Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle 15 Temmuz Derneği tarafından düzenlenen “On5Sıfır7 Film Haftası”nın ikincisi geçtiğimiz günlerde gerçekleştirildi. Film haftasının onur konuklarından biri Kırım Tatarlarının milli lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’ydu. Aynı zamanda film haftasında Kırım Tatar yönetmen Ahmed Sarıhalil’in yönettiği, Kırım Tatar halkının milli lideri, Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun hayatını anlatan “Mustafa” filmi de seyirciyle buluştu. Onur konuğu olarak Türkiye’ye gelen Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile bir araya gelip hayatını anlatan belgeseli, hapishane yıllarını, açlık grevini, 15 Temmuz’u ve Ukrayna’daki son durumu konuştuk.
- On5Sıfır7 Film Haftası’nın onur konuklarından biriydiniz ve bu vesileyle Türkiye’ye geldiniz. 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından da tam altı yıl geçti. Neler söylemek istersiniz?
Bizim için çok büyük bir rahatsızlıktı. O gün Türkiye’deki Kırım Tatar Milli Meclis Temsilcisi Zafer Karatay bana telefon açmıştı. “İstanbul’da tuhaf şeyler oluyor. Sokaklarda tanklar var. Hiç tatbikata benzemiyor. Derhal televizyonu açınız” dedi. Televizyonun ve bilgisayarımın ekranında 6-7 kanalı açıp izlemeye başladım. Aslında ne olduğu anlaşılıyordu. TRT kanalını ele geçirmişlerdi. İsyancıların diktesinde TRT’de bir şeyler söylüyorlardı ama başka kanallar gerçekleri söylüyordu. Halk sokağa çıktıktan sonra ama ben rahatladım ve dedim ki, “Mademki insanlar iktidara destek veriyorlar bu isyancılar başarılı olamazlar.” Başarısız olacaklarını o zaman anlamıştım. Zafer’e telefon açtım ve “Bunlar kaybettiler” dedim. Öyle de oldu. Çok sevindik neticenin böyle olmasına. Recep Tayip Erdoğan orada çok cesur davrandı. Hatta ben Ukrayna’da geçen olaylarla biraz benzerlik görüyorum. 24 Şubat günü Ruslar Ukrayna’yı bombardımanladıkları zaman dışarıda Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin gitmesi, terk etmesi gerekiyordu ama Zelenski yerinde kaldı. Çok da doğru yaptı. Aynı şeyi Erdoğan da yaptı. Böylelikle isyanın bastırılmasında büyük tesiri oldu. Eğer Erdoğan gitseydi durum başka olacaktı. Türkiye başarılı atlattı bu süreci.
YASAK FİLMİ DAHA ÇOK İZLETTİRDİ
- Hayatınızı konu alan “Mustafa” belgeseline değinelim istiyorum. Film haftası kapsamında gösterimde oldu. Siz belgeseli izlediğinizde neler hissettiniz?
Belgesel aslında hayatımın bir parçasını gösteriyor. Doğru yansıtıyorlar ama bazı hatalar da var. Örneğin filmde hapishanede tavla oynuyorlar, aslında Sovyet hücrelerinde tavla yasak. Ama genel olarak epeyce gerçek. Bu belgesel aynı zamanda Moskova Festivali’nde gösterilmek istendi ama Ruslar gösterimden kaldırdı. Bunun da iyi bir etkisi oldu çünkü insanlar daha fazla ilgilenmeye başladılar. Sonra YouTube’da yayınlanmaya başladı. Neticede daha çok izleyicisi oldu. Şimdi ise hayatımı anlatan kurmaca bir film çıkarıyorlar.
BİR KARTPOSTALLA AÇLIK GREVİNDEN VAZGEÇTİM
- Belgeseli izlerken sizi etkileyen bir sahne oldu mu? Aslında siz kendiniz birebir yaşadınız olayları ama izlerken sizi o günlere geri götüren sahne var mı?
Aslında evet var. Açlık grevi zamanında araştırma yaptıkları zaman ustura bulmuşlardı. Benim için o kayıptı. Ben eğer açlık grevindeyken gücüm yetmezse, vazgeçerim diye usturayla bileklerimi, kollarımı kesmeye başlarım demiştim. Usturamı elimden aldıktan sonra kendimi biraz çaresiz hissetmeye başlamıştım. Bu olayı filmde gösteriyorlar. O çok dramatik bir sahneydi.
- Tatar halkının sürgün yerlerinden Kırım’a dönmesi için 15 yıldan fazla hapis yattınız. Aynı zamanda tarihte en uzun süren 306 günlük açlık grevine dayandınız. Açlık grevi sürecini nasıl bitirmiştiniz?
Sovyetler zamanında açlık grevinin usulleri biraz farklıydı. Batı ile kıyasladığımızda mesela İrlanda ve Küba’da açlık grevlerinde bazı insanlar 58. gününde ölür bazıları 73. gününde ama orada zorla beslemek yok, yasaktı. Sovyetler Birliği’nde biraz farklı. 7-8 günden sonra doktorlar geliyorlar ve bakıyorlar. Ölüm anına yaklaştığın zaman karar çıkarıyorlar. Ağzına zorla bir madde ile ya da şırıngayla zorla besliyorlardı. Durumun kötü değilse iki günde bir ama eğer çok zorlanıyorsan her gün yapıyorlar. O da yetmezse damarlarından glikoz iğnesi yapıyorlar. Benim de dokuz ve onuncu günümde zorla beslemeye başladılar. Ondan iki ay geçtikten sonra ise durumum daha da kötüleştikten sonra glikoz vermeye başladılar.
- Tam olarak 306. günü bırakmanız nasıl oldu?
Açlık grevi zamanında aslında mahkemem oldu. Mahkemeye zorla götürdüler. Mahkeme bittikten sonra pencereden annem ve abimle görüşmem oldu. Yalvarmaya başladılar “Açlık grevinden vazgeç, öleceksin” diye. Bana da doktorlar, “Senin bazı organların artık çalışmayacak” dediler. Onun için açlık grevini bırakıp da normal biri olmayacaksam bırakmamın bir anlamı yoktu ve kararlıydım açlık grevine devam etmeye. Annem ağlamaya başlayınca onu çıkardılar. Abim kaldı ve dedi ki; “Sana ne söylesek ikna edemeyiz. Sen karar vermişsin ama söyleyeceklerim var” dedi. Bir kartpostalı pencereye yapıştırdı.
- O kartpostalda ne vardı?
O kartpostalda Nobel Ödüllü akademisyen Andrey Sakharov’un cümleleri vardı.
“Mustafa oğlum, seni kurtarmak için elimden geleni yaptım. Şimdi senden bir ricam var. Senin ölümün yalnız bizim düşmanlarımızı sevindirecek. Rica ederim açlık grevinden vazgeç.” Beni kurtarmak istedi ve teselli etti aslında. Sakharov en başından beri halkımız için açıklamalar yapmıştı, benim ismimi batı ülkelerine bildirmesinde büyük rolü vardı. Beni düşünen biriydi. Onun ricasını çevirseydim doğru olmaz diye o zaman da karar verdim ve vazgeçiyorum diye içeriye ilettim. Ondan sonra iki ay kadar Sakharov’un eşi Yelena Georgiyevna Bonner’in hapishaneye getirttiği tıbbi ilaçlar ve şuruplarla açlık grevinden çıktım. Eğer açlık grevinden vazgeçtim diye yemeğe başlarsanız 1-2 gün içinde ölürsünüz.
Bu savaş Kırım’ı kurtaracak
- Ukrayna’nın son durumuyla alakalı öngörünüz nedir?
Biz eminiz, savaşı kazanacağız. İnsanların büyük motivasyonu sonuna kadar savaşmak. Yakın zamanlarda sosyolojik araştırmalar yapıldı. Halkın yüzde 90’ı Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü sağlanıncaya kadar savaşacaklarını gösteriyor. Maddi zarar bir trilyondan dolardan fazla oldu. 220 bin konut yıkıldı, 18 bin bina yıkıldı. Ama bu savaş insanları birleştirdi. Bu savaş kötü bir şey ama savaşın neticesinde Kırım’ında işgalden kurtulmasına fırsat olacak.“
İnsanlar vatanlarını terk ediyor
Kırımoğlu mücadelelerini verdikleri zaman Sovyetler Birliği’nin yıkılacağına ve vatanlarına döneceklerine çok inanamadıklarını belirtip şunları anlatıyor: “Çok şükür Sovyetlerin dağıldığını gördük vatanımıza döndük. 25 yıl vatanımızda yaşamak kısmet oldu. Ama şimdi yine Kırım’da Sovyet rejiminden daha beter bir rejim var. İnsanlar yeniden vatanlarını terk etmek zorunda kalıyorlar. 23 yıl serbest yaşayan insanlar yine bu hapishaneye girmek istemiyorlar. Benim ailem de savaş başlamadan iki gün önce, yani Kiev’den kalkan son uçakla gönderdim. İki gün sonra gecesinde bombardıman başladı. Onları buraya yolladığımdan dolayı o kadar rahatım ki orada olsaydık aklım daima onlarda olacaktı. Sağ olsun Türkiye mültecilere destek veriyor. Problemleri yok.
Tatar kadınlarının hepsi birer kahraman
Mustafa Kırımoğlu’nun eşi Safinar Cemiloğlu. Kırım’da meydana gelen olayların yükü ve acısını çeken Kırım Tatar kadınlarından biri, aynı zamanda Kırım Tatar Kadınlar Birliği Başkanı. Cemiloğlu, “1989’da topraklarımızı geri aldığımızda bütün Kırım’da evler kurduk, okullar açtık, çadır şehirler kurduk” diyor. Bahçesaray’daki küçük evlerinde bütün dünyadan gelen insanları kabul edip misafir ettiklerini ve milli hareketlerini orada başlattıklarını söylüyor. “Bayrağımızı diktik, milli marşımızı yankılattırdık ve bütün Kırım’da başlattık bu harekatı” diyor. Cemiloğlu o günleri şöyle anlatıyor: Bütün çadır şehirlerde insanlar dört-beş sene elektriksiz, susuz, yolsuz yerlerde yaşadı. Burada bütün çileyi biz kadınlar çektik. Kırım’dan sürgün edildikten sonra çok kötüydü halkımız. Onun için kadınlar birliği teşkilatı kurduk. Özellikle kadınların bu mücadele içerisinde dayanışmasını ve kültürel faaliyetlerde aktif olarak yer almalarını ve çocuklara da sosyal yardımlar götürmek için bir teşkilat kurduklarını söyleyen Cemiloğlu, “Kırım tatar kadınlarının hepsi birer kahramandır” diyor. Cemiloğlu, en büyük hayalinin de Kırım özgürlüğe kavuşur kavuşmaz Kırım tatarlarına yapılan zulmün baş aktörü olan Rus FSB Teşkilatı’nın binasını alıp çocuklar için anaokulu yapmak istediğini söylüyor.