Kervanlardan uçaklara uzanan hac yolculuklarındaki en büyük değişime bugünlerde rastlıyoruz. Kovid-19 nedeniyle yaşamaya başladığımız yeni normal günler, hacda da kendini gösteriyor. Koleksiyoner ’nın adlı sayfası, tarihin farklı dönemlerindeki hac hikayelerini bir araya getiriyor. Koleksiyoner, takipçilerine ülkemizin hac hatıralarını birlikte yazmayı teklif ediyor. Bu teklifi karşılık bulan Ketancı takipçilerin gönderdiği tren biletleri, duvar süsleri, objeler, ilanlar, mataralar, çantalar, fotoğraflar, kartpostalların hikayesini hesabında paylaşıyor. Hacdaki şartların değişimini koleksiyondaki anılar eşliğinde izledik.
YENİ NORMAL TAŞLAMA
2020 yılının başından itibaren yaşadığımız felaketlerin şimdilik en büyüğü olan Kovid-19 salgını ekonomiden spora, sanattan turizme birçok alanda hayatı durdurdu. Bütün dünya yeni normal düzende hayata devam ediyor. Salgın nedeniyle Türkiye’den hacca gitmek isteyen binlerce insanın hayali gelecek senelere kaldı. Az sayıdaki hacı adayının görüntüleri ise hac ibadeti sırasındaki yeni normali gözler önüne serdi. Hacılara steril taşlar dağıtıldı, sosyal mesafeye uygun tavaf edildi, dezenfekte edilen seccadeler dağıtıldı, dualar maskeli dudaklardan döküldü, ihramdan sonra karantinaya girildi...
YOLUN BAŞI AYASOFYA
Herkesin aile büyüklerinden duyduğu hac maceraları vardır. Kutsal toprakları görmenin heyecanına komik ve hüzünlü hikayeler eşlik eder. Ne yazık ki dönemin şartlarından dolayı 1950 ile 60’lı yıllara dair fotoğraf ve belge konusunda eksiklik çekiyoruz. Hac Hatırası, bizden sonraki neslin tarih merakını giderebilmesi açısından önemli bir hesap. Hafta sonlarında toplanan Mekke, Medine fotoğraflarıyla başlayan Ketancı’nın koleksiyon macerası bugün binden fazla parçaya dönüştü. Konuyu açtığı büyüklerinden aldığı hediyeleri biriktirdi. Acı tatlı hatıraları biriktiren Ketancı’nın arşivinde 50’li yıllardan fotoğraflar da var 2014’ten de. Hac günlükleri, mektuplar, notlar sayesinde hac ibadetinin kaybolmaya yüz tutan gelenekleri hatırlatılıyor. Örneğin Ayasofya önünde toplanan hacı adayları, yola oradan çıkardı. Hac Hatırası sayfasında hacı olan hediyeler, seccadeye işlenen taş, yıllarca süren yasaklar sonrası hacca gidenlerin sevincini okuyabilirsiniz.
MÜBAREK AĞAÇ’IN ÖYKÜSÜ
Resulullah’ın çocukluğunda amcasıyla birlikte Şam’a giderken kullandığı, daha sonra hac yolu olarak da kullanılan antik Roma yolunun geçtiği çölde bir tek ağaç yaşıyor. Bunun, Peygamber Efendimiz dokuz-on yaşlarında iken gölgesinde dinlendiği ağaç olduğuna inanılıyor. Ürdünlüler’in yaşayan son sahabe olarak gördükleri ve Mübarek Ağaç dedikleri bu ağacın hikayesi de hesabın ilgi çekenleri arasında. Urfalı Gaffar Tunç’un kutsal topraklardaki tünel kazasında yaşadıkları ise tebessüm ettiriyor. Kaza sonrası kendine geldiğinde Cihat Hastanesi’nin morgunda gözlerini açan Tunç, loş ışık altında kefene sarılı haldeydi. Yaralı haliyle dikişleri söküp kefenden çıktı. Morg görevlisinin korkup kapıyı kilitlemesiyle bir süre içerde kaldı. Gürülteye koşan diğer görevliler ise Gaffar Tunç’u temizleyip giydirdi. Gaffar bey o kefeni evindeki sandığında sakladı ve ne zaman konu açılsa morgta ayağına takılan numarayı gösterdi: “Ben 811 numaralı ölüyüm.”
Kalaslar üzerindeki otobüs
Dünyanın farklı bölgelerinden karayoluyla hacca gelenler arasında Türkiye’den gelen otobüsler özellikle göze çarpıyordu. Bekleme alanında gelin gibi süslenen otobüsler Türk hacıların yerini hemen belli ediyordu. Otobüs hatıralarının hepsi böyle neşeli değil. Kara yolunun en zahmetli zamanlarını yaşayan hacı adayları, yolculuk boyunca yanlarında getirdikleri kalasları çıkartıyorlardı. Tahta kalasların yardımıyla çölde kuma saplanan araçları kurtarma çalışmaları günlerce sürebiliyordu.
Çölün acemisi Türk hacı adaylarının Kabe yolundaki çileli maceraları, yıllar sonra tatlı birer hatıra olarak kalıyor. 1963 yılından kalan bir gazete haberi ise deveden otobüse geçişi anlatıyor: “Şimdilerde otobüs devenin yerini aldı. Artık daha hızlı, rahat ve güvenilir bir ulaşım imkanı sunuyor. Yine de bu günlerde Mina’da deve kervanları hız açısından otobüsleri yenmektedir.” Otobüs ve develerin yanı sıra gemiler de hacı adaylarını kutsal topraklara ulaştırırmış. Yolda balina gören, vefat ettiğinde demir tabutta suya bırakılan hacı adaylarının hikayelerini Hac Hatırası’nda okuyoruz. Hatta 50’li yıllarda Azerbaycan’dan hacca gitmek için ayrılan dedeleri gemide vefat edince demir tabutla suya bırakılan aile, “balığın yuttuğunun torunları“ olarak anılmış. Baharda yola çıkıp yazın dönülen hac yolculuklarından bugüne kadar yaşanan değişimi okumak da mümkün.
Dürbündeki kutsal topraklar