SELÇUK KARAKILIÇ
Rebia Tevfik Başokçu'nun 1942 yılında yayımlanan Avrupa'da Yirmi Senem Nasıl Geçti adlı hatıratına, “Bir Hayat Tecrübesi” başlıklı ve çok anlamlı bir sunuş yazan Yakup Kadri, II. Abdülhamit devrinde Avrupa'nın zehir çanağı şehirlerine kaçan bazı yetişkin ve seçkin kimselerin “Bu memlekette vali olacağına git, Avrupa'da kundura boyacılığı et, daha iyi!” dediklerini söyler. Hali vakti yerinde olan, pek çok memur, kelam ve kalem sahibi sanatçının popüler fikirlere kapılarak gurbet yollarını boyladıklarını yana yakıla anlatan Yakup Kadri, Avrupa'yı ilim ve edebiyat kitaplarından öğrenen safderun Türk idealistlerinin Paris, Berlin, Londra ve İsviçre'yi hürriyet, saadet ve fazilet ülkesi zannettiklerini ancak bu hülyalarından hâlâ uyanamadıklarından şöyle bahsediyor: “Bunların hiçbiri o medeniyet diyarlarında kendi alın terleriyle yaşayabilmek imkânını bulamadılar. Ya kara bir sefalet içinde eriyip gittiler yahut kendi memleketlerinde kendi hısım ve akrabalarının elinden damlayan küçücük yardımlarla yarı aç, yarı tok bir ömre katlandılar. Hiçbir tanesine tek bir Avrupalının kundurasını boyamak müyesser olmadı.”
AVRUPA'NIN İKİ YÜZÜ
Türkiye'de seçkin bir çevreye sahipken Avrupa'da sıradan bir hayat yaşamaya çalışan pek çok aydın ne yazık ki, Yakup Kadri'nin de isabetli tespitiyle kaybolup gitmişlerdir. Ancak bu aydın kafilesinin içinde Avrupa'nın zehrini görüp evine yani memleketine dönenler de yok değildir. Başta Yahya Kemal olmak üzere Necip Fazıl, Nurettin Topçu gibi aydınlar Avrupa'nın aydınlık ve karanlık iklimini görmüşlerdir.
Sorbonne Üniversitesi'nde felsefe okuyup doktora yaparak ülkesine dönen ve Avrupa görmüş bazı “yetişkin ve seçkin kimselerin” aksine kendi ülkesini ve insanını hor görmeyen Nurettin Topçu, Yarınki Türkiye isimli eserinde şöyle diyordu: “Anadolu'nun kurtuluş savaşı ruh cephesinde henüz yapılmadı. Asya'nın ilk çağından artakalan sefaletine vâris çocukları, bu topraklarda kurdukları devletin ruhuna sahip olamadılar. Henüz yerlerde sürünen Türk-İslâm ruhunu tutup da kaldıracak olan irade hayatımızdan dâvâcı oluncaya kadar bu toprağın insanı eşyadan farksız bir varlıktır; değersizdir, itibarsızdır, hörmet görmez, onun Allah'tan bir emanet olduğu bilinmez.”
Topçu, her şeyden önce ahlâk adamıydı ve bütün felsefesini ahlâki kaideler üzerine kurarak yaşıyordu. Anadolu'nun dışında, uzak bir tarih kesitinde kalmış bir milliyetçiliği de reddeden Topçu'ya göre asıl dikkat edilmesi ve fethedilmesi gerek Anadolu topraklarıydı. Onun için Hareket ismini verdiği bir dergiyi yayımlamış ve Anadolu'nun ihyası ve inşası için entelletüel birikimini dergiye yansıtmıştı. Nurettin Topçu, hiç şüphesiz Avrupa'dan bir pozitivist olarak değil, idealist bir felsefeci olarak Türkiye'ye dönmüş ahlâk adamı, yarınki Türkiye'nin manevi liderlerinden biriydi.
Bir dönem Paris kaldırımlarını arşınlayan Necip Fazıl Kısakürek de Paris'in yani Avrupa'nın zehrini yutmuş, ancak bu hülyadan çok erken uyanarak ülkesine dönmüş entelektüellerimizdendi. Necip Fazıl korkunç zekasının ve coşkun mizacının etkisiyle yalan söyleyen tarihe isyan ediyor, çıkmaza giren kalabalıklara “bu yol çıkmaz sokak” diye haykırıyordu. “Kaldırımlar” şairini, şiirden fikre yani aksiyona sevk eden asıl itici unsur, Türkiye'nin yön değiştirmesi, ruh kökünden uzaklaşmasıydı.
ORTAK ÜLKÜNÜN MEŞALESİYLE
Nurettin Topçu ve Necip Fazıl'ın ortak özelliklerinden biri Türk ve İslâm ülküsüydü. Bu dava hiç şüphesiz onların müşterek davaları arasında yer alıyordu. Bu uğurda farklı isimlerde dergi çıkarmışlar ve yayın hayatları boyunca kalabalıklara meşale olmuşlardı.
D. Mehmet Doğan, yakın tarihimizin teşekkülünde önemli rol oynamış iki büyük ismi, İki Yol Açıcı: Nureddin Topçu ve Necip Fâzıl isimli kitabında inceliyor. Bu önemli kitaptaki müstakil yazılar, hem Nurettin Topçu'nun hem de Necip Fazıl'ın ortak ve farklı yönlerini çok çarpıcı bir değerlendirmeyle ortaya koymaktadır. “İslamcı Olmayan İslamcı”, “Nurettin Topçu'nun Hareket'i”, “İsyan Ahlâkçısını İtaate Zorlamak” gibi dikkat çekici başlıklarla Nurettin Topçu'nun entelektüel cephesini değerlendiren D. Mehmet Doğan, “Surda Gedik Açan Şair”, “Şiirden Fikre Fikirden Aksiyona Necip Fazıl” başlıklı yazılarıyla da farklı bir Necip Fazıl portresi çizmektedir.
Tarz, tavır ve mizaç bakımından birbirinden hayli farklı olan Necip Fazıl ve Nurettin Topçu'nun çeşitli cephelerini kendine has üslubuyla sunan D. Mehmet Doğan'a göre, “Necip Fazıl'ın kitlelere daha fazla ulaşan tesiri, Nurettin Topçu'nun derinden seyreden fikirlerinin neredeyse görmezden gelinmesine yol açmıştı.”
Doğan'ın şu tespitlerine katılmamak mümkün değil: “Batıda eğitimini tamamlamış bir düşünür olarak Nureddin Topçu, Türkiye'nin yakın tarihinde batı tarzı eğitimden geçmiş aydın Müslüman tipinin oluşumunda dikkatten kaçan önemli bir rol oynamıştır. Bu alanda diğer müessir ve popüler isim daha önce şair ve edip olarak büyük şöhret kazanmış olan Necip Fâzıl'dır. 1943'den itibaren aralıklarla yayımladığı Büyük Doğu mecmuasında daha vülger ve ajite edici tarzda bir neşriyat yürütmüştür. Topçu, politik yaklaşımlardan neredeyse tamamen uzak dururken, Necip Fâzıl, her zaman siyasî tavırlar ortaya koymaya, geliştirmeye ve siyasî ilişkiler kurmaya yönelmiştir. Dikkati çeken nokta, her ikisinin de tahsillerini Avrupa'da tamamlamış veya sürdürmüş olmalarıdır. Topçu ile Necip Fâzıl'ın müşterek noktaları bununla da bitmiyor, her ikisinin de 1930'larda tanıştıkları nakşî şeyhleriyle ilişkilerinden sonra böyle bir mecraya girmeleri diğer önemli ortak taraflarını teşkil ediyor.”
İki büyük yol ve ufuk açıcı entelektüelin fikrî cephelerini ve kalabalıklar üzerindeki tesirini D. Mehmet Doğan'ın önemli tespitleriyle okumak isteyenler, İki Yol Açıcı: Nureddin Topçu ve Necip Fâzıl isimli bu önemli kitabı mutlaka okumaları gerekir.
• • •
İki Yol Açıcı: Nureddin Topçu ve Necip Fâzıl
D. Mehmet Doğan
Yazar Yayınları
2016
165 sayfa