GÜLDEN KILIÇ
Yazar Metin Özdemir, ikinci kitabı “Körebe” ile çocukluk dünyasında kalanların, yok sayılanların, terk edilenlerin, bir köşeye bırakılanların ve acımasızlıklar karşısında hayat sahnesinden silinenlerin hikâyelerini anlatıyor. Filozoflar, dünyayı her insanın kendi rolünü oynadığı büyük bir sahneye benzetirler. Metin Özdemir de, oyun kavramını merkeze alarak çocukların dünyasından yetişkinlerin dünyasına doğru uzanan karmaşık bir yolculuğa çıkarıyor okuru. İnsanın oyun kavramıyla olan ilişkisini ve bu ilişkinin hayatındaki uzun süreli etkilerini öykü kurgusu içinde ele alıyor.
“Saklambaç”, “Körebe”, “Kaz Ayakları”, “Eskimeyen Oyuncak”, “Oyunbaz” adlı hikâyeleri ile çocukluğun masum dünyası ile büyüklerin girift ve çıkmazlı dünyası oyun düzleminde bir araya geliyor. Oyun ve gerçekliğin sınırları kayboluyor, insanlar, nesneler, anlamlar hatta duygular bile oyunun bir parçası ve gölgeleri hâline geliyor. Haliyle kahramanlar da hayat denilen büyük oyunun trajik oyuncuları halini alıyor. Yazar, yetişkinlerin dünyasında adeta bir hastalık gibi düşünülen çocukluğa inme haliyle cesurca yüzleşebiliyor. “Ötekiler” diyor yazar, “kendi benliklerini çatışmanın yıkımından kurtaracak içsel bariyerler kurabilmişti sanırım.” Yazar “ötekiler”i güçlü ve yıkılmaz bulurken, kahraman kırılgan dünyasında bir yerde oyunlara ve yaşanmışlıklarına sığınıyor. Özellikle bir otorite figürü olan ve diğer tüm otorite figürlerinde içkin olan baba ile yaşadığı sorunlara ya kaçarak ya da teslimiyet oyunu ile bir çıkış yolu arıyor kahramanlar. Yazar, kahramanların bugünkü ilişki ağlarında hep çocukluğun silinmez izlerini ve gölgelerini yansıtıyor. Körebe, okuyucuyu hayatın oyunbaz yönlerini keşfetmeye davet ederken kaçınılmaz olarak şu sorularla yüzleştiriyor: Oyun nerede başlıyor, nerede bitiyor? Oyunda mıyım yoksa oyunun dışında mı?
OYUN İÇİNDE OYUN
Her oyunun bir de oynayanı vardır, oyuncu olmadan oyun mümkün değildir. Yazar, oyunlardan kahramanların dünyalarına yolculuğa çıkarken bazen kahramanların dünyasından da oyunlara doğru yol alıyor. “Villa Ferda”, “Külistan” ve “Pusat” hikâyeleri bu kapsamda ele alınabilir. Çünkü bu kahramanlar, sadece oyunu oynayan değil oyunun bir parçası hatta kendisi haline gelmiştir. Oyun içinde oyun ile karşı karşıya kalan karakterler öyle bir noktaya gelir ki oyunun tam kendisi olur ve yazarın da dediği gibi “Ve normal yaşamıma dönebilsem, sadece dönmüş olacağım, bu hiç bir şeyin üstesinde geldiğimi göstermez.”
Sona gelişler ve tükenişler... Ancak bir anlama/anlamlılığa dönüşmesiyle kahramanların dünyasında yer alabilir. Kitapta yer alan “Amorti Fati” ile “Barbut” hikâyeleri. “Yenildim, zaman kazandı. Kendimi katıksız bir şekilde onun ellerine teslim ediyorum, beni yoğurup biçimlendirmesini ve özgürleştirmesini istiyorum” diyor yazar. Yazar için son, bir tükeniş kadar bir özgürleşme aracı da... Kitabın bu son iki öyküsünde diğer bölümlerdeki tüm oyunlar ve oyuncular kenara çekiliyor ve her şeyin efendisi sahneye çıkıyor: Zaman. Kahramanlar yorgundur, zamanın ve yaşanmışlıkların karşısında gardlarını düşürmüştür, ancak bunu bir isyan eşliğinde değil bir teslimiyet içerisinde yaparlar. Bu yüzden kahramanlar belli bir eşiği geçerler ve yazarın da dediği gibi ya sakin bir limana demir atarlar ya da teslim oldukları zamanda son yolculuğuna çıkarlar...
İlk kitabı “Eşikte” ile gidenlerin hikâyelerini anlatan Metin Özdemir, yeni kitabı Körebe ile kalmayı seçiyor. Okuyucuyu farklı yaşamlara, farklı zamanlara yolculuğa çıkarıyor. Yazar, okuyucuya eşik atlatan ve yaşanmışlıklarla bir olgunluğa eriştiren sıcak, anlamlı ve hümanist hikâyelerle dolu bir hikâye kitabı ile karşınızda. Ötüken yayınları tarafından yayın hayatına kazandırılan kitap, üslup ve dil anlayışıyla da fark yaratıyor.