alimuratg@yahoo.com
( METİN ERGÜL)
Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu'nda Fransızca dersi öğretmenliği yapan Erhan Kayaalp ile karşılaşana kadar, “sinema tarihi” alanındaki arşivciliğimle epeyce böbürlenen bir tavrım, hatta bu konuda gizlemeye gerek bile duymadığım muzip bir ukalâlığım olduğunu söyleyebilir(d)im. Fakat, ne zaman ki memleketimizin önde gelen film ithalat, üretim ve işletme şirketlerinden Umut Sanat'ta satış müdürlüğü yapan değerli dostum, tıpkı benim gibi bir “biriktirme delisi” olarak nâm salmış Metin Ergül, “Gururlanma Ali Murat'ım, böbürlenme sevgili sinefilim, şu sinemacılar âleminde senden ve benden daha büyük bir Erhan Kayaalp var” deyip beni yakın zamanda bir akşam vakti bu gizemli er kişinin mekânına götürdü; işte o gün bugündür tövbe istiğfar edip Kayaalp'in müritleri arasına katılmış durumdayım.
Aşağı yukarı bir 30 yıldır 8-16 mm formatında film şeritleri ve bu formatta filmleri gösterilebilen sinema makineleri, yanı sıra da video kaset, plak, müzik CD'si, DVD, film afişi, lobi kartı ve benzer türden bilumum görsel-işitsel malzeme biriktiririm. Dürüstçe itiraf edeyim ki beni bu süreçte böylesine komplekse sokan, koleksiyonculukta ulaştığı nokta itibarıyla çatır çatır kıskandıran başka bir rakiple daha karşılaşmamıştım!
Erhan Hoca'nın, 8, 16 ve 35 mm'lik formatlarda binlerce film bobini, yanı sıra da düzinelerce sinema makinesini barındıran “sinema müzesi” görünümündeki evine girip incelemelerime başladığımda, Fransızcasının düzeyini tartabilecek bir yabancı dil bilgim olmasa bile bu mükemmeliyetçi tavrının yansımalarını her köşede bizzat gördüm.
Kayaalp, 1960 yılında, bu iki katlı apartman dairesinde doğmuş ve bütün çocukluğu da yine aynı evde geçmiş. Apartmanın tamamına sahip olan babası zaman içinde bazı katları satılığa çıkarsa da sonuçta en üstteki iki kat Hoca'ya miras kalmış ve o da bunları birbirine bağlayarak, ileride iyice zıvanadan çıkacak olan “hobi”si için kendisine genişçe bir alan oluşturmuş. “Bal dök yala” görünümdeki bu evde sigara içilmesi kesinlikle yasak; çünkü her köşede nadide bir sinema makinesi, adları sinema tarihine altın harflerle yazılmış filmlerin özel koruyucu naylonlar içindeki makaraları ve yüzlerce parça sinemasal hatıra eşyası muhafaza ediliyor. Bütün bu koleksiyonu koruyabilmek içinse doğal olarak tavizsiz bir sterilizasyon şart…
Ancak, içinde bulunduğumuz günler itibarıyla, Erhan Hoca'ya artık bu iki katlı krallığın da yettiği söylenemez; çünkü evin içinde dolanırken bir şeyleri devirmemek ya da çarpmamak için ciddi ciddi sıkıntı çekerek adımlar atıyoruz. Ev sahibi ise ortamın sıkışıklığına o kadar alışkın ki en dar yerlerden bile ustalıklı beden manevralarıyla geçerek aradığı her şeye saniyeler içinde kolayca ulaşıveriyor. Çünkü kendisi için bu malzemeler, onun hayat alanını dolduran ıvır zıvırlar değil, hayatının ta kendisi! O yüzden de onlardan arta kalan bölümlerde düzenli bir hayat yaşamaya son derece antrenmanlı…
Evde, sayıları net olmamakla birlikte, farklı formatlarda 50'ye yakın sinema makinesi, 8, 16 ve 35 mm formatlarında 2000 dolayında film ve sayılamayacak kadar çok afiş, lobi kartı, eski kamera, fotoğraf makinesi, boş makara ve benzeri optik-mekanik malzeme bulunuyor.
Hoca'ya “Buralar artık iyice dolmuş, siz de maşaallah daha gençsiniz, bu toplama işi böyle devam ederse ilerleyen yıllarda tavan çökebilir, ne yapmayı düşünüyorsunuz?” dediğimde, “Çöktüğü yere kadar devam!” cevabını veriyor kıs kıs gülerek, “Benim bunca malzemeyle başka bir eve taşınma faslımı düşünebiliyor musun? Asıl o zaman çökerim ben, yeni bir evde bütün bunları yerli yerine koymak hayatımın bundan sonraki bölümünü topyekün işgal edecektir! O yüzden de yerimden hiç kıpırdamıyorum.”
* * *
Favori yönetmeni Stanley Kubrick
Kayaalp'e, benim de favorilerim arasında yer alan bu muhteşem filmin öyle her zaman her yerde bulunamayacak olan 1968 tarihli özel baskı posterini nasıl temin ettiğini sorduğumda, “2001'in 1970'lerin ilk yarısında Beyoğlu-Emek sineması'nda yapılan 70 mm'lik özel gösteriminden kalma” cevabını veriyor. Türkiye'de 70 mm'lik film gösterebilen tek salon olarak hatırlanan Emek'te, anılan dönemde “2001”, “İrlandalı Kız”, “Büyük Yarış”, “Batı Yakasının Hikâyesi” gibi bazı destansı filmler 70 mm'lik geniş perde formatında gösterilmişti. İşte, “2001”in bu akıllara zarar posteri de ta o günlerdeki gösterimin ardından, Kayaalp'in yakın arkadaşı olan sinema makinistinin bir jesti olarak duvardaki yerini almış.
Söz Kubrick'ten açıldığında Erhan Hoca, bu yönetmenin kendisinin de favorisi olduğunu belirterek, “Böyle bir adamın en verimli döneminde ölmesi ne kadar da acı bir durum” diyor, “Çağının ötesinde bir sinemacıydı; daha uzun yıllar boyunca da çağının ötesinde kalmayı sürdürecek. O benim sinema dünyasındaki tartışılmaz favorimdir.”
* * *
Ev ortamında 35 mm'lik profesyonel sinema makinesi!
Erhan Kayaalp'in, her köşesi makineler, filmler ve hatıra eşyalarıyla dolu iki katlı evinin salonunda, görenlere “Artık bu kadarı da çok fazla!” dedirten bir bölüm var. Salonuna yıllar önce bir “makine dairesi kabini” yaptıran Hoca, içine tek kişinin zorlukla girebildiği bu özel odacığa, ticarî sinema salonlarında kullanılan türden 35 mm'lik bir sinema makinesi yerleştirmiş. Uzun yıllardan beri de her cuma akşamı, öğrencileri ve dostlarından oluşan 20-30 kişilik bir kitle saat 22.00 dolaylarında evin salonuna toplanıyor; erken gelenler koltuklara, geç kalanlar ise yerlerdeki minderlerin üzerine yayılarak tam karşılarındaki beyaz duvarda 35 mm formatında sinema filmleri izliyorlar.
Evde, özel naylon poşetlerin içinde korunan 500 dolayında 35 mm film olmasının yanı sıra, ithalatçı şirketlerdeki dostlarının kendisine ödünç olarak verdikleri yeni tarihli filmlerin makaraları da sürekli gidip gelerek binlerce filmlik bir trafiğe yol açıyor.
Kayaalp'in düzenlediği bu haftalık gösterimlere katılmanın ise herhangi bir ücreti yok. Tek kural, sinemayı “video projeksiyon” yerine 35 mm film şeridinden izlemenin ayrıcalığının farkında bir sinemasever olup, Hoca'yı “Ben de geliyorum üstad, lütfen yerimi ayırın” diyerek önceden aramanız…