Darbe gecesi askerin bütün uyarısına rağmen Çengelköy esnafı dükkanlarını kapatıp eve gitmedi. Çengelköy Karakolu'nu korumak için etten bir duvar ördüler ve unutulmaz bir destan yazdılar. Yeni Şafak Pazar'dan arkadaşımız Mustafa Cambaz'ın da o gece şehit edildiği Çengelköy'de en uzun gecelerden biri yaşandı. 22 masum insanın şehit edildiği bu semtte, nerede bir bardak çay içseniz, hangi dükkana uğrasanız sizi o gecenin gazilerinden biri karşılıyor. Gece dükkanı geç kapattığı için saatlerce dayak yiyen çaycı Kenan, evine giderken başından vurulan garson Recep, yaralıları taşırken elinden vurulan kurufasulyeci Kadir, çalıştığı Seval Pastanesi'nin kepenklerini indirdikten sonra sokağa direnmeye çıkan ve seken kurşunla belinden yaralanan Şuayip, Çengelköy'ün 'Gazi esnaf'ından sadece birkaçı. Beraberce meydana indiği arkadaşlarını ertesi gün toprağa verenler, yaralanan kardeşini, oğlunu, babasını sırtında taşıyanlar, gözü önünde patır patır insanların vurulup düştüğünü görenlerin yaşadıkları acı ve şaşkınlık hâlâ gözlerinden okunuyor. “Üzerimize her ateş açtıklarında kalabalıktan birkaç kişi yere düşüyordu. Onları alıp hastaneye götürüyor sonra tekrar meydana geliyorduk. Askerin halka ateş açtığını duyan karakolun önüne geliyordu. Gittikçe kalabalıklaşıyorduk. O gece kaç yaralı hastaneye taşıdım hatırlamıyorum bile” diyor gençlerden Muhammed Fatih.
Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi'nin sahiplerinden Fikret Morgül, cebinden şehitlerin isimlerinin tek tek yazıldığı bir kağıt parçası çıkarıp anlatıyor. Aralarında kadınların da olduğu 12 isim... “Çengelköy Karakolu'nun önünde 22 kişi o gece can verdi. Bu listedekiler Çengelköy'de oturanlar sadece. Kimi Boğaz Köprüsü'nde kimi burada şehit edildi. Esnaf arkadaşlarla bir liste oluşturduk evlerine gidip taziye verdik.” Kurufasulyeci Kadir Akbulut, “Cumartesi günü 17 kişiyi toprağa verdik. Aralarında çocukluk arkadaşlarımız, esnaf arkadaşlarımız vardı. Ava çıktığında hayvana bile ateş edeceğin zaman elin titrer. Bunlar gözlerini kırpmadan halka ateş açtı” diyor üzüntü ve öfkeyle.
MUSTAFA ASKERLERE BAĞIRIYORDU
Fikret Morgül'ün kardeşi İsmet Morgül aynı zamanda Mustafa Cambaz'ın çok samimi arkadaşı: “Her akşam iş çıkışı önce buraya uğrar oturur sohbet ederdik. Çok neşeli bir insandı, çektiği fotoğrafları gösterirdi bize. Gittiği yerleri anlatırdı heyecan ve coşkuyla. O akşam da buradaydı, kalabalıktık, oturup sohbet ettik. Akşam namazını şu camide arkadaşlarla birlikte kıldıktan sonra eve çıkmış. Darbe olduğunu duyunca büyük bir hiddetle aşağı inmiş yeniden. Saat bir sularıydı başımızın üstünden kurşunlar uçuyordu. Mustafa, caddenin karşısına kadar gelmiş ağacın altından askerlere bağırıyordu. Saklandığım yerden onları dinliyordum. 'Siz nasıl askersiniz halka ateş ediyorsunuz hem de gerçek mermi atıyorsunuz. Türk askeri silahsız insanlara ateş açar mı, siz kimden emir aldınız, kimin askerisiniz?' diye hesap sorarken bir baktım keskin nişancıların attığı kurşun Mustafa'ya geldi ve olduğu yerde düştü. Yarım saat kadar önce tepki gösteren muhtarımızı da aynı yerde vurmuşlardı. Tepemizden mermiler uçuyordu ve Mustafa yerde yatıyordu. Keskin nişancılar ateş etmeye devam ediyorlardı, Mustafa'yı yattığı yerden alıp hastaneye yetiştiremedik. Göğsünden vurulmuş, çok kan kaybetmiş. O karmaşada Mustafa'yı hastaneye kim götürdü göremedim. Ümraniye Devlet Hastanesi'nde ameliyata almışlar ama çok kan kaybettiği için kurtaramamışlar.”
ÇALIŞANIMIZI VURDULAR
“O gece çok arkadaşımızı kaybettik. Çalışanlarımızdan biri de vuruldu. Dükkanı kapattıktan sonra eve gitmemiş arkadaşlarıyla birlikte o da karakolu teslim etmemek için direnmek istemiş ama kör bir kurşunla can verdi. Asla unutamayacağımız bir gece yaşandı” diyen Osman Nuri Akbulut, o geceyi şöyle anlatıyor:
DARBE BÖYLE OLMAZ DİYE ÇIKIŞTIM ASKERE KAÇTI
“Saat dokuz-on gibiydi içerde müşterilerimiz yemek yiyordu. İlk söylentiler Boğaz terör saldırısına karşı kapatıldı yönündeydi. Karakola gittim ve oradakiler 'Abi biz de bilmiyoruz bir terör diyorlar bir darbe diyorlar' dediler. Tekrar dükkana geldim. Biraz sonra Kuleli'den rütbeli bir asker geldi. Yanında birkaç asker daha vardı. Esnafa dükkanları kapatın evinize gidin, darbe oldu diye bağırıyordu. 'Kardeşim ne darbesinden bahsediyorsun? Bu saatte darbe mi olurmuş? Ben 12 Eylül döneminde askerdim darbe böyle olmaz. Fetöşcü müsün, sizin derdiniz ne' diye çıkıştım. Bana silahını doğrultup 'Düzgün konuş' deyince: 'Senin görevin vatandaşa silah doğrultmak değil vatanın can güvenliğini sağlamak' deyip etrafımızda toplanan kalabalığa dönüp 'Arkadaşlar toplanın kimse bir yere gitmiyor. Bunlar üniforma giymiş Fetöş'ün adamları, bu şerefsizlere inanmayın. Bunları kovalım' dedim. Bağırıp çağırıp üzerlerine yürüdük. Korktu ve yanındaki üç beş askeri de alıp kaçtı.”
Darbe haberini duyan herkesin yavaş yavaş Çengelköy Çarşısı'nda toplandığını söyleyen Akbulut, “Karakolda o gece beş polis vardı. Bizden arabalarımızı karakolun önüne çekmemizi ve kendilerini korumamızı istediler. Arabalarımızı çektik. O gece bir çalışanımız şehit oldu, kardeşim yaralıları taşırken kolundan vuruldu. Yeğenlerim ve oğlumla birlikte sabaha kadar buradaydık. Çatışma bir buçuğa kadar sürdü. Sonra asker hepimizi teslim aldı ve sabaha kadar rehin tuttu.”
DİPÇİKLERLE DÖVÜYORDU
Sokakta buldukları herkesi yakalayıp caddede yere yatırdıklarını söyleyen Fikret Morgül de “Kolundan tuttuğunu komutan bağırıp çağırıp yere yatırıyordu. İtiraz edenleri silahın dipçiğiyle dövüyordu. Çaycı Kenan var, arkadaşımızdır. Çay ocağını geç kapattığı için döve döve getirdiler. 'Ben de asker çocuğuyum' diyor yine de dayaktan kurtulamıyordu. Rütbeli asker dövdükten sonra hıncını alamadı ve askerlerine, 'Bunu benzinliğin arkasına götürüp infaz edin' dedi. Askerler merhametli çıkmış. Sabah Çaycı Kenan'ın yaşadığını görünce sevindik” diye anlatıyor ve ekliyor: “Sadece direnenleri değil yoldan geçenleri de dövüp yere yatırıyorlardı. Bir sarhoşu yakalamışlardı mesela.Adamın darbeden haberi bile yok. 'Abi ben bir şey bilmiyorum' dedikçe haşatını çıkarana kadar dövdüler. Kadın, çocuk, genç kimi bulurlarsa getiriyorlardı.”
Dondurma almaya çıkan, izinli sivil bir astsubay ve hatta İngiliz bir çift bile o gece sabaha kadar kaldırımda bekletilmiş. Kadir Akbulut, “Sürekli bize hakaret ediyordu. 'Bir (…) kendinize ilah edindiniz, hepiniz görürsünüz sonunuz çok kötü olacak' diye Cumhurbaşkanımıza hakaret ediyordu. Bize o gece epey nutuk çekti. Sabaha doğru uzaktan silah sesleri gelmeye başladı. Son bir telefon görüşmesi daha yaptıktan sonra kaçtılar" diye anlatıyor.
Namaz kılmaya izin yok
Direnenlerin el ve ayaklarına kelepçe diğerlerinin ise ellerini başlarının üstüne koydurup cadde üzerine yatıran darbecilerin dövdüğü gençlerden Selman İbrahimoğlu o geceyi şöyle anlattı: "Cumhurbaşkanı'nın çağrısını duyunca iki arkadaşımla birlikte dışarı çıktım.Köprüye gidecektik ama Çengelköy'deki arkadaşlarımız 'burası çok karışık' dediler ve Çengel'e indik. 4 er ve 1 piyade üst teğmen önümüzü kesti cep telefonlarımızı ve kimliklerimizi istedi.Bizi benzinciye götürdüler orada daha önce gözaltına aldıkları kokoreççinin 3 çalışanı daha vardı. Başladı bize küfretmeye. Tehditler savurdu ve 'söylediklerimi anladınız mı sessiz oturacaksınız lan' diye bağırdı. Yanımdaki arkadaşlar daha önce askere gittikleri için 'emredersiniz komutanım' dediler ben askere daha gitmediğim için öyle söylendiğini bilmiyorum yüzüne baktım."
KAZA EDERSİNİZ
'Emredersiniz komutanım' demediği için o gece fena şekilde komutan tarafından dövülüp benzincinin arkasında elleri ve ayakları kelepçeli olarak sabaha kadar bekletilen İbrahimoğlu, “Tuttuklarını yanımıza getiriyorlardı. Bir ara arkadaşlardan biri abdest almak istedi. 'teyemmüm et' dedi. Arkadaşımız 'su var elimizi çözün' diye yalvarınca yokuşu gösterdi 'burada kılacaksın' diye. 'Komutanım oradan yuvarlanırım' deyince 'iyi ters dön kıl' dedi. Başkaları da namaz kılmak istedi ve bunun üzerine 'kimseye izin yok kaza yapın' diye kimseye namaza izin vermedi” diye anlatıyor.
Halk vatan hainlerine karşı çıktı
Karakolun tam karşısındaki 57 yıllık Seval Pastanesi'nin sahibi Ziya Pelit şunları anlatıyor: “Ben altmış ihtilalinde askerdim sonra seksen ihtilalini gördüm. Bu son darbede yapılan şey kardeşi kardeşe kırdırmaktı. Suriye gibi olacaktık. Ama Allah korudu. Ee, halk eskisi gibi değil artık bilinçli. Senin yaptığın ihtilale kim inanır? Bu hükümet gelene kadar meğer bizi uyutmuşlar. Artık halk hizmet alıyor. Neyin ne olduğunun farkında. Askeri derbe yaptım diyenlerin 'Fetö için çalıştığını biliyoruz. Yıllarca halk FETÖ'ye hizmet adı altında yardımda bulundu. Ama sonra baktılar ki bu insanlar vatanlarına hizmet etmiyorlar. Bu ülkeyi çıkarları için başkalarına satıyorlar.Onu farkedince halk desteğini çekti. "
Askerin vurduğu leşi mi taşıdın it!
Gençlerden Muhammed Fatih şunları anlattı: "Komutan beni yakaladığında elbisem kanlıydı. 'Senin niye elbisen kanlı' diye sordu. 'Yaralıları taşıdım' deyince öfke kustu. 'Sen askerin vurduğu leşi mi taşıdın it, nasıl taşırsın?' diye hakaretler ediyordu."
10 KİŞİYİ GÖRDÜĞÜN YERE ATEŞ AÇ
Sabah altıya kadar süren gecenin sonunda Çevik Kuvetler'in gelip kendilerini kurtardığını söyleyen Muhammed Fatih daha sonra adının Mürsel Çıkrıkçı olduğunu öğrendikleri darbeci albayın elinde iki telefon olduğunu birinden köprüdekilere emirler yağdırdığını diğerinden ise mesajlaştığını anlatıyor. Kadir Akbulut ise, “Darbeci albay biz yerde yatarken telefondan sürekli emirler yağdırıyordu. Köprüyü yakın, on kişiyi gördüğünüz yere top ateşi açın diye bağırıyordu. Top sesleri geldikçe 'hah şöyle' diye seviniyordu" diyor.