Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e, imparatorluğun en çalkantılı yıllarında tahtta bir padişah; II. Abdülhamid. İftiralar, yalanlar ve bir padişahı tahttan indiren olaylar. Ardından başlayan acı, gözyaşı ve hasretle dolu sürgün yılları. Osmanlı’nın tarihine babası Abdülhamid’in yanında bizzat tanıklık eden, merak edilen yılları ve padişahı anılarına taşıyan bir sultan; Şadiye Sultan.
Sultan II. Abdülhamid’in dokuzuncu evladı ve beşinci kızı olan Şadiye Sultan, 1886 doğumlu olup 20 Kasım 1977 yılında İstanbul’da vefat etti ve naaşı Divanyolu'ndaki II. Mahmud Türbesi'nde babasının yanına defnedildi.
Hanedanı’n yurtdışına sürgün edilmesi üzerine uzun yıllar Fransa'da yaşayan Şadiye Sultan, Türkiye’ye döndüğünde babası hakkında çıkan iftiralara artık kayıtsız kalamaz ve bir röportaj verir. Onu çok seven milletinin gözünden düşürmek için gece gündüz demeden çalışanlara karşın Şadiye Sultan, kendisine yöneltilen üç soruya gayet sert ve net cevaplarla haklı tepkisini ortaya koymak ihtiyacını hissetmişti. Röportaj yapıldığında 80 yaşında olan Şadiye Sultan’ın 15 Haziran 1966 senesi 253’üncü sayısı yayınlanan Yeni İstiklal dergisinden Muzaffer Budak Seyfettinoğlu’na verdiği röportaj şu şekilde:
Şadiye Sultan: Merhum pederim son derece dindardı. Abdestsiz yere basmaz, çocuklarının abdest alıp namaz kılmalarını şart koşardı. Beş vakit namazını kılardı. Her gün muntazaman Kur’an-ı Kerim’ini okurdu, Kur’an-ı Kerim elinden düşmezdi. Oruç tutardı. Saray bahçesinde müezzin ezan okurdu. Devlet işlerinde, vazife çokluğundan senede ancak bir iki defa bahçeye gezmek için çıkabilirdi. Müezzinin ezanını duyar duymaz olduğu yerde kıbleye döner, namaza dururdu. Biz de arkasında namaz kılardık. Ramazanda teravih namazına da muntazaman devam ederdi. Dinî bilgisi fazlaydı. Ulemadan çok hazzederdi. Nakşibendi tarikatına mensuptu. Evrad okurdu. Bugüne kadar babamın aleyhinde çok şeyler yazdılar, iftiralar ettiler. Fakat dinî tarafına karışmamışlardı. Bunu da kendisine hizmete memur edilen nankör birini vasıta ederek yaptılar. Acaba bunu yazdıran, yazan ve neşreden mecmua sahibi namaz kılıyor mu?