Büyük dil küçük dilleri yutabilecek mi?

Darwinist dil teorilerinden yol çıkarak farklı bir dilbilim tarihi oluşturan Steven Roger Fisher, primat dillerinden bugünkü medya ve internet diline uzanan oldukça geniş bir çalışma sunuyor. Küreselleşme ile beraber dillerin geleceğine dair öngörüleri ile de dikkat çeken kitap, dilbilim alanındaki gelişmelere ilgi duyan herkes için faydalı bir başlangıç metni.

Şahin Torun
Büyük dil küçük dilleri yutabilecek mi?

Steven Roger Fischer, dil ve dilbilim uzmanlarınca kimi çalışmalarından yapılan çeviri ve alıntılarla bildiğimiz bir dil profesörü. Bir dönem Auckland, Yeni Zelanda Polinezya Dilleri ve Edebiyatları Enstitüsü Müdürlüğü görevini yürütmüş. Doğu ve Batı akademi dünyasında daha çok Yeni Zelanda ve Polinezya dilleri ve antropolojisine olan ilgisiyle tanınıyor. Türkçeye çevrilmemiş haldeki kitapları arasında A History of Pacific İsland / Pasifik Adası Tarihi, A History of Writing / Yazma'nın Tarihi ve A History of Reading / Okuma'nın Tarihi dikkat çekiyor. Kitaplarının adına bakarak bir bakıma İtalyan düşünür, yazar ve romancı U. Eco'nun Güzelliğin Tarihi- Çirkinliğin Tarihi ya da önemli Fransız düşünür M. Foucault'nun bir dizi olarak tasarlamış olduğu - Hapishanenin Tarihi- Cinselliğin Tarihi gibi bir dizi oluşturma çabası içinde olduğunu söyleyebiliriz Fischer'in.Bununla beraber Fischer'in ne Eco ne de Foucault gibi geniş bir okur topluluğu nezdinde ilgi görebileceğine dair iyi niyetli bir çıkarımda bulunabilmek zor görünüyor. Zor, zira Fischer her şeyden önce yazmak ya da okumakta dahil peşine düştüğü evrensel dil izleğini bereleyebilecek kadar derin bir Darwin ve Evrim düşüncesinin de takipçisi durumunda. Bu anlamda Fischer'i Darwin'in meşhur gemisi 'Beagle'ın son inatçı çağırıcısı ve yolcusu olarak da nitelendirmek mümkün.

YENİ BİR KRONOLOJİ

Oldukça emek verilmiş, ciddi bir kronoloji izlenerek yazılan kitapta Fischer, doğada gözlenebilecek en büyüleyici ve bir o kadar da şaşırtıcı yeteneğin, sıradan ve benzersiz bir becerinin hatta belki şükredilesi bir vergi ya da ihsanın, daha açık bir deyişle sadece insan dilinin değil; canlı varlıklara has bir gerçek olarak 'dil'in tarihini anlatmaya çalışmış. Kitabın bütün evrimci önyargısına rağmen en çok dikkati çeken ve hakkı verilmesi gereken yanı ise; neredeyse kanıksanmış haldeki dil araştırma ve kuramlarının çoğundan farklı biçimdeki bir kronolojiye vurgu yaparak daha yeni bir takım verileri öne çıkarmış olması sayılsa gerek. Sözgelimi günümüze kadar neredeyse tartışılamayacak katılıkta bir kuramsal kesinlik kazanmış bulunan dile ilişkin formel ve teknik anlatım tarzının ötesine geçen bir bakış açısı var Fischer'in. Her şeyden önce şu zamana kadar dil adına dayatılan formel ölçütlerden öte yeni bir şeyleri ortaya koymaya çalışıyor.

Her şey bir yana kitabı okurken Fischer'in bu çabasını dilin devinim içindeki – artık bu devinim ne kadar bir evrime tekabül eder bunu da ayrıca tartışmak gerekiyor- tarihsel gelişimine uygun bir seçim olarak değerlendirmek de mümkün. Değil mi ki, giderek yetinmeci bir sınırda kalan ve tartışılması güç kuramlar ve kaideler bütünü haline getirilen gelenekselleşmiş bir dilbilim tarihi de artık böylesi tartışmalara açık olmalıdır. Bu bakımdan Fischer'in kitabına yerleştirdiği kronoloji oldukça düşündürücü bir içerik taşıyor.

PRİMAT DİLLERİNDEN İNTERNET DİLİNE

Bu şaşırtıcı kitapta Fischer, sırasıyla hayvanların dillerinden primat dillerine, Homo Sapiens kökenli insan dilinden dilin ve dillerin büyük soy kütüğüne bundan da öte daha spesifik alanlardaki özgül dil ailelerinden içinde yaşadığımız sanallaşmaya yüz tutmuş yeni küresel toplumun dil kullanımına kadar genişleyen bir eksen üzerinde açıklamalar ve yorumlar da bulunarak, özellikle sosyal medyada şekillenen internet dili ve teknoloji ilişkisini sorgulamakla bile oldukça verimli bir tartışma alanına götürebiliyor bizi. Hem bir inceleme hem de yazınsal biçem olarak bir deneme havası veren kitap, kendi anlamsal kökenini; sözgelimi büyük Rus dilbilimcisi ve şairi Andrey Beliy'in az çok 'Gümüş Güvercin' de bir pratik olarak, 'Glossolalia'da ise, hem bir teori hem de bir pratik olarak dikkatimizi çektiği 'dilin toprağın derinliklerinde yatan sese ve ritme dayalı büyük ve evrensel kökenine ulaşarak onu kurmaya çalışmak' bakımından ise oldukça ciddi bir çabayı ortaya koyuyor. İşte bundan dolayı da, Fischer'in denemesel incelemesinde bir yandan doğa bir yandan da bütün bir toplam içerisinde geçmişle kurulan dil, toplum, insan ilişkileri dikkati çekiyor. Yine de söylemek gerekiyor; Fischer bu sıralamasını kitabın sonuna doğru İnternet ve Teknoloji diliyle tamamlamış olsa bile kitabın anlamsal zeminini oluşturan evrimci dil teorisini çok da sağlam bir çerçeve içine yerleştiremiyor. Bu anlamda Fischer'in özellikle dil kayıpları ve küresel ve kültürel yoğunluk sırasında ortaya çıkabilecek kökeninde kopmuş dilere yönelik vurgusu ise ilginç bir kapı aralıyor. Sözgelimi sanki de bir 'fine de language / dilin sonu'ndan bahsedercesine tarihselci bir yoruma girerek zaman içinde çok sınırlı sayıdaki – altını çizerek belirtmek gerekiyor- güçlü- dil dışında dünyanın hemen hemen bütün dillerinin kaybolup gideceği ve insanlığın giderek tek bir dili konuşacağı yeni bir küresel toplumdan söz edişine şaşırarak bakmamak elde değil. Zira Fischer'e göre zayıf ve güçsüz dillerin elenerek kaybolacağı bu yeni küresel toplumda şimdiye kadar hayal bile edilemeyecek düzeydeki bir küresel iletişim şekillenecek ve bu iletişimin sonucunda da insan etkinliği bütün boyutlarda bir fayda/ pragma imkanına kavuşarak kültürel çeşitliliğini tamamen kaybetmiş ama daha küresel bir aidiyet zemininde buluşmuş yeni bir dünya düzeni de kurulabilecek.

Bu yeni dünya düzeninde yerel dillerin yok olacağı, buna bağlı olarak etnik kimliklerin de etkisini kaybederek yok olacakları gibi daha üst bir yok oluş sürecine ulaşarak etnik bağlarla kavileşmiş insanlık ve kardeşlik duygusundan çok ötedeki tek dilli bir evrensel kardeşliğe ulaşamadan kendi pahasını kendi içinde barındıran bir başka evrensel evreye girileceğini işaret eden Fischer'i biraz gülümseyerek ama bir o kadar da düşünerek okumak gerekiyor.

Konuşan Maymunlar diyerek başlayan Fischer, İlk Aileler'e doğru yönelerek şekillendirdiği bu evrimci dil görüşü ile Yazılı Dil ve Toplum Dili gibi düşündürücü başlıklar öne sürse de böylesine yolları çatallanan bir dil tarihi, dil evrimi bilgisinden söz ederek aslında Batı'yı esir alan güç ve kuvvet olgusuna çekiyor dikkatimizi.