Halide de Fikriye gibi çok acı çekmişti

AHMET SELİM ÖNER
Halide de Fikriye gibi çok acı çekmişti

Belgesel yapımcısı ve yazar Kemal Öztürk, Timaş Yayınları tarafından okurlara sunulan “Halide: Tutku, Hüzün, İsyan” isimli kitapta, hepimizin bildiği "Halide" fotoğrafının arkasındaki asıl portreyi bulmaya çalışıyor. Okuru, gençliği, yaşlılığı, kavgaları ve mücadeleleri ile bambaşka bir Halide'yle buluşturmak hedefindeki kitap, bu amacı görsel açıdan hayli zengin bir çalışma ile gerçekleştiriyor. Mor salkımlı bir evde gözlerini açan Halide'nin çocukluk yılları boyunca kendisine eşlik eden kareleri görüyoruz en başta: Erken yaşta kaybedilen anne, konaktaki kalabalık, üvey anneler, torununun annesizlik acısını bir nebze olsun hafifletmeye çalışan Mevlevi Haminne, kızının İngiliz terbiyesine göre yetişmesini isteyen baba Edip Bey Halide'nin yeme içme düzenini bile buna göre ayarlamışken sokaklarda özgürce horoz şekeri yiyen akranlar, kolej yılları, dayanılmaz matematikçi Salih Zeki'ye duyduğu aşk ve ilk evliliği.

Şiddetle karşı çıktığı çok eşliliği hazmedemeyip büyük bir aşkla bağlı olduğu Salih Zeki'den ayrılışı, Darülmuallimat ve Lübnan'daki hocalık günleri, Dr Adnan Bey'le evliliği ve Milli Mücadele yılları, bir süre sonra Mustafa Kemal'le görüşlerinin ayrılması ve 15 yıl süren "gönüllü sürgün", bağımsızlığı için onca mücadele ettiği ülkesine ancak 1939'da geri dönmesi ve eserleri.

Sayfalar arasında gezinirken bazı sürprizlerle de karşılaşıyoruz. Yazar, Halide Edip'le Mustafa Kemal arasındaki görüş ayrılığında belki de Mustafa Kemal'in Latife Hanım'la evlenmek üzere Fikriye Hanım'ı yurtdışına tedaviye göndermesinin yatabileceğini söylüyor. Belki de Halide, Fikriye'den vazgeçen Mustafa Kemal'de Salih Zeki'yi görmüştü. "Belki de Halide ile Mustafa Kemal arasında yaşanan sorunların temelinde bir de bu olay vardı. Halide de Mustafa Kemal gibi güçlü, otoriter ve bir kadına asla bağlanmayan birine âşık olmuştu ve Fikriye gibi karşılık bulamamıştı. Halide de Fikriye gibi ikinci bir kadın yüzünden sevdiği adamdan ayrılmıştı. Halide de Fikriye gibi çok acı çekmişti."

Ya da uzun süren sürgün yüzünden babaannesini ancak çocukluğunun ilerleyen dönemlerinde görebilen torun Ömer Sayar'ın Halide'yle ilk karşılaşmasını anlatışı ile şaşırabiliyoruz: "Küçücük bir kadındı, müthiş etkileyici bir yüzü vardı, asık suratlı. Saçlarını sıkıca yapıştırıp arkada topuz yapmıştı ve hafif mavimtıraktı, çivit sürüyordu galiba. Elleri son derece bakımlıydı, manikürlüydü ama renkli değil de cilalıydı. Elinde ağızlığıyla sigarası, kalın -herhalde gözü çok bozuktu- kavanoz dibi gibi kalın gözlükleri vardı. Yuvarlak. İlk öyle gördüm. Ne yalan söyleyeyim, ürktüm." Kemal Öztürk kitabı Şirin Tekeli, Hülya Gülbahar, Ayşe Durakbaşa, Serpil Çakır, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu gibi hukuk, sosyoloji ve edebiyat dünyasından çeşitli isimlerden görüşler alarak zenginleştirmiş. Bu yöntem belli ki yazarın Halide Edip'i sadece kendi hayatı ile sınırlandırmadan Türk kadın hareketi bağlamında incelemek istemesinden kaynaklanıyor. Kitabın belki de en dikkat çekici yanı, özenli görsel tasarımı. Halide Edip'in birinci ve ikinci kuşak torunları Ömer ve Adnan Sayar'ın katkıları ile ailenin fotoğraf albümünden istifade edilerek hazırlanan çalışmada şimdiye dek bilinmeyen bazı fotoğraflar okuyucuya sunulmuş. Elif Sevinçgül imzasını taşıyan tüm sayfalar dönemin atmosferine ve Halide'nin iç dünyasına yaklaşmak yolunda çaba sarf ediyor. Timaş Yayınları bir kısmı daha önce hiç bilinmeyen fotoğraflardan yola çıkılarak hazırlanmış bu albüm-kitapla Türkiye'de belgesel kitaplara giden yolu açma iddiasında.