İlim yolunda bir ömür

Yusuf Ziya Kavakçı'nın hayatı, ilim dünyasında önemli bir yer tutan "Göçüp Giderken" adlı kitapla okuyucuyla buluştu. Müjdat Uluçam'ın nehir söyleşi yöntemiyle kaleme aldığı eser, Kavakçı'nın Adapazarı'ndan Amerika'ya uzanan eğitim ve ilim yolculuğunu, Türkçe ezan yıllarını ve hocası Muhammed Hamidullah'tan edindiği dil sevgisini detaylı bir şekilde ele alıyor.

Kamil Büyüker
Yusuf Ziya Kavakçı

Yusuf Ziya Kavakçı yakın tarihimizin hem ilahiyatçı hem de hukukçu kimliği ile öne çıkan simalarından birisi. Kavakçı, sadece ilmi kimliği ile değil eğitimci, yazar ve aktivist kimliğiyle birlikte 86 yılın özetini Göçüp Giderken isimli kitapla ortaya koyuyor.

Yusuf Ziya Kavakçı, ilim dünyası için hep İslamî Araştırmalarda Usûl isimli yıllardır okutulan temel eserle ve Muhammed Hamidullah Hocanın yanında yürüttüğü hizmetle tanınır. Ancak sadece bu iki özellik 86 yılın özeti değil elbette. Dr. Müjdat Uluçam’ın nehir söyleşi ile ortaya çıkan Göçüp Giderken (Duruş yay. 2024, 429 s.) isimli eser Yusuf Ziya Kavakçı’nın Adapazarı Hendek’te başlayıp, İstanbul İmam Hatip, Vefa Lisesi, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü, İstanbul Hukuk Fakültesi yıllarına oradan Erzurum yıllarına, Amerika hayatından bugüne gelene dek üzerinde emeği olan ilim çevrelerine ve eğitim süreçlerine ve ilim yolunda verdiği çaba gayrete kadar her bir konu detayları ile aktarılmış.

“Seni İslam için vakfettim”

Bir baba için en güzel temenni çocuğunun hayırlı ve güzel istikamet sahibi olmasıdır. Henüz lise çağlarında babasını kaybeden Yusuf Ziya Kavakçı da babasının duasına layık olan isimlerden birisi. İkisi kız, üçü erkek beş kardeş arasında babasının “seni İslam için vakfettim” duasını alan ve belki layıkıyla hak eden bir evlat olmuş. Bunun ilk meyvesini 8 yaşında başladığı hafızlıkla görmüş. Devam eden yıllarda Terzi Ahmet, Ezher mezunu Şaban Hoca, Orta Camii İmamı Cevdet Şimşek’ten Arapça dersleri alan Kavakçı, yine o yıllarda ilim yolunda istidadı ve gayreti dolayısıyla hocalarından takdir görmüş. Hatta bir keresinde 45 dakika yürüme mesafesinde olan derslere sabah akşam yürüyerek gelen Kavakçı’ya hocası “senin bu saatinde sözünü tutman, derse gelmen yok mu, sen ileride iyi bir ilim adamı olursun” övgüsünde bulunmuş.

Yasaklı yıllar ve Türkçe ezan

Yusuf Ziya Kavakçı hatıratı, yaşadığı sıkıntılı dönemlere şahitlik açısından da belge niteliği taşıyor. Bunlardan birisi 1932-1950’li yıllara kadar ezanın Türkçe okunmasıdır. 9-10 yaşlarında iken ailesi Adapazarı’na yerleşen ve tahsiline orada devam eden Yusuf Ziya Kavakçı, o günleri şöyle anlatıyor: “Adapazarı’na geldikten sonra ben de Türkçe ezan çok okudum. “Tanrııı uludur, Tanrııı uludur… (…) böyle çok ezan okuduk. Büyükler bana “Tanrııı uludur, Tanrııı uludur” diye okuduktan sonra içinden alçak sesle “Allahu ekber, Allahu ekber, deyiver.” demişlerdi.” Müslüman zekidir, bir çare, bir çıkış yolu illa ki bulur.” (s.39) şeklinde ifade ediyor.

Dil öğrenme sevdası Muhammed Hamidullah’tan

İstanbul İmam Hatip Okulu ve ardından Vefa Lisesi yıllarında dil öğrenmeye merak salan Yusuf Ziya Kavakçı burada en büyük amilin Muhammed Hamidullah Hoca olduğunu belirtiyor. “Muhammed Hamidullah Hoca’nın çok bırakmıştır. Ancak hatıratta sıklıkla ifade ettiği gibi ilim yolunda bir gayesi vardır: “Benim yolum belliydi. Daimi olarak, yılmadan yorulmadan ilim yolumdaydım, ben sebat adamıydım. Kendi yolumu kendim seçtim ve “buradan gideceğim” dedim. Kur’an-ı Kerim’in İngilizcesini ezberledim, Almancasını ezberleyeceğim.”(s.92) Bu yolda Dozy’nin Fransızca Kur’an tercümesini bulur ve onu da hatmeder.

Kıymetli hocalar, kıymetli zamanlar

Yusuf Ziya Kavakçı tahsil yılları itibariyle çok bereketli zaman dilimlerini görmüş, geçirmiş. Zira hem Yüksek İslam yılları hem de Hukuk Fakültesi dönemi Türkiye’nin pek çok alanda öncü şahsiyetlerinin yaşadığı dönemlerdir. Bunlarla ilgili de kitapta dikkat çekici hatıralar yer alıyor. Yüksek İslam yıllarından hocası olan kıraat âlimi ve kurra hafız Üsküdarlı Ali Efendi’yle bir gün aynı dil bildiğini (Fransızca, İngilizce, Almanca, Urduca, Arapça, Farsça, Türkçe…) duymuştum. “İstenirse böyle biri olunabilirmiş. O halde ben de niye böyle olmayayım?” dedim ve dile ağırlık verdim.”(s.69) sözüyle dil sevdasının çıkış noktasını açıklıyor. Hırka-i Şerif camiinde o dönemlerde müezzin olan Kavakçı, Hukuk Fakültesi Almanca metin dersinde Almanca’sını geliştirirken, öte yandan Yüksek İslam Enstitüsünde İngilizce, Arapça, Farsça’sını geliştirir. Nitekim müezzinlik yıllarında Güney Afrika’dan The Müslim Digest ve İngiltere’de Worthing Mescidi’nde yayımlanan İslamıc Reviev adlı dergileri abone olmak suretiyle takip eder.

İlim yolunda ilkler

Hem Yüksek İslam mezunu, hem Hukuk Fakültesi mezunu olup İslam Hukuku alanında doktora yapan Cumhuriyet döneminde ilk isim Yusuf Ziya Kavakçı’dır. Muhammed Hamidullah Hocadan “Karahanlılar Devrinde Maveraünnehir İslam Hukukçuları” başlıklı doktora tezini, müdürlüğünü Zeki Velidi Togan’ın yaptığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İslam Araştırmaları Enstitüsü’nde tamamlayan Kavakçı yaptığı bu çalışma ile de ilim tarihimize çok önemli bir iz taksidedir. Sirkeci’den Cağaloğlu’na doğru giderken Sultanahmet’in yakınında türbe denilen durağa gelirler ve sonra Beyazıt’a doğru dönerler. Hoca türbe durağını geçerken düğmelerini ilikler, hürmetli bir vaziyet alır. Bunun üzerine Kavakçı hoca sorar: “Hocam takside düğmenizi neden iliklediniz?” Ali Efendi de: “Aman Efendim, huzurdan geçiyoruz.” der. Kavakçı Hoca tekrar sorar: “Kimin huzurundan geçiyorsunuz?” “Sultan Abdülhamid’in” diyerek cevap verir. (s.100)

Bir başka ders aldığı kıymetli isim ise Mahir İz Hoca’dır. Hocanın çok yönlü kişiliği yani hukuk fakültesinde talebelik yapmış olması, Ebül’ulâ Mardin’den ders dinlemiş olması, sonra kimya fakültesine girmesi ve oradan da bir süre sonra uzaklaşması Yusuf Ziya Kavakçı hocanın dikkatini çeker ve hocaya sorar: “Hocam sizin de girmediğiniz boya kalmamış” Hoca da “Evet” der ve devam eder: “Allah’ın rengiyle boyandık, Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir? (Bakara, 138) Biz ancak O’na kulluk ederiz. Var mı itirazın?” der. Yusuf Ziya Hoca da “Yok estağfurullah. Haddime mi?” der. (s.134)

Erzurum yılları ve ihtilalin neticeleri

Yusuf Ziya Kavakçı’nın hayatında önemli bir kesit Erzurum İslami İlimler Fakültesi’nde hocalığa başladığı yıllardır. 1974’de Doçentliğini aldıktan sonra burada göreve başlayan ve 1983 yılına kadar burada dekan ve öğretim üyesi olarak vazife yapan Yusuf Ziya Kavakçı 1980 ihtilali ve sonrasında yaşanan sancılı günleri de ailesi ile birlikte yaşar. İhtilalin başı olan Kenan Evren Erzurum’a gelir. Erzurum Kongresi binasında yapılan toplantıya Yusuf Ziya Kavakçı da dekan olarak katılır. Turgut Özal da toplantıya gelir. Başörtülü talebeler önüne çıkınca “Biraz müsamahalı olmak lazım” gibi bir söz söyler. O süreçte kimsenin ne Evren’e ne de Doğramacı’ya tek kelime laf etmediğini belirten Kavakçı, zulmün artarak devam ettiğini en nihayetinde Atatürk Üniversitesi’nin tek başörtülü öğretim üyesi olan eşinin de başörtüsü nedeniyle istifa etmek zorunda kaldığını belirtiyor. İstanbul İmam Hatip Okulu’nda Türkiye’nin ilk başörtülü öğretmeni de olan Gülseren Gülhan Kavakçı bu dönemin mağdurlarından biri olur. Yusuf Ziya Kavakçı ihtilal komitesinin dayattığı yasakları dekan olarak reddeder ve cevabi bir yazı yazar: “Başörtüsü hususundaki özetle konu edilen başörtülü talebelerin okula alınmaması hususundaki bu ilgi yazıları tatbik etmem mümkün değildir. Gerekçesi aşağıdadır: 1. İnsan haklarına ve anayasaya aykırıdır. 2. Atatürk İnkılaplarında kız öğrenciler başörtülü olmayacak diye bir şey yok. 3. Benim sınıfımda tahta, kolçaklı sandalye yok. 4. Erzurum’da kütüphane yok. Kayseri ve Konya’daki gibi bir kütüphane yok.” (s.204)

İlim yolunda yeni bir menzil: Amerika

Yusuf Ziya Kavakçı 1988 yılında Amerika’ya yerleşir ve artık hayat çizgisinde önemli bir sayfa daha açılır. Kavakçı burada da boş durmaz “Kur’an Akademisi” adıyla kapsamlı bir eğitim kurumu kurar. Akademi özel okul faaliyeti yürütür, okul öncesi, ilköğretim ve lisesi kısmı vardır. Hafızlık yanında, Kur’an’ın derinlemesine anlaşılması hedeflenir. Yine bu dönem “Suffe İslâm Seminerleri” başlığı ile yürütülen çalışma ile Amerikan’ın yerli halkı arasından İslâm âlimi yetiştirmeyi amaç edinir. Kavakçı, Amerika’da bir aktivist kimliği ile de çıkar. Dallas şehir merkezinde belediye binasının önünde büyük bir toplantı yapılır ve orada Kur’an okur. Bosna savaşı sırasında Amerika Müslümanlara yardım etsin, diğer yerlere müdahale etmesin diye papazlar tarafından kurulan teşkilata katılır. Yine Amerika’nın Irak’ı işgalinde aynı meydanda “Amerika’nın Irak’ta olmasına ve harbe karşıyız” diyerek Cuma namazı kıldırır. Hristiyan papazlar da arkalarında eğilir. Namaz sonrası Kavakçı, “harbe karşıyız” başlıklı bir konuşma yapar. Yusuf Ziya Kavakçı, 2013 yılında Türkiye’ye dönmüş ve Ankara’da hayatını sürdürmektedir. Kendisine hayırlı ömür dilerken, hatıratın ilim ve irfan yolunda gayret eden taliplere yol gösterici olacağı muhakkaktır.