Hüseyin Nesimi ve Sahib Zuhur’u

Hüseyin Nesimi’nin eserleri üzerine bir incelemede bulunan İbrahim Demirci günümüz okuruyla buluşan eserlerinde bazı eksik ve tuhaf bilgilerin olduğu üzerinde duruyor. Demirci , Nesimi’nin Sahib Zuhur adlı eserini yayına hazırlayan Oral Çalışlar ve Serpil Çalışlar Ekici’ye bazı ciddi eleştirileri var.

Yeni Şafak Haber Merkezi
​Hüseyin Nesimi ve Sahib Zuhur’u

İbrahim Demirci

Hüseyin Nesimi, Türk sosyalist hareketinin önemli isimlerinden Abidin Nesimi’nin babasıdır. Abidin Nesimi, babası hakkında bilgi verirken “Babam tarafı, Hanya’nın eşrafından sayılır. Hanya iç kale (Kastel) Kadirî tekkesi şeyhi ailesindendir. (...) Dedem Ahmet Ata, ‘Kalemiye sınıfı’na intisap etmiş, dedemin ağabeysi Ethem efendi de tekkeye şeyh olmuştur. Ailece Kadirî olmamıza karşılık babam, Bektaşiliğe meyletmiş, Resmo Bektaşi tekkesine intisap etmiştir. Babam (İstihrac-ı Haydarî-Tebşirat-ı Muhiddin-i Arabî) adlı kitabının önsözünde, Resmo Bektaşi dergâhına mensup olduğunu açıklar.” (Yılların İçinden, s. 24, Gözlem Y., İstanbul, 1977) demektedir.

Bu açıklamayı bulmak için adı geçen kitabın önsözüne baktım. Karşıma sadece şu cümle çıktı: “Âcizleri ebâ an ced müstashab olan Girid Resmo Dergâh-ı Şerifinden tam yirmi sekiz sene evvel istinsah etmiş idim.” (s. 4). Babadan dededen sahiplenilmiş olan dergâhın Kadirî dergâhı olması gerekmez mi?

Benzer bir tuhaflık, Oral Çalışlar ile Serpil Çalışlar Ekici’nin yayına hazırladıkları Sahibzuhur’da da karşımıza çıkıyor: “Mülkiye Tarihi’nde de belirtildiği gibi Hüseyin Nesimi, Giritli Bektaşi bir ailedendi.” (s. 18) Ali Çankaya’nın eserine baktığımızda orada böyle bir bilginin yer almadığını görüyoruz (Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, c. 3, s. 303-304, Mars Matbaası, Ankara 1968-1969).

Bu iki tuhaflık, Hüseyin Nesimi’nin Bektaşi olmadığını göstermiyor elbette. Sadece onun Bektaşiliğinin bu kaynaklarda doğrulanmadığını gösteriyor. Bu bilgiyi doğrulayan kaynak yine Abidin Nesimi’nin anılarıdır: “18 yaşımı tamamladığım zaman rahmetli anacığım bana ‘Abidin’, dedi. ‘Baban doktor Reşit’in davetine gitmeye karar verdiği zaman bana ‘hanım’, dedi. ‘Benim yaşam günlerim sayılı. Biricik oğlum Abidin’i sana, seni de Allaha emanet ediyorum. Oğlum 18’i tamamladığı zaman ona insanlık için çalışmasını ve ondan Bektaşiliği incelemesini istediğimi söyle. Bektaşiliği kabul ya da redde onu serbest bıraktığımı söyle. Şayet bunları yapmazsa babalık hakkımı helâl etmeyeceğimi söyle. Şayet sen bu vasiyetimi oğluma iletmezsen sana da kocalık hakkımı helâl etmeyeceğim’, dedi, dedi.” (s. 57)

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2018/07/11/06/15/resized_a77ce-f1deb1d9nesimi.jpg

Lice kaymakamı Hüseyin Nesimi, kendisi de İttihatçı olmasına rağmen İttihat ve Terakki’nin Ermeni vatandaşlara reva gördüğü zulümlere karşı çıktığı için Diyarbakır Valisi Reşit Bey’in emriyle Çerkez Harun çetesi tarafından pusuya düşürülerek öldürülmüştür (28 Haziran 1915). Bu cinayetin sorumlusu Dr. Reşit, İttihat Terakki iktidardan düştükten sonra yargılanıp tutuklanmış, hapisten kaçmış ve saklanmıştır. Saklandığı yer polislerce basılmış, yakalanacağını anlayınca intihar etmiştir. (Sahibzuhur, s. 29).

Hüseyin Nesimi’nin mezarı “Türbe-i Kaymakam” olarak anılmış ve saygı görmüştür. Abidin Nesimi, babasını Ali Emiri Efendi’nin “ancak aşere-i mübeşşere için kullanılan tazim sözleriyle an”dığını buna karşılık Musa Anter’in “Turbaigaymakam”ı “küçümse”diğini yazmaktadır (Yılların İçinden, s. 45).

Abidin Nesimi, babasını anlatırken “Girit Muhibbi İnsaniyet Cemiyet-i İslâmiyesi”nden de söz eder. Merkezi Hanya’da olan derneğin Paris’te de bir şubesi vardır; başkanı Ahmet Saki, genel sekreteri Hüseyin Nesimi’dir. Mülkiyeliler Tarihi’nde derneğin adı kırpılmış, “İslâmiye” kelimesi yok edilmiştir. Sahibzuhur’da kırpma işlemi daha da ileri götürülmüştür: “Muhib-i İnsaniyet (Hümanistler) Cemiyeti” (s. 18).

Mülkiyeliler Tarihi’nde Hüseyin Nesimi’nin basılmış dört eserinin adı verilmiştir: 1. Girit Hailesi (3 cüz). 2. Girit Hailesine Zeyl. 3. İsithrac-ı Haydari ve Tebşirat-ı Muhiddin-i Arabi. 4. Cenâb-ı Haydar-ı Kerrâr’ın Tebşirat-ı Gaybiyelerini Müeyyid Sâhib Zuhur.

Bu son kitap, Oral Çalışlar ile Serpil Çalışlar Ekici tarafından yeniden yayımlanmış, “Günümüz Türkçesine Uyarlama” işini Serpil Çalışlar Ekici üstlenmiştir (Everest Y, İstanbul, 2016, 200 s.) Ekici’nin Başlarken’deki şu cümlesi tuhaftır: “Okuyucuyu yormamak arzusuyla Hz. Muhammed’in yaptığı savaşların, yazarın askerî, iktisadi ve ilmî ıslahatlarla ilgili düşüncelerinin ve bazı siyasi tahlillerin anlatıldığı bölümlerin çevirilerine burada yer verilmedi (s. 11).”

Eserin neresinden ne kadar çıkarma yapıldığının belirtilmemesi de “Sahib Zuhur”un “başkaldıran”, “isyancı” anlamlarına geldiğinin sanılması da çok tuhaftır. “Zuhur” ile “huruç” arasındaki mesafeyi yok etmeye hakkımız var mı?

Bu kitabın şimdiye kadar okuduğum en kötü, en çarpıcı, en çarpıtıcı sadeleştirme/uyarlama olduğunu söyleyebilirim. Dinî bir terim olan “içtihad”ın “çalışma” kelimesiyle karşılandığını, sin harfiyle yazılan “kesr” (kırma) kelimesinin se harfiyle yazılan “kesr” ile karışıtırılarak “çoğaltma” anlamının verilebildiğini söylesem yeter! Durum böyle olunca kitap boyunca pek çok cümlede Hüseyin Nesimi’nin ne söylemek istediğini maalesef anlayamıyoruz.

Hüseyin Nesimi’nin bu dört eserinden başka 1320 (1902-1903) yılında Hanya’da Yusuf Kenan Efendi Matbaasında basılmış Seyahat adlı bir eseri daha bulunmaktadır. Oğlu Abidin Nesimi’nin bile bu kitaptan haberdar olmadığı anlaşılmaktadır. 70 sayfalık bu eserin başında yazarımız, seyahate ilişkin görüşlerini özetledikten sonra 1893 yazında çıktığı Avrupa yolculuğuna dair izlenimlerini yazmış, son 20 sayfada “mütalaat” başlığıyla toplumsal değerlendirme ve önerilerini dile getirmiştir. Yazarımız bu eserinde “Fağfurizade Hüseyin Nesimi” adını kullanmıştır.

Yakında yayımlamayı düşündüğüm bu kitabın Napoli’de bir sarayı anlatan cümlelerinden biri: “Hulefâ-i ‘Abbâsiyyeden Hârûnü’r-Reşîd’in ve fetvâ me’mûrunun resimleri ve İslâmlara ‘âid esliha ile Rumeli derebeğlerinden meşhûr İskender Beğ’in kılıcı bu saray-ı’âlîde mahfûzdur. (s. 10)”