Gerçeklik algımızı yitirmeyelim

Doç. Dr. İslam Can, gerçeklik algısını yitirdiğimizi dile getiriyor. Yaşadığımız çağda sanal olan ve gerçeklik arasında ciddi bir geçişkenlik ve iç içe geçme durumunun söz konusu olduğunu vurguluyor. Can, "İş, aşk, evlilik ve sosyal ilişkilerimizin birçoğu, geleneksel anlamlarından ve bağlamlarından kopartılarak gösterilmeye endeksli yeni bir var olma biçimine evirilmiştir" diyor.

Dilber Dural
Arşiv.

G ünümüzde sosyal medya platformları, özellikle Instagram, hayatımızın önemli bir parçası. İnsanlar sadece günlük yaşantılarını paylaşmak için değil, aynı zamanda önemli anları, kutlamaları, tatilleri ve hatta düğün gibi özel günlerini sergilemek için de bu mecrayı kullanıyor. Tatil, gezi, yemek masaları, kafeterya sohbetleri, iş, aşk, evlilik, kültürel etkinlikler ve daha birçok benzeri etkinlik gösteriye dönüştürülerek paylaşılıyor. Bu mecralarda yaşanan teknik aksaklıklar veya anlık çökmeler, erişim engeli ise birçok kişinin hayatının akışını aniden sekteye uğratabiliyor.

Geçtiğimiz günlerde Instagram’ın erişime kapatılmasıyla birçok tatil beldesinde rezervasyonların iptal edilmesi, Tiktok’ta yapılan “Düğünüm vardır ve Instagram kapalıdır” paylaşımları, “Duyduğuma göre 9 Ağustos’a kadar Instagram açılmayacak. Benim 7 Ağustos’ta doğum günüm var. Ben şimdi ne yapacağım? Nasıl post atacağım? Doğum günüm arada kaynıyor” gibi birçok paylaşım bu platformun bir nevi ‘gösteri’ alanına dönüşmesine neden olduğunu gözler önüne serdi.

Bu durum, bireylerin kendilerini sosyal medyada nasıl sunacaklarını düşünerek hareket etmelerine, hatta bazı durumlarda sosyal medyada paylaşamayacakları şeyleri yapmaktan kaçınmalarına neden oluyor. Yeni Şafak Pazar olarak Sosyolog Doç. Dr. İslam Can, Yeni Medya Araştırmacısı Selvanur Yazıcı Sezgin ve Uzman Klinik Psikolog Ayşe Aydoğan ile Instagram’ın bizi gösteri toplumuna dönüştürmesi üzerine konuştuk.

Ayşe Aydoğan

İslam Can
Selvanur Yazıcı Sezgin

Instagram gösteriş ve teşhir kültürü oluşturuyor

Sosyolog Doç. Dr. İslam Can, kullanıcıların fotoğraf ve video paylaşımı için kullandığı Instagram’ın, diğer uygulamalardan farklı olarak “gösterme” motivasyonuyla dikkat çektiğini belirterek, geleneksel sosyalleştiriciler olan aile, okul ve sosyal çevre gibi faktörlerin etkisi giderek azalırken; fenomenlerin, influencerların, sosyal medyanın oluşturduğu kültürel iktidarın sosyalleştirici etkilerinin güçlü bir şekilde artış gösterdiğini dile getiriyor. Can, “Bu sosyal medya kültürü, olumlamanın yanı sıra beğenilmeyi ve sınırsız hazzı temel ilke olarak benimse(t)mektedir. Bedenin veya herhangi bir görselin paylaşılmasıyla kazanılacak beğeni sayısı, bireyde toplumsal onaylanma duygusu oluştururken, az beğeni ya da beğenilmeme durumunda ise moraller bozulabilmekte ve beğeni kazanılması için sosyal, ahlaki ve kültürel sınırlar aşılabilmektedir. Diğer yandan sosyal medya ‘haz peşinde koşma’nın bir erdem olarak görüldüğü yerdir” diyor.

Instagram’ın gösteriş merakı arzusunu artırdığını söyleyen Can, çünkü Instagram ve sosyal medya uygulamalarının bir kısmının, bir gösteriş ve teşhir kültürü oluşturduğunu söylüyor. “Ben bu kültürle soslanmış toplumu ‘teşhir toplumu’ olarak nitelendiriyorum” diyen Can, “Zira sosyal medya, çeşitli müdahaleleriyle gerçek hayatımıza bir şekilde eklemlendi. Instagram ve diğer uygulamalar, internetin yeni tekno-kültürünün adeta birer temsilcisi haline geldi. Yaşadığımız çağın insanı için bu uygulamalar, görmenin, görünmenin ve gözetlemenin de mekânları olmuştur artık. Dolayısıyla gösterme ya da teşhir etme ve voyörizm yani dikizleme, maalesef toplumlarımızın yeni davranış kalıplarını oluşturmaktadır” şeklinde konuşuyor.

Gerçeklik algısını yitirdik

Instagram’ın, birçok kullanıcının gerçek hayatın yerine ikame ettiğini söyleyen Can, gerçeklik algısını yitirdiğimizi dile getiriyor. Can, yaşadığımız çağda sanal olan ve gerçeklik arasında ciddi bir geçişkenlik, akışkanlık ve iç içe geçme durumunun söz konusu olduğunu vurguluyor. Can, “Şüphesiz iş, aşk, evlilik ve sosyal ilişkilerimizin birçoğu, geleneksel anlamlarından ve bağlamlarından kopartılarak gösterilmeye endeksli yeni bir var olma biçimine evrilmiştir. Geçmiş dönemlerde mahrem olarak görülen birtakım ritüeller ve aşk ve sevgi gibi insanların birbirine beslediği duygular, günümüzde sosyal medyanın ‘gönüllü kulluğu’na armağan edilmektedir. Her şey, herkesin gözü önünde yaşanmaktadır. Evlilik yıl dönümü ve doğum günü kutlamaları, kız istemeler, evlilik teklifleri, canlı yayında dünyaya gelen bebekler, baby showerlar, tatiller, gezmeler, kutsal mekanları ziyaretler, ibadetler ve daha birçok şey, ailenin fotoğraf albümünde değil, ilgili ilgisiz binlerce ya da daha fazla insanın telefonunun ekranında yerini alabilmektedir” şeklinde ifade ediyor ve ekliyor: “Sosyal medya ve özelde Instagram, teşhiri ya da gösteriyi yücelten bir tutum içerisinde. Bu gösteri hali ise çoğunlukla tüketim alışkanlıklarının dönüştürülmesiyle bir kültür haline gelmektedir. Böylece görsel kültürün hakim olduğu bu dönemde; tatiller, geziler, yemek masaları, kafe buluşmaları, kültürel etkinlikler, hac ve umre ibadetleri, makam ve statüler adeta gösteriye dönüştürülerek Instagram’da paylaşılmaktadır.”

İhtiyaçlarımız yaşam tarzımızı ve statümüzü belirlemeye başladı

Yeni Medya Araştırmacısı Selvanur Yazıcı Sezgin ise, yaklaşık 25 yıl önce hayatlarımıza girmeye başlayan sosyal medya platformlarının bugün geldiğimiz noktada yepyeni ve evrensel bir kültür meydana getirdiğini söyüyor. Sezgin, “Örneğin, sofraya oturmadan önce masadaki yemeklerin veya içeceklerin hoş bir fotoğrafını çekip yayınlamak artık evrensel ve ortak bir kültürel davranış pratiği olarak karşımızdadır. Dünyanın neresine giderseniz gidin bunu yaptığınızda size kimse şaşırmayacaktır ve hatta onların da benzer davrandıklarını göreceksinizdir. Dolayısıyla yeni medya kültürünün ve bu kültürün en önemli öğelerinden olan ‘görsellik’ algısının sadece ülkemizi değil, tüm toplumları ve yaşam tarzı anlayışlarımızı kökünden değiştirdiğini söyleyebiliriz” diyor. Moderniteyle birlikte sosyal kimliklerimizin temelini oluşturmaya başlayan tüketim kültürü odaklı yaşam tarzı anlayışlarımızın, Instagram ve diğer sosyal medya mecralarıyla birlikte bugün artık tam anlamıyla haz odaklı hâle geldiğini belirten Sezgin, “Bugün yemek yemek, alışveriş yapmak, eğitim almak gibi temel ihtiyaçlarımıza yönelik yapıp ettiklerimiz, ihtiyaç sayılmaktan çıkıp yaşam tarzımızı ve statümüzü belirleyen birer pratikler hâline dönüştü” ifadelerini kullanıyor.

Instagram algoritmalarının sürekli olarak “daha çok izlemek” ve “daha çok sunmak” odaklı olarak güncellendiğinin altını çizen Sezgin, “Özellikle kendinizden ve özel hayatınızdan yaptığınız paylaşımlar, kullandığınız gerçek insan görselleri sizi çok daha fazla etkileşime ve takipçiye ulaştırdı. Kendini tüketim kültürünün yeni bir aracı olarak konumladı ve her geçen gün kendi influencerlarını yaratarak yeni bir tüketim mecrası kurmuş oldu. Yani gösteriş merakını ve görsel odaklılığı hepimize alıştırıyor. Kurulduğu günden bugüne her gün gösteri kültürünü tekrar ve tekrar üretmeye devam ediyor” şeklinde konuşuyor.

Artık bir tiyatro oyunundayız

Sezgin, karşılaştığı bir tiyatro oyunu afişiyle şu şekilde sözlerine devam ediyor: “Bir tiyatro afişini hatırladım. Evli olan bir oyuncu çift, iki kişilik bir tiyatro oyununda evliliklerinin çift terapisine ihtiyacı olup olmadığına seyircilerle birlikte karar vereceklerini söylüyorlardı oyunun afişinde. Yeni medya çağında geldiğimiz son noktada aslında hepimiz birer performans sanatçısı veya birer hikâye anlatıcısına dönüşmüş durumdayız. Aslında, 20. yüzyılın sosyologlarından Erving Goffman, bireylerin toplum içinde kendi hayatlarına dair sergiledikleri davranışların birer ‘performans’ olduğunu uzun zaman önce söylemişti. Hepimiz insan içine çıktığımızda kendi hayatımızı bir tiyatro oyunundaymışızcasına sunabiliyorduk, öteden beri. Ancak çağ değişti ve yeni medya çağına geldiğimizde, performanslarımız günlük hayattan sanal hayata ve sosyal medya kanallarına taşınmış oldu. Sahne önü sosyal medya paylaşımlarımızın kendisi; sahne arkası da belki o paylaşımın hazırlandığı asıl hayatımız oldu. Üstelik yeni medya insanlara bu performansları bir maddi kâra dönüştürme imkânı da sundu. Günümüzde aileye, eşe, çocuğa ‘etkileşim getirecek içerik’ gözüyle bakılır oldu. Sosyal medyada biraz fazla takipçisi olan çoğu kişi, kendinden, ailesinden, çocuğundan göstereceği yaşam tarzı paylaşımlarıyla nereden ne kazanabileceğini hesaplamaya başladı. Dolayısıyla bu mecralardaki yaşam tarzı paylaşımlarının tamamına şüpheyle yaklaşmak da biz bilinçli tüketicilerin görevi oldu.”

Kurguyla çekilmiş fotoğraf ve videolar üzerinden algı yanılsaması

“Sosyal medyada paylaşım yapıp beğeni, etkileşim aldıkça beynimizde dopamin denilen mutluluk hormonu salgılanıyor ve bu davranış pekişiyor. Biz bu davranışı tekrarlamaya daha meyilli hale geliyoruz. Yani beynimizde alkol, madde kullandığımızdaki gibi bir etki oluşuyor. Daha çok paylaşım yapmaya ve daha çok beğeni almaya ‘bağımlı olma’ riski yaşıyoruz” diyen Uzman Klinik Psikolog Ayşe Aydoğan, “Bir de bu denkleme bu paylaşımlardan para kazanma faktörü girdiğinde, günlük yaşamımızın her anını sanal alemde göstermeye yönelebiliyoruz” ifadelerini kullanıyor. Aydoğan, sözlerini şu şekilde sürdürüyor: “Sosyal medyada paylaşım yapamayacağımız zaman gideceğimiz tatillerin, yapacağımız etkinliklerin bir önemi kalmayabiliyor” diyen Aydoğan, “Yaşadığımız anın hakkını vermek yerine, göstermek için yaşamaya; elimizdeki ekranlardan dünyayı görmeye ve algılamaya başlayabiliyoruz. Bir kurguyla çekilmiş fotoğraf ve videolar üzerinden algı yanılsaması yaşıyor, kendimizin en mutsuz halleriyle sosyal medyada gördüğümüz insanların en mutlu hallerini acımasızca kıyaslayabiliyoruz. Diğerlerinin paylaşımlarını ‘izleyen’ taraftayken kötü hissedebiliyoruz. Yapılan araştırmalar sosyal medyada kısa bir süre vakit geçirmenin bile insanı daha mutsuz edebildiğini gösteriyor. Sosyal medyada geçirdiğimiz süre arttıkça yaşanan psikolojik problemler ise artabiliyor. Filtre süzgecinden geçmiş, doğru ışık ve kadrajla çekilmiş, en eğlenceli, en mutlu, en zengin, en çok gezen hayatları gördükçe, kendi hayatımızla karşılaştırıp daha depresif hissedebiliyoruz. Özdeğerimizi diğerlerinin yaşadıkları üzerinden belirleyip, yaptığımız kıyasın faturasının acısından kaçınmak için paylaşım yarışına biz de girebiliyoruz. Halbuki kendi hayatlarımızdan da tecrübe ettiğimiz kadarıyla, en mutlu anların gerçekte bize gösterildiği gibi olmayabileceğini biliyoruz. Yapılan başka bir araştırmada sosyal medyada daha az paylaşım yapan evli çiftlerin daha mutlu olduğu bulunmuş.”

HAYAT
Medeniyetler ürettikleri metinlerle yaşayabilirler