İlme hasredilmiş bir hayat

Günümüzün en önemli ilim halkasındaki isimlerden Mehmet Savaş’ın hayat hikayesi İlme Adanan Bir Ömür: Mehmet Savaş adıyla Diyanet İşleri Yayınları arasında okurla buluştu.

Kamil Büyüker
Mehmet Savaş

Bugün ilim çevrelerince ittifakla “fıkıh, fakih, âlim, hoca, Haseki” denildiği vakit akla gelen ilk isimlerden olan Mehmet Savaş Hocanın, ilim yolcuları için örneklik teşkil edecek hayatı ve hikâyesi kitaplaştırıldı. İlme Adanan Bir Ömür: Mehmet Savaş (DİB yay. 2023, 510 s.) isimli eser Abdüsselam Arı, Adem Esen, Abdurrahman Savaş tarafından yayına hazırlanmış. Uzun soluklu sözlü tarih çalışması Pendik Belediyesi’nin destekleri ile 2008 yılında gerçekleştirilen ve iki ay süren görüşmelerin kayda alınması ve neticesinde kitaplaşması sürecini ifade ediyor.

YASAKLI YILLARDA KUR’AN TALEBELİĞİ

1938 yılında Konya’nın Kızılviran şimdiki adıyla Kızılören beldesinde dünyaya gözlerini açan Mehmet Savaş Hoca’nın ilim yolculuğu Kur’an eğitiminin yasaklı olduğu yıllara denk geliyor. Babası, oğlu Mehmet Savaş’la birlikte üç kişiyi mahalle camii imamına teslim eder. Ancak mahalle camiinin küçük odasında ders veren mahalle İmamı Mehmet Efendi baskılardan dolayı tedirgindir. Savaş Hoca’nın da ifadesiyle “köydeki karakolun ve nahiye müdürünün üzerimizde zaman zaman baskısı oluyordu. (…) Jandarma korkusuyla kaçıp dağıldığımız günlerde eğitimimiz aksıyordu.” (s.44) Yaşanan tüm sıkıntılara rağmen 1946 seçimleri arefesinde din eğitiminde gösterilen esneklikle birlikte Mehmet Savaş Hoca 1948 yılında merkez cami altında açılan Kur’an Kursu’nda hafızlığını tamamlar. Babası tarafından “okumak istersen gömleğimi satar seni okuturum” teklifiyle birlikte Savaş Hoca 1952 yılında Konya’ya gelir. Konya’da farklı hocaefendilerde okuyan Savaş Hocanın ilim yolunda istikametini değiştiren Konya Kapı Camii civarında dükkânı olan bir hocaefendidir. Bir gün kendisine “oğlum ne yaparsan yap, sizin köyün camından ve çamından bardak olmaz” demiş. Bunun üzerine Savaş Hoca “Hocaefendi, ben o çamdan bir bardak olmaya, oluşturmaya çalışacağım” demiş. Bu söz kaderin ağlarını ilmek ilmek ördüğü bir söz olarak kayda geçiyor.

İLİM YOLUNDA İLK DURAK HALEP

1954 yılı henüz 16-17 yaşlarında bir delikanlı iken Konya dışında Arapça ve İslâmi ilimler tahsil yolu arayan Savaş Hoca nihayet Suriye yoluna revan olacak vasıtalar bulur. Hatay Reyhanlı’ya kadar trenle gelen bu ilim yolcusu Reyhanlı’da birkaç gün konakladıktan sonra Suriyeli bazı kaçakçılarla temasa geçildikten sonra Suriye sınırına geçilir ve Halep’e varılır ancak daha önce Konya’dan verilen adresteki hocaefendi, hiç de sıcak davranmaz tam tersi başından atar ve kendisini doğruca Türk öğrencilerin kaldığı Kurnasiye Medresesine götürür. Orada yer alan öğrencilere kendisini teslim eder. Fakat burada da Türk öğrenciler kendisini yüz üstü bırakır. İlk gün cami yolunda bir inşaat köşesinde, ikinci gün Halep kalesi civarında pamuk balyaları arasında, üçüncü gün Şebarik caminin minaresi girişinde günlerini geçirirken bu zorlu günlerin ardından insafa gelen Halepli Hoca, kendisini Şabaniye Medresesi’ne götürür. Aradan geçen 4-5 aylık süre ve burada bir müddet tedrisattan sonra hem yeterli eğitim alamama hem de paranın bitmesi Savaş Hoca için tekrar Türkiye’ye dönüşü mecbur kılar.

HACI VEYİSZADE’NİN DUASI VE TELKİNİ

Türkiye’ye dönüşte Konya’nın büyüklerinden Hacı Veyiszâde Efendi ziyaret edilir, ondan da tekrar gitmeleri yönünde tavsiye ve duaları alınır. Yine Akşehirli Sultan Selim Camii İmam Hatibi Hocaefendi de “ilim nerede çalışılırsa oradadır.” şeklinde telkinde bulunmuş. İlim yolunda çekilen çile, zahmet ve meşakkat bir film şeridini andırır şekilde devam ederken bu kez Mehmet Savaş Hocanın hayatında yeni bir sayfa açılır ve Şam’da devam edecek medrese günleri başlar.

BİR İLİM MERKEZİ OLARAK ŞAM

1950’li yıllarında sonundan başlayarak Şam ve çevresinde oluşan ilim geleneği, medreseler, ulemalar Savaş Hocanın hikâyesi ile bütünleşerek önemli bir hafıza tazelenmesine vesile oluyor. Ortaokul yılları Mahedü’l-Ulumi’ş-Şeriyye’den dönüştürülen es-Saneviyyetü’ş-Şer’iyye’de devam eden Savaş Hoca aynı zamanda Süleymaniye Tekkesi yanında yer alan Selimiye Tekkesi’nde kalmaktadır. Buradan başka kapılar da açılır. Şam’ın merkezinde yer alan Dengiz Camii’nde 1957 yılından itibaren 13-14 yıl vekil imamlık yapar. İlim tahsili öyle kolay bir hadise değildir. Zorluklar, hastalıklar yakasını bırakmaz. Zorlu ve 58 gün süren hastane günlerinde yaşanan sıkıntılar ise tam manasıyla iç acıtıcı durumlardır. Her şeye rağmen ilim tahsili kaldığı yerden devam eder.

Kitapta dönemin Şam medreselerinden, Emeviye camiinden, ders halkalarından, ulemadan Ramazan el-Bûti, Mustafa Sıbaî, Vehbe Zuhayli, Muhammed Accac el-Hatip ve daha pek çok isimden önemli kayıtlar yer almakta.

Şam’da devam eden uzun ilim tahsili, en sonunda Eğitim Fakültesi’nden mezuniyet, peşi sıra Hukuk ve Edebiyat tahsili ile nihayet bulur. 1970 yılında ise Türkiye’ye dönüş yapar.

Suriye’de bulunma gerekçesini ve hatta hayat felsefesini şu cümlelerle ifade ediyor Savaş Hoca: “Tek istediğim şey kenarda riyadan uzak bir Kur’an-ı Kerim tefsirini, bir Sahih-i Buhari veyahut da Müslim Şerhi’ni okuyarak hayatımı sürdürmek. Cenab-ı Hak inşallah lutfeder de bu isteğimiz gerçekleşir.” (s.161)

“HOCANIZIN KIYMETİNİ BİLİN”

Konya İmam Hatip Okulu, Konya Yüksek İslam Enstitüsü ve Bolvadin İmam Hatip Liselerinde hocalık yaptıktan sonra çeyrek asırdan fazla bir süre Haseki Eğitim Merkezi Hocalığı yapan Mehmet Savaş Hocanın 75 yıldır hem ilim yolculuğu, hem talebe yetiştirme sevdası sürmektedir. Talebesi Hüseyin Kayapınar’ın anlattığı bir olayla Hocamızın kıymetini bir kez daha dile getirmiş olalım: “Haseki’de kursiyer iken Riyad başkadısı eğitim merkezini ziyaret etti ve ders dinlemek üzere sınıfımıza girdi. Ders fıkıh, takrir eden de Mehmet Savaş Hocamızdı. (…) Misafir, Hocanın fasih Arapça konuşmasının yanı sıra fıkhın furu ve usulü arasında bağlantı kurmasına, konu ile ilgili aklî ve naklî delilleri sıralamasına hayran kaldı. Keyiflendi, heyecanlandı. Hocam kendisine söz verince bizlere “Bu hocanın kıymetini bilin, böyle bir ilim adamı, bizim ülkemizde yok.” dedi. (s.34)

Hocamıza hayırlı ve bereketli bir ömür niyazıyla…

HAYAT
Yaşam gerçekten bir oyun mu?