Babam benim ilk idolümdür. Açık yürekliliğiyle, mertliğiyle, cömertliğiyle, güçlü duruşuyla, fikirlerimizi önemsemesiyle, her konuda istişare etmesiyle, her daim sevgi dolu kalbiyle hayranlıkla örnek aldığım biridir. Her zaman varlığıyla anneme, bana, kardeşlerime güç verir, her konuda bize umut olur ve hayatımıza en büyük desteği sağlar. Babam ailesine, çocuklarına ve etrafına karşı hep çok iyi bir örnek oldu. Bizleri hiç kimseye muhtaç etmediği gibi, ayaklarımızın üzerinde dimdik durmayı da öğretti. Türlü zorlukların üstesinden gelirken de her başarımızda da gururla yanımızda oldu. Yıllardır fayansları yere işlediği o güçlü elleriyle elimizi kavrayıp her zaman kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı, çalışıp bu ülkeye ve bu topraklara faydalı olmamız ve geride insanlığa faydalı bir şeyler bırakmamız gerektiğini söyleyerek büyüttü. Her yönüyle “iyi ki” dedirten babamın hayatımda öğrettiği değerlerden yola çıkarak ben de bu kez ünlü isimlerin çocuklarının kapısını çaldım. Cumhuriyet’in kurucu kadrosunda yer alan isimlerden Atatürk’ün silah arkadaşı Kazım Karabekir’in kızı Timsal Karabekir, edebiyatımızın çınarlarından, “Gül Yetiştiren Adam” Rasim Özdenören’in kızı Merve Özdenören İlter, Cumhuriyet dönemi edebiyatının ustalarından olan Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali, Hattat ve ressam Etem Çalışkan’ın oğlu Raci Çalışkan, yemek eleştirmeni Vedat Milor’un kızı Ceylan Handan Milor ve oyuncu Reha Özcan’ın kızı Rüya Özcan ile konuştuk. Ünlü isimlerin çocuklarına babalarıyla olan bir fotoğrafının hikâyesini anlatmalarını istedik. Ayrıca babalarından öğrendikleri ve hayatlarında her zaman kılavuzluk ettiklerinin neler olduğunu sorduk.
Yorgun olmasına rağmen elimden tutup gezdiriyordu
Raci Çalışkan
Hattat ve ressam Etem Çalışkan’ın oğlu Raci Çalışkan, “Geçmişimiz bu dünyaya iz bıraktığımızın kanıtı, var olduğumuzu hem bize hem dünyaya hatırlatan anılar deryası ve ne kadar çok anı varsa o kadar çok yaşanmışlık var” diyerek babasıyla geçmişe dair çok sayıda anı ve fotoğraf olmasına rağmen, çoğunun devamlılığını sürdüremediğini ve bugüne sadece anı olarak kaldığını dile getiriyor. Çalışkan, “Fotoğraftaki gibi, babamla bugüne kadar devam eden bana mucize gibi gelen ve Allah’a şükretmeme vesile olan babamın hâlâ elimden tutabiliyor oluşu” ifadelerini kullanıyor. Çalışkan, “Yaklaşık 60 yıl önce, ben daha yeni yürümeye çalışırken, babam yeni bir hayat kurmanın ve İstanbul’da sanat ve basın camiasında yer almanın zorluklarının, yorgunluklarının arasında eve gelip beni elimden tutup gezdiriyordu. Benim için günün en güzel zamanı da başlıyordu. Bu tutuş her çocuk için sanırım hayattaki en büyük güvencedir. Bugün gözlerindeki problem nedeniyle şimdi ben elinden tutuyorum ama biliyorum ki sadece ihtiyaca dayalı bir durum değil aynı zamanda uzun yılların yansıması bu durum” şeklinde anlatıyor. Çalışkan, babasının 93 yaşında İngiltere’ye gitmek üzere olduğu fotoğrafının hikâyesini de şöyle paylaşıyor: “Babam fotoğrafın çekildiği sırada İngiltere’ye gitmek üzere iken pasaportun süresinin geçtiğini fark ettik. ‘Baba 6 ay mı alayım bir senelik mi diye sordum.’ ‘Bana 10 yıllık pasaport yasak mı?’ diye sordu ve 10 yıllık pasaport aldık. ‘Oğlum dedi kısa süreli pasaport bir anlamda hayattan vazgeçmek manasındadır. Bunu asla yapma, gelen günleri karamsarlıkla karşılama, hayata ve zamana karşı hazırlıklı ve dik dur. Bunun yollarından biri planlı ol, oku, yaz, özellikle kurşun kalem kullan, söylediklerini ve düşündüklerini yap, en azından yapmaya özen göster, gün 24 saat erken kalk günü değerlendir.’ Her zaman olduğu gibi haklıydı. Hayata karşı duruşunu örnek alıp uygulamaya çalışıyorum.
Nerede olursak olalım hep bir araya gelebiliriz
Rüya Özcan
Oyuncu Reha Özcan’ın, kızı Rüya Özcan, geçtiğimiz yıl yoğun tempoda çalışan babasına sürpriz yaparak Ayvalık’ta çekilen fotoğrafın hikâyesini şu sözlerle anlatıyor: “Geçen sene kardeşim ve annem İstanbul’da yaşarken, babam Ayvalık’ta çalışıyordu, ben ise yurt dışında okuyordum. Bu süreçte görüşmek oldukça zordu. Bunun için de ben döndüğümde annem ve kardeşimle günlerimizi ayarlayıp babamın yanına gitmiştik. Bu fotoğraf, aslında nerede olursak olalım, nereye gidersek gidelim bizim hep bir araya geleceğimizi; bir şekilde birbirimize zaman ayıracağımızı simgeliyor benim için.” Babası Reha Özcan’ın hayvanlara, doğaya, insnalara saygı duymayı öğrettiğini söyleyen Rüya Özcan, “Sonra dürüstlüğün sabrın ve çalışkanlığın ne kadar önemli olduğunu öğretti. Zorluklara boyun eğmememi, hiçbir zaman pes etmemeyi ve elimden gelenin en iyisini yapmayı öğretti bana” ifadelerini kullanıyor.
Saygı ve sevgi duymayı öğretti
Timsal Karabekir
Milli Mücadele’de ve Cumhuriyet’in kurucu kadrosunda yer alan isimlerden Atatürk’ün silah arkadaşı Kazım Karabekir’in kızı Timsal Karabekir de babasıyla olan altıncı yaş gününe ait olan fotoğrafı şöyle anlatıyor: “Ben altı yaşına girdiğim yılın yazında babam Erenköy’deki köşkün bahçesinde ‘Timsal’e ana okulu açtım’ diyerek akrabalarımızı davet etmiş ve boynuma aile yadigarı olan cüz kesesini takmış ve ilk dersi vermişti. İlk eğitimimi böylelikle babamdan almış oldum. Bahçedeki eğitimim o günden sonra baba okulu olarak vefatına kadar devam etmiştir.” Timsal Karabekir, babası Kazım Karabekir’den almış olduğu bu ilk eğitimde “Genellikle Türk olmanın değeri, Allah’a olan iman, Allah’ın yarattığı her şeye saygı ve sevgi duymak, yalan söylememek, hakkı olmayan hiçbir şey üzerinde hak iddia etmemek, ihtiyacı olana imkânlar ölçüsünde yardımcı olmak gibi manevi ve insani değerler daha sonraki hayatım boyunca bana yol gösterici olmuştur” sözleriyle babasından aldığı değerleri anlatıyor.
Biraz buruk, mutlu bir ayrılış vaktiydi
Merve Özdenören İlter
Türk öykücülüğünün önde gelen isimlerinden büyük usta Rasim Özdenören’in kızı Merve Özdenören İlter, babasını hac yolculuğuna uğurladığı fotoğrafı şu cümlelerle anlatıyor: “Kutlu Hac yolculuğunun başlangıcı. Allah’ın (cc) en sevdiği kulu ve rasulü Hz. Muhammed’in (sav) yaşadığı, İslam’ın kemale erdiği topraklara kavuşma vakti. Dünyayı ve ona ait her şeyi arkada bırakıp, yüce dinimizin yaşanması için şehit olmuş o yüce ashabı ziyaret vakti. Her hac mevsiminde televizyonda Kâbe’yi izlerken yanaklara süzülen yaşları, Kâbe-i Muazzama’da kalbindeki dualarla birleştirip Kâbe’nin kalbine akıtma vakti. Bu uğurlamada geride kalmaktan başka bir hüzün yoktu bizde. Allah’a emanet ettik birbirimizi. Yoğun duyguların gözlerden akmasına müsaade etmemek için sessiz, biraz buruk, mutlu bir ayrılış vaktiydi. Onu yolcu ederken dönüşte yazacağı yazıları merak ediyordum. Kâbe’yi ilk gördüğünde söylemek için pek çok dua hazırlamıştı. Bir kul olarak hissettiği acziyet öyle büyükmüş ki bir sütuna dayanırken ağzından şu sözler dökülmüş, ‘Yarabbi, biz bilmeyiz, ancak sen bilirsin.’” İlter, ayrıca babası Rasim Özdenören’in kendisine öğrettiği değerlerin başında tasavvuf inancı olmak üzere cömertliği, sabrı ve hoşgörüyü öğrettiğini söylüyor.
Babamla iki düşünür arasındaki tartışmayı konuşuyorduk
Ceylan Handan Milor
Ceylan Handan Milor, yemek eleştirmeni Vedat Milor’un kızı. Stanford Üniversitesi’nden bugün mezun olacak olan Ceylan Milor, babasıyla 20. yaş gününde çekildiği fotoğrafı şöyle aktarıyor: “Bu fotoğraf benim yirminci yaş günümde çekildi. Babamla John Rawls ve Susan Okin hakkında konuşuyorduk. Politika felsefesi üzerine bir ders alıyordum ve bu iki düşünür arasındaki tartışma beni çok heyecanlandırmıştı. Aklıma birçok fikir geliyordu ve onları ailem ile tartışmak istiyordum.” Ceylan Milor, babasının kendisine fikirlerini dayatmak yerine “Bana, kendime özgü fikirleri nasıl geliştiririm konusunda rehberlik etmiştir hep” diyor ve ekliyor: “Onun için önemli olan benim onun fikirlerini benimsemem değil bana nasıl eleştirel biçimde düşünülebileceğini göstererek beni kendi fikirlerimi geliştirmeye yöneltme-sidir. O benim hocam tabii ki ama 12 yaşımdan beri beni hep ciddiye alıp benimle onun gibi üniversite hocası olan bir arkadaşı ile tartışır gibi konuştu. Ben şimdi Stanford Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun oluyorum ve seneye Harvard’da Hukuk eğitimine başlayacağım. Babamın entelektüel rehberliği olmadan bu noktaya gelemezdim.”
Efes’i yeniden yaşatmıştı
Filiz Ali
Filiz Ali usta yazar babası Sabahattin Ali ile 1945 yılında Efes harabelerinde çekilmiş fotoğrafı “Efes’te binlerce yıl önce yaşanmış olan uygarlık babamı çok heyecanlandırıyordu, Efes’e o yaz Alman hocalar ve aileleriyle birlikte gitmiştik. Ne var ki babam o yaz Almanları bir kenara bırakıp Efes’i benimle yaşadı ve bana yaşattı. Kenti bana tarihiyle ve sanatıyla bütün canlılığıyla yeniden yaşatmıştı babam” sözleriyle anlatıyor.