Rabia Bulut
“İnsanı insan yapan nedir?” diye sorduğumuzda birçok cevap verebiliriz. Vereceğimiz cevabın temeli, altyapısı, içeriği baktığımız yöne göre değişir. Derin bir felsefi soru olduğu ise şüphe götürmez. Metis Yayınları’ndan çıkan Fidan Terzioğlu’nun İnsanı İnsan Yapan Nedir?/Yapay Zekâ Filmlerine Tasavvuf Gözüyle Bakmak kitabı ise bu soruyu yapay zekâ ve tasavvuf ilişkisi üzerinden ele alıyor. Bu iki kavramın bir araya geldiği bir sinema kitabının neler sunacağı ise bir sürpriz oluyor. Tasavvuf konusuna hem kavram hem içerik olarak farklı noktalardan bakılınıyor. Yapay zekâ ise günümüzün tartışmalı konularından.
Terzioğlu sunuş kısmında okuyucuyu “Ete kemiğe büründüm. Yûnus diye göründüm” dizesiyle karşılıyor. Şöyle devam ediyor: “Bir tasavvuf dervişinin 13. yüzyılda söylediği bir dize olduğunu bilmeseydik, bir bilimkurgu filmine yerleşebilirdi bu cümle. İnsanın ne olduğuna dair hiçbir şey bilmediğimizi hissettiren, bu bilgiyi içimize işleten bir dize. Bilimkurguyla ilişkisi ne?” O da yeni bir konuya giriş yaptığının farkında. Bu da okuyucuya sorularında yalnız olmadığını gösteriyor. Terzioğlu kitabın inceleme sistematiğini de açıklamayı ihmal etmiyor. İlk bölümde Bilimkurgu Neler Anlatır? sorusunu soruyor. Bu başlık altında bilimkurgunun dinamiklerini, yapay zekâ filmlerini ve nasıl izleneceklerini anlatıyor. Terzioğlu bu kısımda düşünsel arka planı da ortaya koymayı ihmal etmiyor. Yapay zekâ filmleri üzerine yapılan çalışmalardan bahsederek bu zamana kadar meselenin nasıl ele alındığını gösteriyor. İnsanı insan yapan nedir? sorusunu tasavvuf noktasından bakmanın nasıl bir cevap sağlayacağını çok boyutlu ve derinlikli hareket alanı sağlayacağı ifadesiyle belirtiyor.
BEN VE ÖTEKİ KAVRAMI
İşin şüpheli kısmı olan tasavvufun nasıl bir konumda yer alacağı ise ikinci bölümde teorik anlamda açıklığa kavuşuyor. Bu kısımda tasavvufun ne olduğu ve nasıl bir ilerleyişi olduğu anlatılıyor. Tasavvuf kişinin beşer olmaktan çıkıp insan olma yolculuğudur. Bu yolculuğuna tekâmül sürecide denir. Tekâmül sürecinde benin içerisindeki ötekiler açığa çıkar. İnsan ötekiler içerisinde daha ilerisine doğru bir adım atar. İnsan olur. Burada ben ve öteki kavramları önem kazanır. Bilinmeyen öteki, arzulanan öteki, istenmeyen öteki bir sonraki bölümde filmlerin inceleme kısmında kullanılacağını da ekliyor. Bölümün sonunda yedi yapay zekâ filmine tasavvuf gözüyle bakmasının sebeplerini şöyle açıklıyor: “Öncellikle her film, insan eliyle üretilmiş, ancak yine de bir benlik taşıyan ve bu bilinçle seçim yapan bir yapay zekâ figürünü merkezine alıyor. Her film, bu yapay zekâ figürü ile insan karşılaşmasını, “İnsanı insan yapan nedir?” sorusunu vurgulamak, açmak ve derinleştirmek için kullanıyor.”
Teori kısmından pratik kısmına üçüncü bölümde geçiyoruz. Devreye 2001 Uzay Macerası, Blade Runner, The Matrix, A.I. Artificial Intelligence, Wall-E, Her ve Ex-Machina filmleri giriyor. Kronolojik bir sırayla filmleri incelemeye başlıyor. Burada bu incelemenin filmleri izleyenler içinde ilk kez bu kitaptan sonra izleyecekler içinde aynı merak unsuruyla ilerlediğini belirtmekte fayda var. Aynı zamanda filmleri izlemeyi düşünüyorsanız kronolojik olarak izlemeninde yapay zekâ filmlerinin nasıl bir noktaya geldiğini görmek için iyi bir fırsat olacağını söyleyebiliriz. Filmlerin her birinin tasavvuf noktasından nasıl bir şekilde anlatıldığını yazmak kitabın büyüsünü bozar. Ama bir filmi seçerek de sizleri nasıl bir içeriğin beklediğini ortaya koyabiliriz. Kitabında kapağında yer alan Wall-E filmi doğru tercih gibi duruyor.
SİMURG’A DOĞRU
Yedi filmin her birine hikâyelerine tasavvuf gözüyle bakıldıktan sonra dördüncü bölüme geçeriz. Simurg’un Gösterdikleri başlıklı bölümde Mantık Al Tayr’da kuşların simurgu bulmak için çıktığı yolculuk anlatılır. Bu yolculuk insanın insan olma yolculuğudur. İncelenen yedi filmin; “bilinmediği bilinmeyen”, “arzulanan ve uzak durulan”, “istenmeyen ve peşine düşülen” ara başlıklarıyla ötekiyle kurduğu ilişki ve tekâmül açısından nasıl yol aldıklarıda incelenir. Bu kısım aslında kitabın bir nevi sinema üzerine olan bir kitap olmaktan çıkıp arayış içerisinde olan bir insana cevaplar sunan bir kitap olduğu noktadır. Bunuda “Gerçekliğin çelişkili yapısını anlamlandırma ve değerlendirme yeteneği bizdedir. Böylece diyebiliriz ki her film, yapısı ve tavrıyla da, işaret ettiği ilkelerin arkasında durur. İnsan olmanın imkânlarını keşfetmek, eyleme dönüştürmek ve insan olma sorumluluğunu yüklenmek için bir çağrı, dayanışma ve eylem alanı açar. Her film, bu yolculukta Simurg’la yüzleşmemize izin verir” diyerek ortaya koyuyor, Terzioğlu.
Bilimkurgu, yapay zekâ, tasavvuf kavramlarıyla başlayan yapay zekâ konulu yedi filmi odak noktasına alarak devam eden ve Simurg’a giden kitabın son bölümü Yeni Şeyler Söylemek başlığıyla başlıyor. Terzioğlu yeni bir bakış açısıyla yapay zekâ ve tasavvuf konusunu ele aldığının farkında. Kitabın sonunda bu yeniliğin kendine has bölümlerini anlatıyor. Simurgu bulma yolculuğunun insan olarak birlikte yaşamak içerisindeki önemini de ekliyor. “Simurg bize yolculuğun her anında ve ufkunda eşlik eder. Ben, biz ve öteki, âşık, maşuk ve dost olarak” diyerek bitiriyor.