19. yüzyılın son çeyreğinde İngiltere, Fransa ve Rusya'nın başını çektiği paylaşım savaşlarında geç kalan Almanya için iktisadi ve siyasi nüfuz hareketi başlatacağı tek bir ülke kalmıştı: Osmanlı İmparatorluğu. Ekonomik ve siyasi çöküntü yaşayan Osmanlı bir anda Alman sanayi hamlesiyle tanışmış, çelik, pamuk üretimi, demiryolları, askeri teknoloji ve daha birçok alanda Almanya'ya teslim olmuştu. Alman İmparatorluğu'yla yakınlaşma Birinci Dünya Savaşı Yılları'nda tam bir teslimiyete dönüşürken, Alman varlığı eski başkent İstanbul'da kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı.
Geçtiğimiz haftalarda yayınladığı “Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu” adlı kitabında Türk-Alman ilişkilerini her yönüyle inceleyen usta tarihçi İlber Ortaylı'yla 1940'lı yıllara kadar süren yakın ilişkilerden İstanbul'a kalanları konuştuk.
ALMANLARIN ENVERLAND'İ
Osmanlı'nın son beş yılına damgasını vuran İttihat ve Terakki'nin güçlü lideri Enver Paşa'nın iktidarında doruğa çıkan Alman etkisi, bizzat Enver Paşa'nın görünümüne de yansımış, Alman İmparatoru II. Wilhelm'in uçları yukarıya kıvrılmış bıyıkları ülkede moda olmuştu. Almanya'dan Türkiye'ye gelen trenlerin üzerinde de Osmanlı yerine “Enverland” yazıları belirmeye başlamıştı. Osmanlı dünyasındaki Alman etkisini tüm boyutlarıyla ortaya koyan Ortaylı, ittifakın başkent İstanbul'a etkilerinin genellikle mimari alanda olduğunu belirterek şunları söylüyor: “İstanbul'da Alman mimarisi deyince hemen herkes Alman Çeşmesi'ni hatırlıyor. Bu doğrudur. Alman Çeşmesi “Bizantomorit” dediğimiz bir üslupla yapıldı. Bu tip mimari yalnızca İstanbul'a özgü değildir. Örneğin Almanya'daki Neuschveinstein Şatosu bu üsluptadır. Sayısız Alman ve Avusturya binası da aynı üsluptadır. Alman çeşmesi bu mimarinin tipik bir örneğidir. Sonra Tarabya'daki Alman Sefareti de aynı üslubu yansıtır. Alman Lisesi'ni ve Sirkeci'deki Deutche Bank'ı da unutmamak lazım. Bunlar çok tipik Alman yapılarıdır.” Alman mimarların Türkiye'de çok talihli bir açılımı olduğunu söyleyen Ortaylı, cumhuriyet devrinde de Alman mimarların hem İstanbul hem de Ankara'da geniş bir çalışma alanı bulduğunu söylüyor. Türkiye'ye gelen Alman mimarların dışında Almanya'ya giden Türkiyeli mimarlar da Alman üslubunu buraya taşıyorlardı. Nazi Almanyası'ndan kaçan Yahudi mimarlar da ülkemizin mimarisine önemli katkılar yapmıştı. Avusturya Lisesi'nde okuyan ve annesinin öğretim görevlisi olduğu Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde Alman mimarisini inceleme imkânı bulan Ortaylı, şunları söyledi. “Hem lisede hem de üniversitede Bruno Taut gibi değerli bir Alman mimarın yaptığı okullarda okudum. Bunlar geçekten büyük eserlerdir. Yalnızca İstanbul değil cumhuriyet Ankara'sı da Alman mimarların yaptığı eserlerle doludur. Ankara'daki bakanlık binaları, Ankara Üniversitesi'nin binaları da hep Alman mimarlar tarafından yapılmıştı.”
ENTELEKTÜEL KATKI OLMADI
Bolşevik ihtilali nedeniyle İstanbul'a kaçan Beyaz Rusların ya da Polonyalıların İstanbul'daki eğlence kültürüne ve entelektüel hayata yaptığı katkılar bilinir. Peki, İstanbul'a gelen askeri yetkililer, mimarlar, mühendisler ve uzmanlardan oluşan Alman nüfusu şehrin kültür, sanat, eğlence hayatında belirgin bir değişikliğe neden olmuş muydu? O dönem Almanlar da yoğun bir Fransız etkisinde olduğu için bu anlamda özgün bir katkı yapılmadığını söyleyen Ortaylı şöyle diyor: “Yalnızca Beyoğlu züppeleri bazı kelimeleri Almanca söylüyordu, 'randevu' gibi ya da 'birinci sınıf' gibi. Ancak bunun dışında günlük hayatta kültürde bir Alman etkisi olduğu söylenemez. Ancak cumhuriyet dönemi biraz farklı. Bu dönemde Almanya'dan istenen kişiler var. Bunlar gelip konservatuar kurdular, opera-bale kurdular. Bir de tabi Nazilerden kaçarak gelenler üniversitelerimizde dersler verdiler. Büyük katkıları oldu.”
Kayser Wilhelm'in Alman Çeşmesi
Alman İmparatoru II. Kayser Wilhelm için yapılan Alman Çeşmesi İstanbul'daki Alman eserlerinin en bilineni. Wilhelm'in İstanbul'u ikinci ziyaretinin şerefine yapılan çeşmenin planlarını Kaiser'in özel danışmanı Mimar Spitta çizmiş, yapımını Mimar Schoele üstlenmişti. Ayrıca Alman mimar Carlitzik'le İtalyan Mimar Joseph Antony de bu projede çalışmışlardı. Almanya'da hazırlanan çeşme buradaki temeller üzerine oturtuldu. Mermerleri ile değerli taşları Almanya'da işlenmiş ve parçalar halinde gemi ile İstanbul'a getirilmişti. II. Wilhelm'in doğum günü olan 27 Ocak1901'de görkemli bir tören ile açılışı gerçekleştirildi.
Sirkeci Garı-Alman Bankası
Alman Mimar August Jachmund tarafından planı çizilen şimdiki gar binasının yapımında granit mermer ve Marsilya Aden'den getirilen taşlar kullanıldı. 11 Şubat 1888 günü temeli atılan gar inşaatı 1890'da tamamlanmış, binanın açılışını 3 Kasım 1890 gününde II. Abdülhamit adına Ahmet Muhtar Paşa yaptı. Jachmund'un diğer bir eseri de yine Sirkeci'deki Alman Bankası'dır.