Mukaddes Emânetler Dâiresi'ni gezerken Hz. Dâvud'un Kılıcı'nın ilginç husûsiyetleri olduğundan söz etmiştim. Kutsal Emânetler Dâiresi'ndeki Destîmâl Odası'nda bulunan Hz. Dâvud'un Kılıcı'nın hemen yanındaki bakır kitâbede de bu kılıcın serüvenleri yazılıydı. Aslında her biri için ayrı bir kitap yazabilecek kadar hikâyeleri olan Kutsal Emânetler'in en enteresan olanı da Hz. Dâvud'un Kılıcı. Eğer bu kılıcın Hz. Dâvud tarafından bizzat kendi eliyle yaptığı kılıç olduğunu, bununla zâlim Câlut'un kafasını kestiğini ve nice peygamberlerin, hükümdarların elinden geçtiğini, nihâyet âhir zaman mehdîsinin de bu kılıcı alıp düşmanlarına gâlip geleceğini duymadıysanız, bütün bunları anlatan ve kılıcın hemen yanında duran kitâbesinden haberdâr değilsiniz demektir. Şimdi isterseniz buyurun Kutsal Emânetler Dâiresi'ndeki Hz. Dâvud'un Kılıcı'nı yeniden ziyâret edelim.
KILICIN ÜZERİNDEKİ PEYGAMBER İSİMLERİ
Mâlûmunuz, her peygamberin bir mesleği vardır. Peygamber Efendimiz tüccar olduğu gibi, Hz. İsa marangoz, Hz. Yusuf saatçi, Hz. İdris terziydi. Hz. Dâvud da, demirciydi ve kılıcını da bizzat kendi eliyle yapmıştı. Peygamberler içerisinde sesi en güzel olan da Hz. Dâvud idi. Bu yüzden sesi güzel olanlara “Dâvûdî sesli” tâbirini kullanırız. Şu an Destîmâl Odası'nda bulunan bu kılıç, 101 cm uzunluğunda, deri kabzalı, gümüş başlıklı ve 3 kilo ağırlığında. Kılıcın üzerindeki resim çok ilginç. Balçağa yakın kısmında, bir elinde kılıç, diğer elinde kesik bir başı saçlarından tutmuş bir insan resmi. Kılıcın üzerindeki okunabilen, henüz silinmemiş yazılarda Hz. Dâvud, Hz. Süleyman, Hz. Musa, Hz. Yûşâ, Hz. Zekeriyyâ, Hz. Yahyâ, Hz. İsa ve Hz. Muhammed Mustafâ'nın isimleri mevcut. Kabzası ve kını deriyle kaplı kılıcın yanında bulunan bakır levhâda bu kılıcın esrârengiz hikâyeleri anlatılıyor.
ESRARENGİZ RESİMLER
Arapça ve Nebâtîce yazılmış kitâbenin ilginçliği daha en başından başlıyor. Levhânın baş kısmında, kılıçtaki resmin aynısı çizili. Yâni Hz. Dâvud'un dönemin zâlim kralı Câlût'un başını kestiğini gösteren resim. Yavuz Sultan Selim tarafından, kılıçla birlikte Mısır'daki Memlûk Halîfesi'nden alınıp İstanbul'a getirilen bu bakır levhâda, hicrî 880 yılında yazılmış olduğu da belirtiliyor. Nebâtîce yazıların bulunduğu yüzü 28 satırdan oluşuyor. Baş kısmında sağ elinde kılıcı, sol elinde zâlim Câlût'un kesik başıyla, Hz. Dâvud resmedilmiş. Levhânın diğer yüzünde ise 32 satırdan oluşan Arapça yazılar var. Levhânın bu yüzünün en altında da bir gemi resmi mevcut. Yâni kitâbe, Hz. Dâvud'u temsîl eden resimle başlayıp, bir gemi resmiyle son buluyor. Kılıcının sırrının gemide gizli olduğu anlaşılıyor. Sırlarla dolu yazı, resimle başlayıp resimle bitiyor ve bu 2 resmin üzerindeki harfler işâretler ve şifrelerin her biri bir sırra işâret ediyor.
CİFR İLMİYLE VERİLEN İŞÂRETLER
Kitâbenin en ilginç yanı da cifr ilmiyle vâkıf olunan bâzı bilgileri de ihtivâ etmesi. Meselâ; Mısır'ın Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilmesinden yarım asır önce bu fetihten bahsediliyor ve fetihle birlikte Osmanlılara geçecek olan kılıcın âhir zamanda Hz. Mehdî ve Hz. Mesih'in ( Hz. İsa ) eline geçeceği bildirilmektedir. Sâlih bir zât tarafından görülen bir rüyâdan da bahsedilen kitâbede, rüyânın tâbiri olarak Mısır'ı fetheden Osmanlı sultanını Mısır'da ilk karşılayacak şahsın da, rüyânın tâbircisi olan şahsın olacağı ifâde edilmektedir. Kitâbede ayrıca Hz. Dâvud'un bu kılıçla zâlim Câlût'un başını kestiği, daha sonra kılıcın birçok peygambere geçtiği ve Hz. Muhammed'in (SAV) kabr-i şerîfine saldıran mecûsîlere karşı kullanıldığı da anlatılır. Daha sonra birçok sultanın elinden geçecek olan kılıcın nihâyet Mısır Meliki Mukavkıs'ın hazînesinde bulunduğu da bildiriliyor. Kimin eline geçse hâkimiyeti ele geçirmesine vesîle olan kılıcın, en nihâyet Âhir zaman mehdîsi tarafından kullanılacağı anlatılıyor.
ARAPÇA KİTABE HERŞEYİ SÖYLÜYOR
Bu kadar ön mâlûmâttan sonra levhânın fasih bir Arapça ile yazılmış 32 satırlık yüzünün tercümesinin bir bölümünü vereyim şimdi de: “Muvaffâkiyet ancak Allah'tandır. Ali buyuruyor ki: Bu kılıcı ve levhâyı Mısır'ın sâhibi Melik Mukavkıs'ın hazînesinde buldum. Onda Süryânice ve İbrânice olarak Dâvud'dan (AS) bir rivâyet vardı. Hz. Dâvud buyuruyor ki: Câlut bana düşmanlığa kalkıştığında, Rabbimin bana öğrettiği şekilde bir kılıç ve ok yaptım. Ve Allah bana nusret ve zafer nasîp etti. (...) Bu mübârek kılıç Yusuf (AS)'a O'ndan sonra da Melik Sancar'a intikâl edecek. Melik Sancar vefât ettiğinde mülkü istilâ edilecek. Ondan sonra Firavun gelecek ve Mısır'a hâkim olup zulmedecek. Allah ondan bu kılıcı gizleyecek. Kılıcı Firavun'un hanımı Âsiye bulacak. Ve Âsiye îmân edecek. Âsiye'den Hz. Musa'ya, O'ndan kardeşi Hârun'a, Hârun'dan Yûşâ'ya (...) ve nihâyet Peygamber Zekeriyyâ ve Yahyâ'ya, geçer. Daha sonra da İsa'ya ulaşır. Sonra Nebî (SAV)'e arzolunur. Ve O da savaşlarda bu kılıcı kuşanır.”
Kitabede Rasûlüllah'ın vefâtından sonra kılıçın Hz. Ebû Bekir'e kaldığı belirtiliyor ve sonrası şöyle anlatılıyor: “O da oğlu Muhammed'e mîras bırakır. Ali bin Ebû Tâlip, Muhammed bin Ebû Bekir'i Mısır'a vâli tâyin edince, kılıç da Onunla berâber gider. Vefâtında da kılıç, Yusuf (AS) ın hazînesine geri döner. Ali bin Ebû Tâlip (KV) buyuruyor ki: Dâvud (AS)'ın hükmü burada sona erdi. Ve bu benim, Allah'ın ve Rasûlü'nün gizli ilimlerden bana ihsân buyurduğu cifir ile çıkarttıklarımdır. Ali bin Ebû Tâlip (KV) buyuruyor ki: Bu kılıcın üzerinde İbranice isimler ile “Âhiyyen şerâhiyyen, Edvenay, Asbavût, Eleşday” Necrânî olarak “Yâ Kâhir, Yâ Ze'l-batşiş Şedîd, Entellelezî lâ yutâku intikâmuhû” (Ey Kahreden, Ey intikâmına tâkat getirilemeyecek şekilde şiddetle yakalayan) yazılı idi. Sonra Ömer bin Akîl'e, sonra da Ahmed bin Tolun'a ulaşır bu kılıç. Sonra Muâviye, kılıcı istediğini ifâde eden bir mektup gönderir. Kılıç, Emevî ve Abbâsî devletleri ortadan kalkıncaya kadar batıdaki Fas şehrinde gizli kalır. Sonra kılıç Hâkim bi-emrilllâh'a kalır. O da bu kılıçla Mısır'ın sâhibi olur. Ve kılıç, Yusuf (AS)'ın hazînesine geri döner.” Kılıç, Melik Zâhir Baybars Sicî tarafından Hz. Peygamber'in kabrini Mecusilere karşı korumak için kullanıldıktan sonra yeniden Yusuf (AS) ın hazînesine geri döner. Hicrî 880 senesine kadar da gizli kalır. Ardından da bir çok hayret uyandırıcı hadisenin ardından Osmanlılara geçer. Kılıcın Osmanoğlullarına geçmesi ve sonrası ise şöyle anlatılıyor: “Sonra Mısır, Hicaz, Şam, Irakeyn, Fars, Rüşt, Benî Asfar diyarlarına, Efrenc diyârının yarısına mâlik olacak. Osmanoğulları devleti tamâma erdikten sonra, Mehdî (AS) zamanına kadar kâfirlerle mücâhede edecekler. Allah onlardan râzı olsun. Sonra bu kılıç, zamânın sâhibi Mehdî'ye intikâl edecek ve İsa (AS) da bu kılıçla tek gözlü Deccal olan münâfık ibni Siyat'ı öldürecek. Allah ve Rasûlü gizli ilimlerden bunları bana bildirdi. Gaybı ancak Allahü Teâlâ bilir. Hamd, bir olan Allah'a mahsustur. Efendimiz Muhammed'e, âile ve ashâbına salât ve selâm olsun.”
Levhâdaki Arapça yazılar böyle sona eriyor. Bakalım yazılanlar gerçek olacak mı, onu da zaman gösterecek.
SAATÇİLERİN PÎRİ HZ. YUSUF
Saatçilerin pîri Hz. Yusuf'tur. Zîrâ Mısır zindanlarında iken, Hz. Yusuf îcâd etmişti saati. Bu yüzdendir ki, bir saatin 24 saat boyunca 156 defa vurması ya da gong çalması ( Yani her saat başında, saatin kaç olduğunu bildirmek için, o rakam sayısınca vurması, saat 1 de 1 defa, 2 de 2 defa, 12 de 12 defa gibi… Toplamı 156 rakamını verir. ) Hz. Yusuf'u zikretmesine işâret sayılmıştır. Zîrâ 156 rakamı ebcet hesâbıyla Yusuf isminin karşılığıdır. Böylece her saat, varlıklarına vesîle olan Yüce Nebî'yi, günde 1 defa anmış, O'nu her gün 1 defa zikretmiş oluyorlar. Daha doğrusu, akşama kadar O'nu sadece 1 defa olsun zikredebilmek için uğraşıyorlar.
Hz. Yusuf'un, çocukluğunda Kenan ilinde iken gördüğü rüyâ da saati hatırlatıyor zâten. 12 yıldız, güneş ve ayın kendisine secde ettiğini görmüştü rüyâsında. 12 yıldız, saatteki 12 ayrı rakamın her birini, güneş yelkovanı, ay ise akrebi temsîl ediyor. Hepsinin Yusuf'a secde etmesi de, saatin pîrine ( yani kendini îcât edecek zâta ) işâret etmesinden kinâye olsa gerek.