Gün’ün gözleriyle dünyaya bakalım

Dicle Keskinoğlu’nun kaleme aldığı, “Gün’ün Gözleri” İthaki Çocuk etiketiyle okurlarıyla buluştu. Gün’ün Gözleri, küçük bir çocuğun dünyaya nasıl bambaşka gözlerle bakabileceğini etkileyici bir dille anlatıyor. Keskinoğlu, “Gün, yaşamının ilk yıllarında çizim yeteneğine ve ilgisine sahip olup yıllar içinde ‘Ben çizmeyi beceremem’ noktasına ulaşan tüm çocukları ve yetişkinleri temsil ediyor” diyor.

Dilber Dural
Arşiv

Gün resim yapmayı çok severdi. Çeşitli boyaları ve renkleri karıştırır; sahilde, çimlerde, hatta küvette bile resim çizebilirdi. Pizza kutularını, gazete sayfalarındaki boşlukları boyamaya bayılırdı. Bir gün resimlerinden birini gören tamirci, aklına cevabını bilmediği yeni sorular getirdi. Acaba Gün sadece etrafında gördüğü şeyleri mi çizmeliydi? Peki ya onun gözleri diğerlerinden farklı şeyler görüyorsa? O zaman Gün ne yapacaktı?

Çocuk edebiyatının sevilen isimlerinden Dicle Keskinoğlu’nun yeni kitabı “Gün’ün Gözleri”, İthaki Çocuk etiketiyle okurlarıyla buluştu. Yaratıcılığın ve farklı bakış açılarının önemini vurgulayan bu hikâye, küçük bir çocuğun dünyaya nasıl bambaşka gözlerle bakabileceğini etkileyici bir dille anlatıyor. Gün, boyalar ve renklerle oynarken, sadece etrafında gördüğü şeyleri çizmenin ötesine geçip kendi hayal dünyasını keşfediyor. Bir tamircinin sorduğu basit bir soruyla başlayan bu macera, çocukların duyularını, hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını nasıl besleyebileceğini gösteriyor. Keskinoğlu ile Gün’ün gözlerinden gördüklerini ve farklılıkların nasıl birer zenginlik kaynağı olabileceğini konuştuk.

Gün, ‘Ben çizmeyi beceremem’ noktasına ulaşanları temsil ediyor

“Çocuk ve sanat”, “Çocuk ve yaratıcılık” başlıklarını çok önemsediğini belirten Dicle Keskinoğlu, “Ne sanat ne de yaratıcılık insanların hayatına ilerleyen yıllarda tesadüf eseri giriyor. Aslında, çocukluktan gelen belirli bir miktarda algıda seçicilik, damak tadı ve birikimden bahsediyoruz. Bir de sanıyoruz ki, yaratıcılık ancak sanat dallarıyla ilgili bir mesleğimiz olursa işimize yarayacak. Halbuki yaratıcılık, gündelik hayatımızın her anında cebimizde bulunması gereken bir demirbaş. Yaratıcı bakış açısı, en inisiyatif kullanılmayan üslup katılmayan işlerde bile bizi birkaç adım ileriye taşıyor. Tüm bu gerçekler eşliğinde, bu kez çocuklar için yaratıcılık konusunun etrafında konumlanan bir hikaye yazmak istedim” diyor.

“Ana karakter Gün, kitabın odak noktası” diyen Keskinoğlu, sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Gün, yaşamının ilk yıllarında çizim yeteneğine ve ilgisine sahip olup yıllar içinde ‘ben çizmeyi beceremem’ noktasına ulaşan tüm çocukları ve yetişkinleri temsil ediyor. Bahsettiğim grubun nüfusu oldukça kalabalık. Hepimizin etrafında onlarca ‘çizemediğini’ düşünen çocuk ve yetişkin var. Okul öncesi çocuklara balık çiz dersiniz ve size enfes bir balık çizer. O balıkta müthiş bir özgünlük vardır. Denizde yüzen balıklara katiyen benzemez ama tam da asıl makbul olan biçimde, şahsına münhasır bir balıktır. Çocuk hiç tereddüt etmeden her fırsatta çizer ve öz eleştiri yapmaz. Acaba iyi çizebiliyor muyum yoksa çizemiyor muyum diye irdelemez. Fakat sonra çocuk büyür ve etrafımızdaki tamircilerin sayısı artar. Kitaptaki tamircinin metaforik olarak eğitim sistemini simgelediğini söyleyebilirim. Her şeyin doğrusunu anlatan sistem, çizmenin esaslarını da sıralar. Doğru çizim ve yanlış çizim, başarılı çizim ve başarısız çizim gibi kavramlar çocuğun hayatına adım atar. İşte bu noktadan sonra çocuk çizmeye tereddüt eder. Çünkü aklında hep hata yapma ve kabul görememe endişesini taşır. Halbuki yola ilk çıktıklarında, sıradan insan ve iyi ressam birbirine yakın resimler yapıyordu. Bunlar bir noktada ayrıldı. Biri çizmeye devam etti, diğeri ben çizmeyi beceremiyorum deyip masadan kalktı.”

Çocukların çizmekten vazgeçmemelerini istiyorum

Keskinoğlu, kitapla çocukların empati kurmalarını istediğini söylüyor. “Gün’ün hissettikleri hayatlarının bir noktasında, sanat ve yaratıcılık başlığı altında, kendilerinin ya da etrafındakilerin hissettikleriyle benzerlik gösterebilir. Yalnız olmadıklarını, zaman zaman çoğumuzun aklında cevaplanmayı bekleyen benzer soru işaretlerinin belirdiğini kabul edebilirler. Kitapta Gün’ün de kafasını kurcalayan ‘Acaba sadece etrafımızda görebildiğimiz şeyleri mi çizmeliyiz?’ sorusu bir gün hangimizin kafasını kurcalamadı ki? Çocukların çizmekten vazgeçmemelerini istiyorum. Bana göre, restoranda otururken canı sıkıldığı için peçetenin üzerine dakikalarca çizim yapabilen bir çocuğun sırtı hayatı boyunca yere gelmez” ifadelerini kullanıyor.

Dicle Keskinoglu

Kimse dünyaya aynı gözlerle bakmıyor