Altı yaşında babasını kaybetmiş olmak onda hiçbir burukluk yaşatmadı. Aksine, bu onun vatanı baba belleyip toprağına daha da sıkıca sarılmasını sağladı. Onun için vatan kavramı yalnızca Azerbaycan'ı değil Türklerin yaşadığı her yeri ifade ediyordu. Eli kalem tutan gencecik bir çocukken Balkanlardan gelen haberlerle kederleniyor, milyonlarca Türk'ün eziyet ve işkencelerle yaşadığı topraklardan çıkarılmasından acılar duyuyordu.
Bu acıları yaşatanlarla yalnızca kalemiyle mücadele edemeyeceğini fark ettiğinde 20 yaşındaydı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlarda verdiği varoluş mücadelesinin bir parçası olmak istedi. Arkadaşlarıyla oluşturdukları 'Kafkas gönüllüler müfrezesi' ile gönüllü asker olarak Balkan Savaşları'nda Osmanlı askeri olarak savaşmaya da böyle karar verdi. Bunu da 'Ahmet Cevad Türk halkının dertleri ile dertlenmiş sevinçleri ile sevinmiştir' diye anlatıyordu. Bu sevinç günlerinden birinde ise Çırpınırdın Karadeniz’i yazmıştı.
Çırpınırdın Karadeniz bakıp Türk'ün bayrağına
Rauf Orbay’ın daha sonra ‘Hamidiye Kahramanı’ olarak anılmasına vesile olan Hamidiye Kruvazörünün Karadeniz’de Rus Deniz Kuvvetlerini mağlup ettiği haberleri Bakü sokaklarında yankılanırken Ahmet Cevat da çoşkuyla:
‘
.’
dizelerini yazmıştı. Bu dizeleri yazışından 23 yıl sonra milyonlarca insanın açlık içinde ölmesine sebep olan Stalin tarafından Türk milliyetçisi olduğu suçlamasıyla kurşuna dizdirildi. 'Düşe bilsem ayağına' dediği o bayrağın göklerde çoşkuyla dalgalanması için hayatını feda etmişti.
Tarihe karşı duyduğu ilgi Sovyetlerin eninde sonunda Azerbaycan’dan çekileceğini söylüyordu. Bundan 1200 yıl önce kurulan Oğuz Yabgu devleti ile başlayan süreçten itibaren bu toprakların can damarını oluşturan Azerbaycan Türklerinin müstakil, azat bir devlet kuracağına dair verdiği mücadele 1992 yılında karşılık bulmuştu. Sovyet işgali altında kalan topraklarında Elçibey'in iktidarı ele geçirip Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilan ettiği gün, bayrak için hayatını veren Ahmet Cevat da unutulmadı. 1920 yılında üç renkli bayrağa ithafen yazdığı ‘Azerbaycan marşı’ tekrar milli marş olarak kabul edildi.
Çiğnenen bir ülkenin hak bağıran sesi
Ahmet Cevad’ı kurşuna dizdiren Stalin rejimi o dönemde diğer fikir adamlarının eşlerine yaptıklarını Cevad’ın eşi Şükrüye Hanım'a da uyguladı. Şükriye Hanım da eşi gibi cezalandırılmış Sibirya’ya sürgün edilmişti. Cevad’ın evlatları da tıpkı kendisi gibi babasız kalmış annelerinden de 18 yıl mahrum kalmışlardı.
":
Ben çiğnenen bir ülkenin hak bağıran sesiyim"
diyerek kendini anlatan Ahmet Cevad bütün ömrünü, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne uzanan bir dava için vakfetmiş, bu uğurda ölmekten çekinmemiş bugün de ardında bıraktığı değerlere bayraktarlık yapacak nice gence mihmandar olmuştu.
Ahmet Cevad, Azerbaycan’ı kurtarmaya gelen Kafkas İslam Ordusu için de şu şiiri yazmıştı:
Ey şanlı ülkenin şanlı ordusu
Unutma Kafkas’a geldiğin günü
Gelirken kovmaya Turan’dan Rus’u
Ayağını Karadeniz öptü mü?
İlk atarken eski burca adımı
Kars Kalesi selam topu attı mı?
Sen yaparken orada zafer şenliği
Mağlup düşman kaşlarını çattı mı?