Dini yayıncılıkta kale: Yumni Kitapçılar Çarşısı

Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’ndan Yumni Kitapçılar Çarşısı’na taşınan dini yayınevleri 28 Şubat döneminden sonra sohbet halkasını kaybetti. Dini yayıncılığın 60 yıllık hikâyesini çarşı esnafı anlatıyor.

Ayşe Olgun
1960’lardan bu yana dini yayıncılığın adresi olan Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı bugün otel olarak hizmet veriyor.

Yağmurlu bir kış gününde Topkapı’dan Eminönü’ne doğru giden tramvaya biniyorum. Laleli durağında inip İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Su Bilimleri Bölümü’nü sağ koluma alarak yukarı doğru yürüyorum. Büyük Reşitpaşa Caddesi üzerindeki tekstil mağazaları, ayakkabıcılar, kafe, büfe ve restoranlar arasından Vezneciler Metro Durağı’na varmadan sol tarafımdaki iş hanından içeri giriyorum. Burası Yumni İş Merkezi Kitapçılar Çarşısı. Üst katı Sütlü Kahve. 2000’lerin başında Sütlü Kahve ilk açıldığında oldukça popülerdi. Birkaç defa arkadaşlarımızla geldiğimi hatırlıyorum. Kitapçılar Çarşısı’na ise son birkaç yıl içinde iki ya da üçüncü gelişim. Yumni İş Merkezi’nde yaklaşık 10 yıldır yayıncılık yapan Mevsimler Kitap’ın sahibi Akif Öztürk’ün alt kattaki dükkanına uğruyorum ilk önce. 1980’li yılların öne çıkan şairleri Necat Çavuş, İhsan Deniz gibi isimlerin yayıncısı. Aynı zamanda çocuklar için dini yayınlar hazırlıyor. Masanın üstünde İhsan Deniz’in Sırr-ı Kader adlı son şiir kitabı, handaki odabaşının getirdiği taze çayları içiyor bir yandan da çarşıdaki değişim ve dönüşümü konuşuyoruz. Son yıllarda yetişkinler için basılan popüler dini kitaplardan ziyade çocuklara yönelik kitapların daha çok ilgi gördüğünü söyleyen Öztürk, eliyle çocuk kitaplarının olduğu rafı işaret ederek, “Mesela şu raftaki yeni yayınladığımız Peygamberlerimizin hayatını anlatan serimiz çok rağbet görüyor” diyor. Aynı zamanda özellikle Uzak Asya ülkelerinden ve Türk Cumhuriyetlerindeki yayıncılara bazı kitaplarının yayın haklarını verdiğini ifade ediyor. Öztürk, “Telif ödenip ödenmemesi bizim için önemli değil, Malezya’da, Endonezya’da, Özbekistan’da, Kosova’da İslam’dan bahseden bir kitabımızın yayınlanması ve oradaki okuyuculara ulaşmak bizi mutlu ediyor. Mesela Hz. Muhammed’in (sav) Mektupları kitabımız Malezya’da Malayca yayımlandı. Bunun değeri parayla ölçülemez.” diyerek maddi karşılığından ziyade yayıncılığın manevi yönüne dikkat çekiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın dijitalde başlattığı e-kitap mobil kütüphane uygulamasını gösteriyor sonra. “Bakanlık kitaplarımızı yıllık kiralıyor ve e-kitap olarak da ulaştığımız bir okur kitlesi var. Ayrıca her sene Kültür Bakanlığı’nın düzenli olarak maddi yönden çok tatminkar olmasa da kütüphaneler için kitaplarımızdan alması bizi motive ediyor. Bunun yanında özellikle pandemi sonrası internet satış kanallarını kullanmaya başladık. Çarşımızdaki çoğu yayıncının ikinci kuşak temsilcileri de internet üzerinden kitap satışı yapıyor. İnternetten bizim de satışımız iyi” diyen Öztürk “İnternetten satış yapsak da dünyanın bir ucundaki okura ulaşsak da çarşıya eskisi gibi gelen giden kimse kalmadı. Yayınevlerindeki sohbet ortamı artık yok. Gençler buraya gemliyor. Çarşıda bir konferans salonumuz var ama ne gelen var ne giden. Atıl vaziyette.” diye de ekliyor. Aslında Öztürk’ün çay içerken anlattıkları son 20 yılda dini yayıncılığın geldiği durumu da açıkça gözler önüne seriyor.

1960’LARDA YÜKSELİŞE GEÇTİ

Bugün Anadolu’daki en ücra eve ya da mescide gidin orada sizi karşılayacak dini eserler bellidir: Kur’an-ı Kerim, ilmihal ve dua kitapları… Bunlara Kur’an meali, tefsir ve hadis kitaplarını da eklemek mümkün. Yine cami önlerinde hatırlayacağınız gibi genellikle yaşlı amcaların koku, tespih ve takke gibi malzemelerle birlikte tezgahlarında sattığı dini kitaplar hepimizin dikkatini çekmiştir. Bugün her eve her mescide giren bu eserlerin basıldığı adresler ise bizi aynı yöne götürür: Geçmişte Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’na, son 20 yıldır ise Yumni İş Merkezi’ndeki Kitapçılar Çarşısı’na. Hatırlayacağınız gibi 1960’lardan 1990’ların sonuna kadar Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’nın ev sahipliği yaptığı dini yayıncılık, 1990’ların sonunda Laleli’deki Yumni İş Merkezi’ndeki Kitapçılar Çarşısı’na taşınmıştı. Hala aynı adreste 20 yılı aşkın zamandır yayıncılığa devam ediyorlar. Aralarında Demir, Pamuk, Hisar, Gonca gibi yarım asrı geride bırakan yayıncılar var. Kimi babasından kimi dedesinden mesleği devralmış. 1960’lardan bu yana mesleği sürdüren ise çok az. Birçok yayıncı ise aile büyüğünün vefatından sonra yayınevini kapatmış ya da devretmiş. Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’ndan Yumni Kitapçılar Çarşısı’na taşınan 45 yayıncıdan bugün çarşıda sadece yedi yayıncı kalmış. Üç katlı çarşının girişindeki yayıncıların yüzde 60’ı Arapça kitap satan yayınevleri. Çoğu Suriyeli. Diğerleri ise bu çarşıya Beyazsaray’daki yayıncılar taşındıktan sonra aralarına katılmış. Tıpkı Mevsimler Kitap gibi. Fatih Çarşamba’da başladığı yayıncılığı 1967 yılında Beyazsaray’a taşıyan şimdi de Yumni İş Merkezi’nde yayıncılığa devam eden Hisar Yayınlarının sahibi Mevlüt Karaca kendisiyle birlikte buraya taşınan 45 yayıncıdan bugün hala ayakta kalan yayıncıları sıralıyor: Pamuk Yayınları, Ravza Yayınları, Hidayet Yayınları, Gonca Yayınları, Demir Yayınları, Hisar Yayınları, Salah Bilici Yayınları…

DUA KİTAPLARI VE KOLYELER

Çarşının en eskilerinden Pamuk Yayınları’nın sahibi Arif Pamuk, Demir Kitabevi’nin sahibi İsmail Demir ve Gonca Yayınları’nın sahibi Hasan Başpehlivan ile 2017 yılında uzun uzun sohbet etmiştim. “Sahaflar Şeyhi Muzaffer Ozak’ın Yayıncısı” diye piyasada bilinen Salah Bilici vefat ettikten sonra oğlu Ali Bey yayıncılığı devralmış. “Ama eskisi gibi gelip gitmiyor” diyor çarşıdaki arkadaşları. Pamuk Yayınları’nın sahibi Arif Pamuk da ilerleyen yaşından dolayı artık dükkana gelmiyormuş. Yayıncılığı çocuklarına devretmiş. Halk arasında ‘Güllü Yasin’ olarak ünlenen dua kitabını basan Pamuk Yayınevi’nin vitrininde Tıb’un Nebevi, Yasin Suresi’nin Evradı, Kıyamet Alametleri, Herkese Lazım Hadis-i Şerifler, Karabaş Tecvidi, Rahmet Aylar, Dualarıyla Mübarek Geceler, Kaside-i Bürde Tercümesi ve Esrarı, Münacaat Duası/ Fazileti ve Sırları gibi çoğu Arif Pamuk’un imzasını taşıyan kitaplar dikkatimi çekiyor. Ayrıca dua yazılı kolye, yüzük, nazarlık gibi takılar ve hediyelik ev eşyaları yayınevinde satılıyor. Vitrin camına yapıştırılmış “Esma-ül Hüsna ve Yedi Ayet Vefk Gümüş kolye bulunur” yazısını okuyunca aklıma Arif Pamuk’un bundan birkaç yıl önceki söyleşimiz sırasında hediye ettiği üzerinde Esma-ül Hüsna yazan bir kolye geliyor. Hediye ederken “Bunu boynundan çıkarma, dileklerin kabul olur” diye tembihlemişti. Çarşıda dolaşmaya devam ediyorum. Kimisinin kapısı kilitli. Öğrendiğime göre bazı yayınevleri internetten satışa yönelmiş, dükkanı da bir anlamda depo olarak kullanılıyor. Dükkanların vitrinlerinde hadis, ilmihal ve dua kitapları öne çıkıyor. Ayrıca Hasan El Benna, Mevdudi gibi bir dönemin oldukça revaçta olan İslamcı yazarlarının kitapları da dikkatimi çekiyor. Kitapların kapaklarına bakılırsa son 20 yılda dini yayıncılıkta pek bir şey değişmemiş. Dükkanına son uğradığımda uzun uzun sohbet ettiğimiz çarşının güler yüzlü ve misafirperver yayıncısı olan Gonca Yayınları’nın sahibi Hasan Başpeşlivan’ın vefatından sonra Gonca Yayınları’nın başına oğulları geçmiş. Dükkanda büyük oğlu Zahit Başpehlivan ile selamlaşıyoruz. Başpehlivan’ın pandemi döneminde vefatından sonra dükkanına sessizlik hakim. Oğlu da “Pandemi sonrası burası iyice sessizleşti” diyerek doğruluyor. Karşısında ise Hasan Başpehlivan’ın kardeşi Yusuf Başpehlivan’ın Hidayet Yayınevi var. Yusuf ve Hasan Başpehlivan büyük abilerinin Beyazsaray’da açtığı Bahar Yayınevi’nde mesleğe başlamışlar. Bahar Yayınevi adlı bu kitap ve yayınevi Beyazsaray’da dini yayıncılığın da ilk adreslerinden birisi. “Ben şu an yayıncılığı bıraktım sadece kitap alıp satıyorum, Bahar Yayınları da Üsküdar’a taşındı. Gonca’yı yeğenlerim işletiyor” diyen Yusuf Başpehlivan ailesinin yayıncılığa başlama hikayesini ise şöyle anlatıyor: “İstanbul’a Beyazsaray Çarşısı’na 1968’de geldim. Önce Osman abimin Bahar Yayınları’nda çalıştık. Sonra Hasan abimle Gonca Yayınları’nı kurduk. Ben abimden 1986’da ayrılıp Hidayet yayınlarını kurdum. Sonra amcamın oğlu Cevher Yayınlarını kurdu. Bahar Yayınları’ndan sonra yeğenlerim İlkbahar Yayınevi’ni açtı ama devam etmedi. Sülalece yayıncılığa girdik ama bugün birkaçı ayakta, diğerleri kapandı. Abim vefat etti, büyük abim çocuklarına işi devretti. Zaten yayıncılığın da eski hareketli günleri yok artık.”

Zahit Başpehlivan

CAMİ ÖNÜ KİTAP TEZGAHLARINA YASAK BİZİ DE EKLEDİ

Yusuf Başpehlivan’a göre dini yayıncılığın eski parlak günlerinin geride kalmasının sebebi 28 Şubat döneminde “İrticai faaliyet yapıyorlar” diye cami avlusunda dini kitap satan seyyar satıcıların yasaklanması. “Bizim kitapları en çok onlar alıp satardı. Mesela Şehzade Camii önünde dört tezgah vardı ve ben sadece o tezgahlara verdiğim kitapla günlük o zamanın parasıyla 200-300 lira kazanırdım” diyerek o hareketli günleri anlatıyor. “28 şubattan önce kitap satışlarımız çok iyiydi. 1970’lerden 1990’ların ortalarına kadar çok parlak dönemdi. Kitapları 10 bin, 20 bin hatta kimini 50 bin basardık. Mücellitten gelen kitaplar dükkana girmeden Anadolu’dan gelen yayıncılar tarafından alınırdı. Özellikle cami avlularında cami cemaatine satılırdı kitaplar. Ancak 28 şubat döneminde camilerde tezgah açmak yasaklandı. Açanlar hakkında ‘irticai faaliyet’ten işlemler yapıldı. Bu yasaklarla birlikte bizim Anadolu’ya kamyonlarla gönderdiğimiz kitap sevkiyatı bir anda durdu” diyen Yusuf Başpehlivan o yıllarda en çok satan kitapları ise şöyle sıralıyor: “Numan Kurtulmuş’un amcasının yazdığı mükemmel bir kitap vardı Amentü Şerhi diye. Maliyetine satılırdı ve çok büyük ilgi görürdü. Yine Kur’an-ı Kerim, Ömer Nasuhi Bilmen’in ilmihali, Sahih-i Buhari, İslam Prensipleri, Allah Vardır, Ruhi Çöküntü şu an aklıma gelenler. Ömer Nasuhi’nin İlmihal kitabını her gün 50-100 adet getirirdik o gün biterdi ertesi gün yine getirirdik, düşünün artık ilgiyi.”

Bugün ise hâlâ Şeytanın Hileleri adlı cep kitabının ilgi gördüğünü söylüyor Başpehlivan. “Birileri gelir her gün 30-40 tane alır götürüp cami önlerinde falan hayrına dağıtır. Eskiden 30 bin 40 bin basılan bir kitaptı” diyen Pehlivan yanındaki kitap yığının üstünden ince bir kitapçık alıp bana da hediye ediyor. Şeytanın Hileleri adlı bu kitapçık beş dakikada okunacak cinsten. Peygamber Efendimiz (sav) ile Şeytan arasında geçen konuşmayı anlatan bir cep risalesi. Şeytanın insanı nasıl yoldan çıkardığını herkesin kavrayacağı basit dille izah ediyor.

Çarşının en eski yayıncılarından birisi de başta dediğimiz gibi Hisar Yayınları. Sahibi Mevlüt Karaca ilerleyen yaşına rağmen her gün yayınevine uğruyor. “Öğleden sonra iki saat gelirim dükkana mutlaka” diyerek sohbete başlıyor. Damadı ve kızıyla birlikte yayıncılığa devam eden Karaca, “Eskiden 300 kadar kitap basardık şimdi 100 kitap basıyoruz. Klasik dini kitapların okurları geçmişte olduğu gibi bugün de var onlar değişmez” sözleriyle 60 yıllık mesleki tecrübesiyle yayıncılıktaki son durumu değerlendiriyor. 1956 yılında İstanbul’a gelen Mevlüt Karaca burada İstanbul İmam Hatip Lisesi’ne kaydını yaptırıyor ve İmam hatipte okurken de Fatih Çarşamba’da lise hocası Mustafa Sabri Sözeri ile birlikte ilk kitapçı dükkanını açıyor. “Edebiyat hocamla birlikte açtığımız ilk dükkanımız Fatih Çarşamba’da üç yıl devam etti. Sonra ben askere gittim hocamız da ayrıldı ve dükkanı kapattık. 1966’da askerden döndükten sonra Beyazsaray’da Hisar Yayınevi’ni kurdum” diyen Karaca, dini yayıncılığın kalbi olan Beyazsaray’daki yayıncılık anlayışını da anlatıyor. Karaca, dini yayıncılık alanında bugüne kadar 300 kadar eser bastığını dile getiriyor ve yola çıkıştaki hedefini de şöyle anlatıyor: “Ben yayınevini kurarken evvela kafamda dini kitap basıp satmak vardı. Dini kitap olarak bu halka ne okutmalıyım diye düşündüm ve öncelikle Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Efendimiz’in (sav) hayatını öğretmeliyiz dedim ve böylece yayıncılığa başladım. Peygamber Efendimiz’i ve Kur’an’ı anlatan kitaplara yöneldim. Kütüb-ü Sitte’yi bastık. Kaynaklardan derleyerek Peygamber Efendimiz’in hayatını anlatan bir kitap hazırladım onu hala çıkarıyorum. Bir de uzun yıllar Kur’an-ı Kerim çıkardım. Biz ilk Kur’an-ı Kerim’i ilk bastığımızda Diyanet İşleri dışında bu işi yapan bir ya da iki yayınevi vardı. Mesela Bozkurt Yayınevi vardı hatırladığım. Kur’an’ı ilk basan yayınevlerinden biriyim.” Ancak bu işi ağır manevi sorumluluğundan dolayı bıraktığını söyleyen Karaca, “Matbaada Kur’an basılırken başında duracaksın. Ben her basılan formayı tek tek okurdum. Şimdi yaşlandım, matbaada günlerce duramıyorum. Kur’an-ı Kerim basmak vebal işi. Başında durmadan her sayfayı tek tek okuyup kontrol etmeden yapılacak iş değil yoksa vebale gidersin. İki yakan bir araya gelmez. Bu yüzden yaşlanınca bıraktım” sözleriyle yayıncılık serüvenini anlatıyor.

Karaca, dini yayıncılığa ilginin azaldığı görüşlerine ise itiraz ediyor. “Bugün binin üzerinde yayıncı var, ilgi nasıl azaldı? Geçmişte 40-50 yayıncıydık. Bugünkü sayı kaç? Her zaman dini kaynak kitapların okuru vardır” diyen Karaca’ya göre ilgiyi kaybeden dini kitaplar hidayet romanları. Karaca örnek olarak da kendi bastığı romanları veriyor: “Eskiden sinemaya da aktarılan Kızım Ayşe, Oğlum Osman gibi hidayet romanları vardı. Çok satardı. Şimdi de basıyorum ama siftah etmeden günü kapatıyoruz. Bu kitaplara ilgi azaldı.” Karaca yayıncılıkta çıkış noktasını “Halka dinini sevdirmek” olarak açıklıyor ve yayıncılıktaki hedefini de şöyle anlatıyor: “Yayıncılık tabi para da kazandırdı ama beni asıl tatmin eden maneviyatı. Dinimizi bizim kitapları okuyarak birinin öğrenmesi bile çok büyük mutluluk. Hiç unutmam yıllar önce Almanya’da bir kitap fuarında genç bir gurbetçi uyuşturucu batağından benim hazırladığım Peygamberimizin Hayatı kitabını okuduktan sonra tövbe edip kurtulmuş. Teşekküre yayınevine gelmişti. Benim yayıncılıktaki en büyük motivasyonum okurlardaki bu değişimlerdir.”

Mevlüt Karaca

1967 yılında Beyazsaray’a Hisar Yayınları’na dükkanlarını devredip kendileri de Hisar Yayınları’nın ilk adresi olan Çarşamba’daki dükkana geçen Kalem Kitap ve Kırtasiye Yayınları’nın sahiplerinden yazar Mehmet Kamil Berse ise dini yayıncılığın Beyazsaray’da nasıl büyüdüğünün şahitlerinden. Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’nda ilk dükkanı açan yazar Mehmet Kamil Berse’nin babası Ömer Berse’ymiş. “Babam iki ağabeyime Kalem Kitap ve Kırtasiye adlı Beyazsaray’daki dükkanını açtı. Daha sonra 1967 yılında biz Çarşamba’da Hisar Yayınları’nın ilk dükkanının olduğu yere taşındık onlar da bizim dükkana” diyerek Beyazsaray Çarşısı’nın ilk yıllarını anlatıyor. Berse’nin büyük ağabeyisi Emin Berse öğrencilik yıllarında eski bir marangoz olan babasından seyyar bir tezgah yapmasını istiyor ve bu tezgahta Sahaflar Çarşısı’nda kitap, kırtasiye ve kartpostal satmaya başlıyor. “Çarşıdaki ilk seyyar dükkan benim ağabeylerimdi. Esnaf önce istemedi ama sonra tatlıya bağlandı. Ben de okuldan çıkınca ağabeylerimin yanına giderdim. Ancak kış çetin geçince kapalı bir dükkan aramaya başladık. Beyazsaray Çarşısı yeni yapılmıştı. Kapalıçarşı yangınından sonra buraya geçen esnaf çarşı restore edilince yeniden eski adreslerine taşındılar. Burada boşalan dükkanlardan birini babam tuttu ve oraya geçtik. Daha sonra babam ve ağabeylerimin teşvikleriyle diğer yayıncılar da gelmeye başladı” diyerek o yıllarda çarşıda teker teker boşalan dükkanların nasıl yayıncı olduğunu anlatıyor. Berse, “Tohum mecmuasının buraya taşınmasına, Beyazsaray’a Osman Başpehlivan’ın Bahar Yayınevi’ni açmasına, Mustafa Pektut’a İrfan Yayınevi’ni açmasına, Tahir Kutsi Makal’ın Tarla Yayınevi’ni açmasına, Mümin Çevik’in Üçdal Yayınları adıyla Doğangüneş Yayınevi’ni buraya taşımasına ağabeylerim gayret etmişlerdi” diyerek dini yayıncıların çarşıya gelişini anlatıyor.

SOL YAYINCILAR DA ÇARŞIDAYDI

Çarşıdaki ilk yayıncılardan biri olan Bahar Yayınları’nda abisiyle birlikte mesleğe başlayan Hasan Başpehlivan vefat etmeden önceki görüşmemizde çarşıda dini yayınların yanında sol yayınların da olduğunu söylemişti. Bu bilgiyi M. Kamil Berse de doğruluyor: “Aziz Nesin’in dükkanını hatırlıyorum. Kemal Özer’i hatırlıyorum. Sol yayınevleri epey fazlaydı sonra azaldı. O yıllarda Komünizmle Mücadele Derneği Başkanı İlhan Darendelioğlu Beyazsaray’a gelip giderdi. Biz çocuklara bir seferinde sol yayınevlerinin altından bildiri attırmıştı. Sol yayıncılar yavaş yavaş çarşıdan taşındılar. Abim Beyazsaray Yayıncılar Derneği’ni kurdu. Yine o yıllarda Genç Kalemler diye iki sayı dergi çıkardı abimler ama maddi imkansızlıktan devamını getiremediler. Benim hatırladığım yayıncılar arasında. Sinan Yıldız vardı. Çarşının cilt işlerini Muzaffer Karaca yapardı hâlâ Topkapı’da mesleğine devam ediyor. Biz taşındıktan sonra 15 numaralı dükkana Muzaffer Karaca’nın abisi Mevlüt Karaca taşınıp Hisar Yayınları’nı açtı. Akçağ bir ara dükkan açtı. Yine Kadir Mısıroğlu’nun Sebil Yayınları vardı. Enderun Yayınları vardı. Demir Yayınları vardı. Oğlu İsmail Demir liseden sınıf arkadaşımdı.”

Beyazsaray Çarşısı’nda sol yayınevlerinin olduğu dönemi anlatan bir başka bilgi ise yine o yıllarda çarşıda yayıncılık yapmış olan eski gazetecilerden Bülent Habora. 2014 yılında vefat eden Habora Başmüsahip Sokağı Anıları adlı kitabında o günleri şöyle anlatıyor:

“3 bin lira teminatla 175 TL kira ödeyerek hemen hemen 8 metrekarelik bir yer tuttum. Kimler yoktu ki Beyaz Saray da? Önce Adnan Cemgil vardı Sinan Cemgil’in babası dükkanında kendi köşesine çekilmiş ,aralıksız çalışırdı. Zaman zaman kodaman “eski tüfekler” gelirdi yanına . Beyaz Saray’ın 4 çıkış kapısından birinin yanında dar ama uzun dükkanda Nurten Tunç ile Günay akarsunun yönettiği İzlem Yayınevi yer alıyordu. Hep tiyatrocular gelirdi yanına.Tiyatro yazarları, oyuncular, yönetmenler. Ben de sık sık gidiyordum oraya eski bir tiyatro yazarıydım ya. Beyaz Saray da Öncü kitabevi’nin sahipleri Ahmet Öztürk ve Salih Zeki Öztürk vardı. Soyadları aynıydı ama kardeş değillerdi. S.Zeki, sorun dergisi ve yayınlarını çıkaran Sırrı Öztürk’n kardeşiydi. Ahmet Payel yayınlarının temelini orada attı, ilk kitabı da Hikmet Kıvılcımlı’nın kitabıydı... Kapağını birlikte hazırlamış matbaayı birlikte bulmuştuk.

Kürt Edip diye seslendiğimiz Edip Karahan (TİP’li idi) hemen yanımdaki dükkanda idi. Biraz ilerde Ağaoğlu Yayınevi vardı. Kitap yoktu orada. Ama her gün Tektaş Ağaoğlu gelir ve Durgun Akardı Don’un çevirisini yapardı. Dükkanında sadece Tektaş Ağaoğlu, bir daktilo ve bol miktarda kağıt vardı. Her gün çevirdiklerini eve götürürdü. Yusuf Ziya Bahadınlı da Beyazsaray’da idi, Hür Yayınevi idi dükkanın ismi. Türkiye İşçi Partisi milletvekili olduğu için pek gelmezdi çarşıya. Aziz Nezin’in kitabevi iki dükkan ilerimde idi. Kemal Özer’in Uğrak Kitabevi vardı, Kemal dağıtıcılık yapardı. Ama o da ticareti bilmiyordu. Örneğin Fahir Onger Yayınları’ndan çıkan Rıfat Ilgaz’ın kitabının “Ben Rıfat Ilgaz’ı tanımıyorum” benzeri gerekçelerle dağıtımını doğru dürüst yapmamıştı. Kemal Özer çok iyi bir şairdi ama çok kötü bir işadamıydı. O da benim gibi Beyazsaray’a yenildi. Tam karşımda çok solcu Mehmet Tokatlı vardı. Beyazsaray’dan sonra onu görmedim. Yine karşımda, biraz solda sağcı bir yayınevi vardı. Ben yayınevimin ikinci kitabı olarak Çirkin Amerikalı’yı çıkarınca hemen bana geldiler, “Niçin Çirkin Amerikalı diye kitap çıkarıyorsun da Çirkin Rus diye çıkarmıyorsun?” dediler... Bir süre sonra, bir kitap bulmuşlar. Çirkin Rus adı ile çıkarmışlar.”

Çarşıda yine baba mesleğini Beyazsaray’dan bu yana sürdüren bir başka adres Demir Yayınevi. Yayınevinin ikinci kuşak temsilcisi İsmail Demir, kardeşi ve çocuklarıyla birlikte üç kuşaktır yayıncılığı sürdürüyor. Beyazsaray Çarşısı’na Anadolu’da ayyıncılık yaparken göçen ve İstanbul’da bu işe edvam eden bir babanın evladı. Kendisi de yaklaşık 60 yıldır bu mesleğin içinde.

Enderun’da İftar

ENDERUN SOHBETİ UNUTULMAZ

Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’ndan Yumni İş Merkezi Kitapçılar Çarşısı’na hikayesi uzanan yayıncıların her iki çarşıda da buluşma noktaları Enderun Kitabevi olmuş. Beyazsaray’ın adı geçince hemen adı anılan isimlerden biri hâlâ Enderun Kitapçısı. Beyazsaray’da 46 No’lu dükkanda yayın hayatına başlayan Enderun Yayınları’nın sahibi İsmail Özdoğan da diğer dini yayıncılar gibi arkadaşlarıyla birlikte Yumni İş Merkezi’ne taşınmış. Beyazsaray’da başlayan sohbetler Özdoğan’ın 2012’de vefatına kadar devam etmiş. Ancak bu sohbet halkası Özdoğan’ın vefatından sonra dağılmış. Çarşı Özdoğan’ın vefatından sonra ikinci kez büyük sessizliğine gömülmüş diyebiliriz. Çarşının odabaşı Ayhan Neşeli, “Enderun kapandıktan sonra üniversite hocalarının eli ayağı çekildi çarşıdan” diyerek çarşının değişen yüzüne dikkat çekiyor.

Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’nda özellikle cumartesi günleri dükkandan çarşının avlusuna kadar uzanan masalarda İsmail Özdoğan’ın gelenlere eşinin yaptığı haşhaşlı börekleri ve ikram ettiği çaylar ise hâlâ konuşuluyor. Çarşıda toplu yapılan iftarları ise kimse unutamıyor. Dükkanın müdavimleri arasında kimler yok ki. Mahir İz, Gönenli Mehmet Efendi, Serhan Tayşi, Ali İhsan Yurt, Turhan Baytop, Nevzat Kaya, Ali Yakup Cenkçiler, İsmail Erünsal Arif Pamuk’un hatırladıkları. Pamuk o yılları “İnsanlar dini sohbetlere, tartışmalara açtı” diye anlatıyor. Mevlüt Karaca ise Enderun ile ilgili şunları ekliyor: Beyazsaray’ın en renkli adreslerinden birisi Enderun’du. Bizim yayınevinin karşısına açılmıştı. O yıllarda 10 kişilik bir öğrenci ve hoca grubu kurmuştu Enderun’u. Enderun Beyazsaray’da mektep haline geldi. Erol Güngör’ü falan ben oradan biliyorum mesela. Hocalar, öğrenciler gelip giderdi. Çarşının en entelektüel simaları oraya gelirdi. Güzel adamlardı. İsmail bey evde karısına haşhaşlı börek yaptırırdı cumartesi günleri çay ve börek yenir sohbet edilirdi. Astsubay emeklisiydi kendisi. Amerika’da kalmış bir süre. Güzel bir adamcağızdı. Yine Kadir Mısıroğlu vardı çarşıda. Sık sık Beyazsaray’a gelenler arasında Necip Fazıl Kısakürek vardı. Bugün çarşıya gelen giden kalmadı ama dini kitaplara ilgi azaldığını düşünmüyorum. Okuyan kesim hâlâ var.”

Çarşının en eskilerinden birisi de odabaşı Ayhan Neşeli. Kendisiyle sohbet için en üst kattaki çay ocağına çıkıyorum. 1983 yılından bu yana Yumni İş Merkezi’nde çay ocağı işleten Neşeli’den ise burada eskiden üç düğün salonu olduğunu öğreniyorum. “Dönemin en revaçta düğün salonlarıydı. Ancak Dalan dönemindeki yol çalışmalarıyla Büyük Reşitpaşa Caddesi tek şeride indi düğün sahiplerinin trafikte buraya gelip gitmeleri zorlaşınca ilgi azaldı. O sırada tekstil piyasası çok hareketliydi. Terkstilcilere kiraya verdiler. Tekstilciler burayı depo olarak kullanıyordu fakat bir iki yıl sonra Rusya’da devalüasyon olunca tekstilciler de battı ve burayı boşalttılar” diyerek çarşının düğün salonundan tekstil deposuna oradan da dini yayıncılığa uzanan hikayesini anlatıyor. Beyazsaray’dan Yumni İş Merkezi’ne dini yayıncıların nasıl taşındığını ise Neşeli şöyle anlatıyor: “Hanın sahibi Mustafa Yılmaz birkaç yıl önce vefat etti. Vefat etmeden önce çocuklarına vasiyette bulunmuş. ‘Handaki yayıncılara sahip çıkın onları çıkarmayın, kiralarını artırmayın’ diye. Çocukları da babalarının vasiyeti üzerine buradaki yayıncılara sahip çıkıyor.”

Bu sohbet sırasında öğrendiğime göre Beyazsaray’dan sonra 1990’lı yılların sonunda 45 yayıncıya kapılarını açan Yumni İş Merkezi’nin o dönem sahipleri Cerrahi Tekkesi’nin şeyhlerinden Safer Dal ile Mustafa Yılmaz imiş. 1999 yılında diğer çarşıdan zorla çıkarılan yayıncılar Mustafa Yılmaz’ın himayesinde çarşıya yerleşmişler. “Mustafa Bey kitapları, yayıncıları çok severdi” diye sözlerine devam ediyor Ayhan Neşeli. Ama tüm bu desteğe rağmen çarşının ilk yıllardaki canlılığının da kalmadığını ifade ediyor. Çay ocağındaki tezgahta sıra sıra dizili çay bardaklarını eliyle işaret ediyor sohbet sırasında. “Bakın burada 100 bardak var. Eskiden 60-70 bardağı kullanırdım şimdi en fazla 30-40 bardağı kullanıyoruz. Eskiden kitapçılara uğrayan, sohbet için gelip giden de çok olurdu, şimdi o sohbetler kalmadı” diyerek kabaca bir hesap ortaya döküyor çay ocağında. Neşeli’nin dini kitaplara ilginin azalmasıyla ilgili de bir tespiti var: “Eskiden aileler çocuklarına dini bilgi öğretirdi ve kitaplar alınır evlerde okunurdu. Şimdi kimse çocuğuna dini bilgi öğretmek derdinde değil.”

Mevlüt Karaca da Beyazsaray’dan Yumni’ye taşınma serüvenlerinin bire bir şahitlerinden: “Beyazsaray’ın taşınması Marmara depremiyle birlikte gündeme geldi. Duvarlarda çatlak vardı. Mesut Yılmaz o dönem başbakandı. Burası da babasınındı. Babası vefat edince bizi çıkarmak istedi. Biz de ‘Yer gösterin öyle çıkalım’ dedik ama dinlemediler. Bizler de yayıncılar olarak birlikte yer arayışına girdik. Yumni İş Merkezi o zaman kumaş deposuymuş. Biz beş kişi gittik sahipleriyle görüşmeye. Pazarlığa oturduk ve o günün parasıyla 7.5 milyon liraya kiraladık iki katı. Geldik çizdik, santim santim hesaplayıp dükkanlara böldük. Sonra da toplu kirayı dükkan başına böldük. Alt katta da bir konferans salonu bıraktık. Orada da konferanslar verilsin istiyorduk. Her hafta bir hocayı, yazarı getirecektik. Tabii bir de Arapça dersi başlattık. Esnafla birlikte bir hoca tuttuk akşamları da Arapça dersi alıyoruz. Ama devam etmedi. Şimdi konferans salonu da boş.” Gonca Yayınları’nın ikinci kuşak sahibi Zahit Başpehlivan kardeşinin çevre okulları ziyaret ettiğini ve konferans dizisini yeniden başlatmak istediğini ancak olumlu dönüşlere rağmen pandemi yüzünden bu girişimin de yarım kaldığını söylüyor. Çarşıda Türkçe dini kitap basan yayınevleri azalmış Arapça kitap satan yayınevleri ise her geçen gün çoğalıyormuş. Zahit Başpehlivan, baba mesleğine sahip çıkmak adına kardeşiyle bir şeyler yapmak istediğini söylüyor. “Burada cumartesi günleri yeniden sohbet yapmak istedik olmadı. Dini yayıncılığın hafızasını canlandırmak istiyoruz” diyen Başpehlivan sözlerine şöyle edvam ediyor: “İnternet üzerinden güzel de dönüşler alıyoruz ama dükkana gelip giden yok. Burada bize kitap soracak, sohbet edecek okura hasret kaldık. O muhabbet kalmadı. Burası eskisi gibi uğrak mekanı değil. Ben beş tane internetten kitap satacağıma bir tane buradan satmayı tercih ederim.”

Ayhan Neşeli

KADINLAR YOK ÇARŞIDA

Çay ocağının yanından yukarı uzanan bir merdiven var. Oradan üsteki küçük bir mescide çıkılıyor. Orta katta ise tuvaletler var. Kadınlar için mescitte yer ayrıldığı gibi kadınlar tuvaleti de var ancak etrafta tek bir kadın yok. Mevsimler Kitap’ın yayıncısı Akif Öztürk, “Aslında burada ailece çalışan pek çok yayıncı var. Fakat çalışanların bir kısmı evden çalışıyor. Mesela bizim de grafikerimiz, dizgicimiz, çizerimiz uzaktan çalışıyor. Bu bize internetin sağladığı bir kolaylık. Çalışanlar arasında kadınlar da var” diyerek dini yayıncılık sektörünün görünen tablosunun bir arkasını da işaret ediyor.

Çarşıda gözlemlediğim bir başka durum da dua kitaplarını almaya daha çok kadın müşterilerin geldiği. Evinde ya da camide Mevlit okutacak hanımlar, davetlilere isme özel küçük cep dua kitapları hediye ediyormuş. Dua kitapların en çok rağbet gördüğü adreslerden birisi de bu mevlitler olduğunu söylüyor çarşıdaki esnaf.

Aslında bir sektörün değişen yüzünü anlamak için tabloya daha geniş perspektiften bakmak lazım geliyor. Mesela evlerde okutulan mevlit geleneğinin azalması, cami önlerinde tezgah açan yaşlı amcaların hayatımızdan çekilmesi, çarşıdaki sohbet halkasının dağılması, eski yayıncıların işi bırakması, gençlerin dini bilgilere dijital üzerinden ulaşması gibi...

Çarşıdan çıkıp biraz ilerideki Beyazsaray Çarşısı’na yürüyorum. Kalabalığa kucak açmış olan eski kitapçılar çarşısı alt katında zincin mağazaları ve hizmete açılan oteliyle turistlere ev sahipliği yapıyor. Geçmiş günlerini çoktan unutmuş bile...