Doğu Kazakistan'ın Savır yöresinde 1866 yılında dünyaya gelen Sabit oğlu Zuvka Batur'un bu yıl doğumunun 150. yılı olması sebebiyle 'Zuvka Batur'u anma' etkinlikleri düzenleniyor. Anma törenlerinin ilki dün sabah İstanbul'un Bağcılar ilçesinde Hoca Ahmet Yesevi İlim ve İrfan Vakfı'nda gerçekleştirildi. Bağcılar Belediyesi Başkan Yardımcısı Kenan Gültürk'ün de katılımıyla gerçekleştirilen etkinlikte Zuvka Batur'un Türkiye'de yaşayan tüm torunları yer aldı.
Halk kahramanı Zuvka Batur için 2016 yılı boyunca başta Kazakistan devlet kurumu olan “Dünya Kazakları Cemiyeti" ile ve diğer sivil toplum kuruluşlarıyla, dünyanın çeşitli ülkelerinde etkinlikler düzenlenmesi planlanmaktadır.
150 yıl önce Altay Dağları'nda başlayan serüven şimdilerde Zuvka Batur'un 20 çocuğundan dünyaya gelen torunlarının yaşam sürdüğü Doğu Türkistan, Kazakistan, Türkiye ve Avrupa'da devam ediyor. Halkı için kahramanca savaşan ve özgürlük mücadelesi verirken şehit düşen Zuvka Batur'un hayat hikayesi ise, torunu Kuddüs Çolpan tarafından kaleme alındı.
Zuvka Batur kimdir?
Zuvka Batur, Doğu Kazakistan'ın Savır yöresinde Zaysan ilçesine bağlı kırsal kesimde; babası Sabit ise, aynı bölgedeki Kalba Dağı eteklerinde dünyaya geldi. Büyük dedelerinden Bukarbay Batur, Abılayhan'ın sağ kollarından Janıbek Batur'un cengâverlerindendi. Dolayısıyla Bukarbay Baturun neslinden olan Sabit'in babası Nurmuhammet Hafız, atalarının dostu Valden Hazret ile tanıştı. Valden Hazret'in soyu Hoca Ahmet Yesevi'ye dayanır. Bu nesilden gelenlere İşan adı verilir. Kazak Boy yapılanmasında “Koja" olarak adlandırılmıştır. Zuvka Batur, bu nesilden olan bir anneden dünyaya geldiği için de ilk oğullarına Hz. Ali'nin vasıflarından isimler vermişti. Koja'ların içinden çıkan âlimler (alp-erenler), “Hazret-i Ata" diye de anıldı. Dolayısıyla o dönemde Valden Hazret'in toplum içinde ayrı bir yeri vardı. Küçük Nurmuhammet, ata dostluklarının vesilesiyle Valden Hazret'ten ders aldı ve Hafız olarak yetişti. “Sarı Hafız" lakabıyla da tanındı. Valden Hazret bu öğrencisinin oğlu Sabit'i de okutmak istedi. Yeğeni Mümin ile Sabit'i kendisinin yetiştiği Buhara, Kazan ve Ufa illerinde okuttu. Bu sırada Sabit'i, Mümin'in kız kardeşi Fadime ile nişanladı. Sabit 15 yıllık tahsilini tamamladıktan sonra evlendi. Valden Hazret, bu iki öğrencisine icazetini vererek, Mançu İmparatorluğu devrinde, adı henüz Şinjan olarak değiştirilmemiş olan Doğu Türkistan ülkesindeki Altay İli havalisine din tebliğine gönderdi.
Sabit görev yaptığı yerlerde “Damolla" (büyük hoca) unvanını aldı. Meslektaşıyla beraber çeşitli yörelerde mescit ve medreseler açarak öğrenci yetiştirdi. Sabit Damolla ilk göreve başladığı yıllarda Zuvka dünyaya geldi. Babası Sabit ve dayısı Mümin Hoca'dan dini dersler alan Zuvka, 15 yaşında babasını kaybetti. Annesi ile dört kardeşine bakmakla yükümlü olmakla beraber dinî vazifesini ifa etmeye devam etti. Zuvka'nın ilim tahsil etmiş aydın bir kişiliğe sahip olduğunu bilen “Töre" evladı Cengizhan Gûñ onu sarayına aldırdı ve İmam Hatipliğine tayin etti. Töre, Kazak ulusu içinde yer alan Cengizhan'ın torunlarıdır. Zuvka, bu Töre sarayında kısa zamanda babası gibi kadılık görevine atandı. Aynı dönemde yaşıtı Akıt Hacı ile tanıştı. Muhammet Mümin, Akıt Hacının da hocasıdır. Akıt Hacı “Ulema Şair" unvanıyla da tanınır.
Genç yaştaki Zuvka Hoca, kadılık yaptığı dönemde hasis zengin ve zalim yöneticilerin avam tabakasına zulmettiğinin farkına varmaya başladı. O daima mazlumların hakkını savundu. Zorba ağa ve yöneticilerin gayri meşru gelir sağlamalarına karşı durdu. Dolayısıyla bölgesel hükümet yöneticileri onu gözünün önüne çıkan bir çıban gibi gördü. Bu arada halk, Zuvka Batur'a başlarındaki derdini anlatmaya başladı. Bunun üzerine Zuvka Hoca kadılık görevinden ayrılarak, doğduğu Savır bölgesine gitmeyi düşündü. Aç ve biçare halkta onun ardından göç etti. Fakat “tebdili mekânda ferahlık var" diye geldiği bu diyarlarda da makam ve mevki sahibi yöneticiler, Zuvka'nın aleyhinde propaganda yapmaya başladı. Buna rağmen o, kanunen hiçbir davanın altında kalmadı. Bilakis zalimlerin mazlum halktan gasp ettikleri malların peşine düşerek, yoksullara tekrar iade etti. Böylece Zuvka'nın hocalık unvanından öte Bahadurluğu ön plana çıktı. Çevresinde onu destekleyen bir toplum kitlesi oluşmaya başladı.
Hocalarının icazetini alarak her ne kadar dinî alanda hizmet etmeye çalışsa da hayat şartları onu millî mücadeleye sevk etti. Hocalığıyla ve Bahadurluğuyla beraber topraklarının bütünlüğü, halkının dirliği için mücadele etti. Böylece yaşadığı devirde herhangi bir unvana gerek duymadan halkın lideri oldu. Toplum onu kahraman yiğit olarak nitelendirilen Bahadur payesiyle anmaya başladı.
1900 yılında “Boxer İsyanı" olarak bilinen olaylar sırasında, Osmanlı Padişahı II. Abdulhamit Han'ın girişimiyle Çin'deki Müslümanlar İstanbul üzerinden Hicaza gitmeye başlamışlardı. Zuvka Batur da 1902-03 yıllarında hocası ve aynı zamanda dayısı olan Mümin İşan ile beraber Hacca gitti. Her ikisi de kafile başkanı olarak Yıldız Sarayı'nda II. Abdulhamit tarafından kabul edildi. Bunu İstanbul'da vefat eden Akıt Hacının torunlarından Abdusselam Aykanat Hacı anlatmıştı.
Zalim yöneticiler onun Hacca gidip gelmesiyle tekrar İmam Hatiplik ve müderrislik görevine geri dönerek, kendilerinin yolsuzluklarına karışmayacağını düşündü. Aynı zamanda Zuvka Batur'un arkadaşı Böke Batur'u ortadan kaldırmak istedi. Nitekim Zuvka Batur hicaz seferine gittikten sonra Çinliler Böke Batur'u yenilgiye uğrattı. O ise, batıya doğru gitmek için Tibet'ten geçerken yakalanarak şehit edildi. Böylece despot yönetim, halka daha çok acı çektirmeye başladı. Zuvka Batur'un hicazdan dönüşünü bekleyen halk, tekrar çevresinde toplanmaya devam etti. Bunun üzerine bütün gençleri nizami olarak askeri eğitime tabi tuttu. Bununla beraber onu destekleyen varlıklı aileler Rusya ile ticaret yaparak, karşılığında silah satın almaya başladı.
Yanındaki Kazanbay Batur ile Tölegetay Batur onun en güçlü fedaileriydi. Otarbay, Irgaybay, Düzbay, Ziyratbay gibi avukatlarının yanı sıra onların izinde giden Kerim, Şıbarakın, Nasır, Tokacan gibi yiğitleri, habercileri ve kendi oğullarından Sultan Şerif ile Şiryazdan Hoca da vardı. En değerli adamlarının biri de Osman Batur idi. Onun babası İslambay, Zuvka Batur'un dostuydu. Dolayısıyla genç Osman'ı kendi evladı gibi yetiştirdi. Onun gençliğinden itibaren “Kazak Halkının Gözüpek Bahaduru Olacaksın!" dediği Zuvka Batur'un söylediği halk arasında yaygın sözleri, Osman Batur'a verdiği duası ve icazetiydi. O da Zuvka Batur'u “pirim" diye anardı. Böylesine yiğitlerle ve himayesinde toplanan halk kitlesiyle beraber devrin despot yönetimine karşı mukavemet gösterebildi. Toplumu himayesine alarak kimseyi ezdirmedi. Mağdur toplumun; dil, din ve ırkına bakmaksızın binlerce aileye sığınak oldu. Bu denli halkına ve topraklarına vasi olmasına rağmen, zalim yöneticiler onu üstlerine şikâyet etti. Dolayısıyla Zuvka Batur'un peşine bölgesel hükümet lideri Yañ Zı Şañ ordusu düştü. Bunun üzerine Zuvka Batur, Ürimçi yönünden gelen askerlere karşı durarak Altaylara doğru geçit vermedi. Hükümet hem ılımlı hem de sert politikalar kullansa da bunların hiçbirine karşı yenilmedi.
Bir taraftan 1920 yıllarında Rusya yönünden Beyaz Ordu Generali Bakiç'in 10 bin askeri Altay bölgesine yayılmaya başladı. Bu sırada Altay Valisi Juv Davyıñ, Beyaz Ordu teröristlerine karşı duramayıp intihar etti. O sırada Zuvka Batur devreye girerek bütün çapulcuları geri püskürttü. Diğer taraftan 1923 yıllarında yine Altay ve Barköl bölgesine baskın yapan Üyeme ve Düñgir adında Moğol çeteleriyle savaşarak onları sınırdan uzaklaştırdı. Her halükarda topraklarının bütünlüğü ve halkının bekası için mücadele eden Zuvka Batur'un bu dirayetini yerel yönetim kabullenmedi ve ona bölücü yaftasını yapıştırmaya çalıştı. O, buna karşı yılmayıp, aklı ve ferasetiyle halkı eşitlik yolunda tuttu.
1928'de Yañ Zı Şañ'ı, Dışişleri Bakanı Piy Yu Lin vurarak öldürdü. Yerine Jıñ Şoriyn geçti ve Zuvka Batur'u ele geçirmek için planlar kurdu. Önce, sözde bir anlaşmaya vararak halka zulmetmeyeceğini bildirdi. Yeni yönetimin vaatlerinden sonra toplumda bir sükûnet başladı. Dolayısıyla birçok insan kendi mesleğiyle uğraşma fırsatı buldu. Fakat çok geçmeden bölgesel hükümet sözünde durmadı ve Zuvka Batur'un yanında hizmet eden Jakiya (Madıhıñ) adında Düñgen asıllı bir yanaşmayı ayartarak casus olarak tuttu. Bu hain, daima Zuvka Batur'un çevresinde olup-bitenleri yetkililerine sızdırıyordu. Himayesindeki yanaşmanın hainliğini geç fark etmesine rağmen ona dokunmadı. Çevresindeki halkı tekrar toplamaya fırsatı da vardı. Fakat o, daima halkının dirliğini düşünerek, bir nebzede olsa rahatlayan vatandaşın düzeninin bozulmaması için kaderine razı oldu. O artık sevdiği insanların yanından ayrılmayı ve gerçek vuslata kavuşmayı arzulamaya başlamıştı. Adeta bu âlemde görevinin tamamlandığına inandı. Kader çizgisinden ayrı bir yol izleyemeyeceğini ve ömrünün kendine vefa vermeyeceğini hissetti. Böylece evine baskın yapılacağı günlerde yiğitlerine emir vererek toplumu kendinden uzak tutmaya çalıştı. Çünkü değerli insanlarının kendisiyle beraber kurban gitmesini istemedi. Yinede çoluk-çocuk ve çevresinde yaşamaya alışmış kimseler onun yanından ayrılamadı.
Düşmanını beklediği gece gelip çatmıştı. Baskına gelen iki yüz Çinli asker onu canlı ele geçirmek niyetindeydi. İlk manga asker Zuvka Batur'un otağına birer ikişer saldırıya başladı ama kimse sağ çıkamadı. Bunun üzerine ikinci manga asker devreye girdi. Zuvka Batur ise onlara karşı silahsız olarak çarpıştı. Otağının gergisinde asılı duran makineli tüfeği bile eline almadan, bilek gücüyle kapıdan içeri hücum eden askerleri rahatça devirmeye başladı. Buna rağmen ateş edildi ve Zuvka Batur yiğitçe şahadet şerbetini içti. Bu kanlı katliamda 53 kişi şehit edildi. Çin askerleri onun başını kesip götürdü. Çok geçmeden halkın isyan etmesinden çekinen bölgesel hükümet, Zuvka Batur'un başını yakınlarına iade etti.
Aradan bir sene geçtikten sonra Altay-Köktogay, Belkuduk'ta metfun bulunan kabri etrafına kurgan yapıldı. Günümüzde bu kurgan tarihi bir ziyaretliğe dönüştü. Onun hayatı ve mücadelesi hakkında Ürimçi'deki Kazak yazarlar tarafından kitaplar günışığına çıktı. Türkiye ve Azerbaycan Türkçesiyle beraber Çince, Rusça makale ve çeviriler yazıldı. 2000 yılında Moğolistan'ın Bayan-Ölgey kentinde doğumunun 130'uncu; şahadetinin ise, 70'inci yılı dolayısıyla etkinlikler düzenlendi. Burada bir caddeye adı verildi ve anıtı dikildi.
Türk dillerinin yanı sıra Arapça, Farsça ve Çince bilen Zuvka Batur 33 çocuk babasıdır. Dört eşinden 12 oğul ve 8 kızının adı bilinmektedir.
“Dede Bizim Olsa da Yiğit Halkındır” şiarıyla onu bir kere daha etkinliklerle yâd etmeyi millî ve dinî bir vazife olarak telâkki ediyoruz.