Flamenkonun ünlü isimlerinden Maria Pages bu kez Zamana Övgü isimli gösterisi için İstanbul’a geliyor. Soyut kavramları dansına taşıyan isimlerden biri olarak da bilinen usta sanatçı bu kez sahnede 17 kişilik şovuyla yerini alacak. İstanbul’a hayranlığını ifade eden Pages, 30 Kasım’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda özel şuvunu sergileyecek. İspanyol rüzgarını hissetmek için iyi bir fırsat. Pages’e gösterisi öncesinde sorularımızı sorduk...
Flamenko’nun “Sonsuz Kollu” unvanını nasıl aldınız, öncelikle bu kavramın dansınızdaki ve hayatınızdaki önemini öğrenmek isterim?
Bu soru bana çok soruluyor. Dans kendinizi, duygularınızı, anlatmak istediklerinizi ifade etmenin bir yoludur. Her sanatçının da ifade biçimde kuvvetli olduğu bir tarafı ya da tarzı vardır. Dans ederken benim de kollarım çok ön planda. Kollarım ile galiba sonsuzluk hissi veriyorum izleyenlere.
BÜYÜK BİR GÖSTERİNİN PARÇASI
“An OdeTo Time” (“Zamana Övgü”) isimli gösterisiyle İstanbul’da sahne alacaksınız. Zamana karşı algımızla nasıl oynayacaksınız? Aynı zamanda meditatif bir algı oluşturuyor bu kavram, detaylarını paylaşır mısınız?
“An OdeTo Time” fikir, koreografi, hareketler, felsefe dünyası, ritim ve metaforlar arasındaki mükemmel karışımdan doğdu. İnsanın varoluşundan bugüne hassas bir dengede düzenlemeye çalıştığı çağdaşlık ve karşıtlarının koreografik bir yansıması da diyebiliriz. Geçmişle gelecek, emirler ve ihlaller, arzular ve gerçeklikler, parlak bir gelecek ve zorluklarla dolu bir geçmiş, anın bütünlüğü ve yaşananların yapaylığı arasındaki çatışmaları anlatıyor. Büyük bir bale gösterisinin bir parçası gibi. Sahnede 17 kişi olacağız. 9 dansçı ve 8 müzisyen.
Dans gösterilerinde bazen bir kompozisyonu oluşturmak, anlam bütünlüğünü sağlamak için o gösterinin istenilen noktadan başka bir yere gittiğini düşünüyorum. Müziğin ritmi yerine anlam kaygısı ön plana çıkıyor mu hiç gösterilerinizde? Bunun dengesini nasıl sağlıyorsunuz?
Bahsettiğiniz unsurlar koreografinin olmazsa olmaz bileşenleri… Müzik, hikâye, aktarılmak istenen duygular… Bütün bunları bir dengede sunabilmek hayli zor. Ben, eşim ve yaratıcı ortağım El Arbi El Harti ile çalışıyorum. Ben dans dünyasındanım, o ise edebiyat ve akademi dünyasından. Yani birbirimizi tamamlıyoruz.Flamenkonun merkezinde dans olsa da müzik, edebiyat, heykel, resim, tiyatro hepsi dansın şiirselliğini ve dramaturjisini besliyor. Sevgiden, saygıdan, arkadaşlıktan, cömertlikten, sadakatten, zekâdan çok esinleniyorum ve ne şanslıyım ki tüm bu değerleri El Arbi’de buldum. Onunla çalışmayı çok seviyorum çünkü ondan başka kimse benim hayal dünyamı, benim yaratıcı arzularımı nasıl yorumlaması gerektiğini tam olarak anlayamıyor.
Durmadan üretiyor ve yeni gösteriler sunuyorsunuz. Bir anlamda ana başlığımız olan “zaman” ile bir yarış halinde gibisiniz. Bu kadar üretmek ve yenilikçi olmanın altında nasıl hedef var?
İşime büyük bir heyecan, saygı ve iştah duyuyorum. Flamenko’yu işim gibi de görmüyorum. Hayat zaten onunla akıyor. Hal böyle olunca zihnim hiç durmuyor.
2011’deki gösterinizin adı “Ütopya”… Kavramlarınız bir dans için çok zor ve ilginç geliyor bana… Önümüzdeki süreçte aklınızda bizi şaşırtacak başka neler var, küçük bir sır verir misiniz bize?
Şu anda iki proje üzerinde çalışıyoruz. Bir yandan Madrid’de kurduğumuz Maria Pagés Choreographic Center of Fuenlabrada isimli koreografi merkezinde genç koreografları ağırlıyoruz. Onların araştırma yapması, yaratıcılıklarını geliştirmesi ve formasyon kazanması için çalışıyoruz. Bir yandan da kaybettiğimiz insanlığımızı ve sınırları tema alan gösterimizin koreografisinin son fazındayız, onu hazırlıyoruz.
Bazen özel hayattaki çalkantılar kişilerin sanat hayatını daha çok besliyor. İçinde bulunduğu durumlar ya da ülkesinin içinde bulunduğu durumlar... Sizi besleyen, üretkenliğinizi yükselten etken hangisi oluyor?
Yaşadığımız toplumdan elbette çok etkileniyorum. Az önce bahsettiğim koreografi merkezimiz, yıllardır yapmaya çalıştığımız gibi, insanlığa daha iyi bir dünyanın mümkün olabileceği yönünde bir bilinç kazandırmaya çalışıyor. Bizler, tüm insanlık olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz etik ve empatiden besleniyoruz. Göstermelik bir topluma inanmıyoruz. Bizler sanat emekçileriyiz ve insanlara faydalı olabilmeyi istiyoruz.