Tarihi Milattan Önce 410 yılına uzanan ve bir savunma yapısı olarak inşa edilen Kız Kulesi, yüzyıllar boyu deniz feneri, radar istasyonu, veba ve kolera tecrit hastanesi gibi farklı işlevler için kullanıldı. Hatta bir dönem siyanür deposu olarak hizmette bulunsa da hafızalarımızda olabilecek en olumlu imajı ile “aşk hikâyeleri ve efsanelerin mekanı” olarak kaldı. 2021 yılında kapsamlı bir restorasyon için kapılarını bir süreliğine ziyarete kapatan Kız Kulesi, geçtiğimiz günlerde yeniden Boğaz’ın incisi olarak ziyaretçi kabulüne başladı.
Boğaz’ın kimi zaman hırçınlaşan dalgalarından, rüzgarlardan, yangın ve depremlerden dolayı oldukça sık aralıklarla kapsamlı restorasyonlar geçiren kulenin aldığı en önemli hasarlar aslında yapının varlık nedeninden, deniz üzerine konumlanışından kaynaklanıyor. Özellikle kış aylarında çetin koşullara maruz kalan yapı, sürekli bakım gerektiriyor. Bu düzenli bakımlar yapılmayınca da sık sık onarıma muhtaç bir duruma düşüyor. Osmanlı arşivlerinde, Kız Kulesi’nin onarımıyla ilgili çok sayıda belge bulunması sebebi de yine kulenin bu hassas yapısı. Arşivlerde saklanan ve yapılan onarımların ayrıntılarını anlamada en değerli kaynak olan onarım keşifleri yapının tarihine ışık tutuyor. Son olarak 2021 yılında başlayan hummalı restorasyon çalışması da yapının 18. yüzyıl sonu verileri kullanılarak oluşturulmuş. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca özgün malzemeler kullanılarak, Prof. Dr. Feridun Çılı, Prof. Dr. Zeynep Ahunbay ve Mimar Han Tümertekin’den oluşan bilim kurulunun rehberliğinde gerçekleştirilmiş. Kule, II. Mahmud dönemindeki orijinal haline sadık kalınarak tamamlanmış. Restorasyon sonrası, son yirmi yılın alışılmış silüeti üzerinde önemli değişiklikler olması, pek çok kişiyi şaşırtsa da kuleye dair arşiv kayıtlarına göz attığımızda bu restorasyonun yapının görünüşünde bir öze dönüş gerçekleştirdiği anlaşılıyor.
İSTANBUL’UN TARİHİ SEYİR TERASI
Yenilenen yüzü ile Kız Kulesi, 7’den 70’e yerli ve yabancı turistleri ağırlamaya hazır. Kulenin bir turizm tesisine dönüştürülmesi fikri ise yeni değil. Kaynaklara baktığımızda henüz 19. yüzyıl sonunda, kulenin bir elçilik davet mekanı olduğunu görüyoruz. Hatta 1 Nisan 1880 tarihli “La Turquie” gazetesi haberinde kulenin konaklama ve yeme-içme bölümleri içeren bir yapıya dönüştürül-mesinin düşünüldüğünü okuyoruz. Bu projenin hayata geçirilemediğini ise yine La Turquie’nin 26 Temmuz 1883 tarihli nüshasında, Kız Kulesi’nin onarıma çok muhtaç bir durumda bulunduğunu bildiren haberden öğreniyoruz. Bugün ise Kız Kulesi herkesin ulaşabileceği 360 derecelik tarihi bir İstanbul seyir terası olarak misafirlerini ağırlıyor. Kuleye ilk kez 1995-2000 yılları arasında geçirdiği restorasyon ile eklenen kalıcı yeme-içme bölümleri bu restorasyon ile kaldırılmış. Alternatif olarak gelen misafirler için Salacak Sahili tarafındaki kapalı mekana küçük bir kafeterya yerleştirilmiş. Geri kalan tüm alanlar tarihi dokusuyla ziyaretçilerin dolaşması için bırakılmış.
Yeni yüzü ile ziyarete açılan Kız Kulesi’ne Üsküdar-Salacak’tan ve Galataport’tan kalkan özel tekneler ile ulaşım sağlanabiliyor. Hem Salacak’ta hem de Galataport’ta bulunan tekneler, Kız Kulesi bilet gişeleri önünden, haftanın her günü 09:00-19:00 saatleri arasında kalkıyor. 31 Mayıs tarihine kadar ücretsiz gerçekleştirilecek ziyaretlerde ziyaretçilerin kuleden ayrılma saati ise 20.00. Ayrıca yapının açılmasıyla birlikte Kız Kulesi ve Galata Kulesi arasında şiirlere ve hikâyelere konu olan aşkı anlatan ışık gösterisi her akşam İstanbul’u renklendirmeye devam edecek. 1 Haziran’dan itibaren ise MüzeKart ile ziyaret edebilirsiniz.
ALTIN ALEMLİ “KULE-İ DUHTER”
İstanbul’un fethinden sonra 12. yüzyıl Doğu Roma İmparatorluğu kalıntıları üzerine Fatih Sultan Mehmet’in yeni bir kale inşa ettirdiği ve Osmanlı dönemi boyunca “Kule-i Duhter” olarak anılan bu kulenin yer yer yeniden yapılarak yaşatıldığı biliniyor. Fatih’in inşa ettirdiği yapıda kule etrafına taş malzemeden, etrafı mazgallarla çevrili küçük bir kale yaptırmış ve içerisine toplar yerleştirmiş. Yerleştirilen toplar bir dönemden sonra korunmak için değil, merasimlerde selamlama için atılmaya başlamış. İstanbul’a önemli ziyaretçilerin geldiği günlerde, bayramlarda, donanmanın sefere çıkışı ve dönüşü, padişahların saltanat kayığı ile boğaz gezintilerinde, şenlik ve kutlamalarda buradan merasim topları atılmış. Özellikle tahta geçen padişahlar için selamlama yapılarak, tahta geçişler top atışları ile halka duyurulmuş. 2000’de restorasyonla üzeri kapatılarak restorana dönüştürülen kale kısmı, yapılan son restorasyon ile yeniden asıl görünümüne kavuştu. Kulenin eski görüntüsüne aşina pek çok insanın fark edeceği bir diğer yenilik ise yapıya 90’lı yılların sonunda eklenen cephelerdeki özgün olmayan çelik kuşakların yapıdan uzaklaştırılması. Ayrıca çatıda bulunan bakır alemin konservasyon çalışmaları sırasında alem üzerinde altın varak kalıntıları tespit edilmiş ve alem yeniden altın varakla kaplanmış.