İkinci Yeni dönemini yeniden okumak

Osman Özbahçe’nin İkinci Yeninin Doğuşu başlıklı çalışması o dönemde kaleme alınmış yazılar üzerinden yeni bir okuma yapıyor ve İkinci Yeni çevresinde oluşan bazı yanlış bilgilere ve oluşmuş yargılara da cevap veriyor.İkinci Yeni Tartıması adlı eserinde ise eski çalışmasını daha da genişletiyor.

Arşiv.

İBRAHİM DEMİRCİ

Osman Özbahçe, İkinci Yeninin Doğuşu başlıklı çalışmasıyla İkinci Yeni çevresinde oluşan bilgi yanlışlarını düzeltmeye, yargı kirliliklerini temizlemeye çalışmıştı. (Ebabil Y., 1. Bs. 2018, 2. Bs. 2024, 229 s.) Şimdi de İkinci Yeni Tartışması adlı eseriyle eski çalışmasını geliştiriyor, tezlerini pekiştiriyor (Ebabil Y., Ocak 2025, 127 s.).

Osman Özbahçe’nin iki eserini okurken de şunu düşünmekten kendimi alamadım: Ülkemizde siyasi tarih alanında o kadar çok çarpıtma, gizleme, uydurma, inkâr, yalan devreye sokulmuş ve dayatılmıştır ki “Yalan söyleyen tarih utansın!” başlığını taşıyan kitap dizileri bile ortaya çıkmıştır. Resmî tarihin dokunulmaz kitaplarından biri sayılan Nutuk’ta yer alan pek çok olayın bilimsel ve nesnel veriler karşısında dayanamayıp eridiği görülmüştür. Benzer durumun genel olarak edebiyat tarihimizde, özel olarak İkinci Yeninin tarihinde de yaşanmış olduğunu, Osman Özbahçe kanıtlarıyla ortaya koyuyor.

Yazarın meseleye bakışını ve ulaştığı sonuçları özetleyen şu cümleleri Önsöz’den ve arka kapaktan aktarıyorum: “İkinci Yeni Türk şiirinde kopuş niteliğinde bir devrimdir. Yeni bir şiir anlayışından ziyade, âdeta yeni bir tür biçiminde şiiri yeniden inşa etmiştir. Doğuş yıllarında Sezai Karakoç ve Cemal Süreya dışında bütün şairlerin karşı çıktığı akım kısa bir süre içerisinde şiirin ölçüsü hâline gelmiştir. Akım kabul edildikten, onandıktan sonra ilk başlarda akıma karşı çıkanlar bu sefer akım başlatma/öncü yarışına çıkmış, akım kapanın elinde kalmıştır.”

KLİŞELER VE ŞİİR

Bu yarışa Birinci Yeni yahut Garip Akımının üç şairinden biri olan Oktay Rifat’ın bile Perçemli Sokak ile katıldığını görüyoruz.

“Folklor Şiire Düşman” başlıklı yazısında Bedri Rahmi ile birlikte Oktay Rifat’ı da açıkça eleştiren Cemal Süreya şu cümleleri kurmuştur: “Orhan Veli kuşağı şairleri yenilikten sonra daha çok dilin görünür imkânlarını denediler. Bu arada Oktay Rifat, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi bir kısım şairler de, geniş ölçüde belki en görünür imkânlar olan halk deyimlerine, folklor temlerine yöneldiler. İyi olmadı bu onlar için. Klişelere takılıp kaldılar. Oktay Rifat ‘sanat endüstrisi’ pazarlarına bol sayıda çürük mal sürmek zorunda kaldı.” (s. 111)

SEZAİ KARAKOÇ’UN ETKİSİNDEN KOPUNCA

1956 yılında bu cümleleri yazmış olan Cemal Süreya, sonraki yıllarda Sezai Karakoç’tan uzaklaşıp Oktay Rifat’a yanaşacaktır. (Özbahçe’nin kitabında Sezai Karakoç’un solcu, toplumcu, Kemalist edebiyat çevrelerinde nasıl ürküntü, hattâ korku uyandırdığına ilişkin hoş anekdotlar da var.) Bu tür yalpalamalar, ancak uzun cümlelerle anlatılabilir: “… 50’li yıllarda var güçleriyle boğmak istedikleri akıma Karakoç devre dışı kaldıktan sonra sahip çıkan, bizdik yapan, ancak Karakoç dışlandıktan sonra katılabilen şairleri düşünün, akımı başlatan şair fırsatı kaçtığı için akıma karşı Orhan Veli yapan, belki tutar, belki benimsenir yapan, henüz belli değil yapan [Turgut] Uyar’ı, [Edip] Cansever’i düşünün, 50’li yıllarda her fırsatta akımı önemsizleştirmeye, sıradan bir yenilik olayına indirgemeye çalışan şairleri düşünün, bir de akım isteyene akım, şiir isteyene şiir, mısra isteyene mısra bağışlayıp çıkan, bir daha dönüp arkasına bakmayan [Sezai] Karakoç’u, 50’li yıllarda Karakoç’la birlikte kimi eleştirdiyse daha sonra ortam baskısıyla taraf değiştiren, Karakoç’tan ayrılıp şiddetli bir biçimde eleştirdiği şairlerin, eleştirmenlerin masasına geçen [Cemal] Süreya’yı düşünün, 50’li yıllarda kıyasıya eleştirdiği Oktay Rifat’a hocam, üstadım jestleri yapan, gözüne girmeye çalışan Süreya’yı düşünün. Bu tavırlar, bu davranışlarla Karakoç’un hayatı boyunca sergilediği tavır kıyaslanabilir mi?” (s. 95-96)

Osman Özbahçe, olup bitenleri birbiriyle ilgisiz günübirlik gerçekler veya genelgeçer olgular biçiminde görmek ve değerlendirmek yerine, âdeta bir detektif gibi iz sürerek yahut psikolog gibi temellere inerek ele alıyor. Böylece, mesela Cemal Süreya’nın a dergisinin Ekim 1956 tarihli 6. sayısında yayımlanan “Folklor Şiire Düşman” başlıklı yazısı ile Sezai Karakoç’un aynı derginin Aralık 1956 tarihli 8. sayısında yayımlanan “Suç Folklorda Değil” başlıklı yazısının bir çeşit “danışıklı dövüş” olduğunu tespit ediyor. Sezai Karakoç’un yazısı Cemal Süreya’nın yazısının yaklaşık üç katı uzunluğunda ve çok ilginç, çok değerli bir yazı.

ŞİİR SANATI DERGİSİNİN ANA MADDELERİ

Bu yazı, Sezai Karakoç yazılarında görmeye pek de alışık olmadığımız bir biçimle hazırlanmış: maddeler hâlinde. 1. Maddede sorunun, daha doğrusu tartışmanın kaynağını öğreniyoruz. Sezai Karakoç, “Şiir Sanatı” dergisinin son sayısında arka kapağa şu cümleyi koymuştur: “Türk Folklor Araştırmaları dergisini okuyunuz ve geliştiriniz: Folklorun ana şiir kaynağı olduğunu biliyorsunuz.” Cemal Süreya buna “kahkahayla gülmüş” itiraz etmiş, Sezai Karakoç da onun bu tepkisine şaşmıştır. Sezai Karakoç 11 madde hâlinde konuya ilişkin düşünce ve değerlendirmelerini yeri geldikçe örneklerle de destekleyerek teker teker ortaya koyar (s. 113-121).

Osman Özbahçe, Sezai Karakoç’un yazısının yayımlandığı sayıda Turgut Uyar ile yapılmış bir söyleşinin de yer aldığını söylemekle yetinmiyor, Turgut Uyar’ın Sezai Karakoç’un yazısını okuduktan sonra o söyleşi metnini kaleme almış olduğunu iddia ediyor. Bu iddia için gösterdiği dayanak oldukça inandırıcı: “Uyar, söyleşisinde neredeyse Karakoç’la birebir aynı ifadeleri kullanmaktadır.” (s. 104).

Folklor tartışmasına Turgut Uyar’ın iki yıl sonra katıldığına dikkat çeken Osman Özbahçe, İkinci Yeni dolayımında iki şairimizin önemini vurgulamış: Cahit Zarifoğlu ve İsmet Özel.

Bu vesileyle şunu söyleyeyim: Osman Özbahçe, İkinci Yeni Tartışması’nda rahmetli Sezai Karakoç’un çeşitli yazılarından alıntılar yapmış. Bildiğim kadarıyla o yazılar kitaplaşmadı. Diriliş Yayınları yetkilileri, o yazıların kitaplaşmasını sağlarlarsa hayırlı bir iş yapmış olurlar.