Bir mescit bir cami ve…

7 Ağustos 1918’de Nahçıvan’a ulaşan Kazım Karabekir Paşa’nın ilk amacı Nahçıvan-Zengezur -Azerbaycan irtibatını tesis etmekti. Elde yeterli kuvvet varken Zengezur alınmalı ve Bakü’ye kadar sağlıklı bir yol açılmalıydı. O gün Nahçıvan’ın her tarafıntan ‘Yaşasın Kazım Karabekir Paşa’ sesleri yükseliyordu.

Arşiv.

Fatma Demircioğlu Parlar

Iğdır’dayız. Ağrı Dağı’nın heybetiyle koruyup, bereketine bereket kattığı Iğdır Ovası’nın yeşilinde Türkiye’nin doğudaki en uç noktası olan Dilucu’na doğru yol alıyoruz. Sağımız İran, solumuz Ermenistan. Yolculuğumuz ise son dönemde Zengezur Koridoru’yla gündemde olan Nahçıvan’a.

KÜÇÜK DEV SINIR

Dilucu küçük ama (18 km) çok özel bir sınır. Çünkü Ermenistan, İran ve Nahçıvan’ın arasındaki konumuyla bir koridor gibi bizi Türk Cumhuriyetleri içerisinde tek fiziki bağlantımız olan Nahçıvan’a, Nahçıvan’ı ise dış dünyaya bağlıyor.

KIRMIZI, MAVİ POŞETLER

Dilucu’na ellerindeki kırmızı mavi poşetlerden anladığımız kadarıyla komşuları Iğdır’dan öteberilerini alıp evlerine dönen Nahçıvanlılarla birlikte giriyoruz. Sınırda yaşamanın küçük bir mükafatı bu. Parası daha değerli olan ülkenin vatandaşlarının, diğer ülkenin ise esnafının göz hakkı gibi sınır hakkı.

Nahçıvan ile Türkiye birbirine 1992’de Aras üzerine inşa edilen bir köprüyle bağlanmış. Sınır Kapısı 1992’de dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin Ali Meclis Başkanı Haydar Aliyev’in de katıldığı coşkulu bir törenle açılmış. Bu köprüye biz Hasret, Nahçıvan Umut ismini vermiş. Tüm bu gelişmelerden Iğdır’a düşen pay ise ilçeyken il statüsüne yükseltilerek daha güçlü bir sınır komşuluğu olmuş.

Nahçıvana geçiş kimlikle. İşlemler kısa. Harcımızı yatırıp, giriş-çıkış formumuzu doldurduktan sonra karşı tarafta yani Sederek’teyiz.

BİR ADIMDA NİZAM

Sınırı geçer geçmez müthiş bir nizam başlıyor. Sağlı sollu ağaçlandırılmış geniş bir yol. Ovanın üstüne konumlanmış köyler, Nançıvanlıların ifadesiyle kendler, meyve bahçeleri, belirli mesafelerle inşa edilmiş evler. Hepsi göze hoş gelen bir düzen içinde. Kaldı ki Sederek 1990'da yoğun bir Ermeni kuşatması ile yüz yüze kalmış bir bölge ve Kerki köyü halen işgal altında.

Iğdır’dan Nahçıvan’a iki saatlik bir yolculukla varıyoruz. Nahçıvan’ın meydanlarında, caddelerinde, devlet dairelerinde ülkenin siyasi ve kültürel tarihinde yer edinmiş kişiler adlarıyla yaşatılmış. Doğal olarak öne çıkan isim Haydar Aliyev. Şehirde Aliyev adına birçok cadde, müze, park görmek mümkün. Bunlardan biri de bu yıl ibadete açılan Haydar Mescidi. Burada küçük büyük bütün camiler mescit olarak tanımlanıyor. Bu nedenle Haydar Mescidi denilince aklınıza küçük bir cami gelmesin. Bilakis burası heybetiyle olduğu kadar estetiğiyle de göz dolduran Nahçıvan’a yakışır bir ibadet kompleksi. Buradan bizzat Haydar Aliyev’in isteği üzerine Türkiye tarafından yaptırılıp 1999’da ibadete açılan Kazım Karabekir Paşa Camii’ne geçiyoruz.

KARABEKİR PAŞA GELMESEYDİ…

Karabekir, Nahçıvan için çok özel bir isim. Adına yaptırılan caminin açılış töreninde Haydar Aliyev bu önemi şöyle özetlemiş: “1990 senesiydi. Öğretmenim Latif Hüseynzade beni ziyarete geldi. Oturduk, konuştuk. O, şunu söyledi: ‘Sevgili Haydar, 1918 yılında onlar Nahçıvan’a saldırdıklarında eğer Türk ordusu buraya gelmeseydi, Kazım Karabekir Paşa’nın ordusu Nahçıvan’a gelmeseydi hepimizi öldüreceklerdi. Bu, benim gözlerimin önünde yaşanan bir olaydır.'

Latif Hüseyinzade Aras Şahittir isimli kitabında o yılları anlatmaya şöyle devam eder: 1918’de Türkiye’nin durumu bizimkinden iyi değildi. Ancak Doğu cephesinin kumandanı Kazım Karabekir yardım talebimizi geri çevirmedi. Paşa’nın Nahçıvan’a yazdığı mektubun sureti yüzlerce arttırılarak bütün şehir, kasaba ve köylere dağıtıldı. Nahçıvan’a geldiğinde her taraftan ‘Yaşasın Kazım Karabekir Paşa’ sesleri yükseliyordu. Nahçıvan’ın geleceğini düşünen paşa bir taraftan ordunun gücünü ve kudretini arttırmak için tedbir alıyor, diğer taraftan Cavid Efendi’nin edebiyat meclisine faal iştirak ediyordu. Paşa’nın teşebbüsü ve yardımı ile Nahçıvan’a külli miktarda kitap getirildi. Bu eserler gençlerimizin milli manevi terbiyesinde mühim rol oynadı.”

ZENGEZUR TEMİZLENMELİ

İbrahim Ethem Atnur ise Osmanlı yönetiminden Sovyet yönetimine Kadar Nahçıvan isimli kitabinda 1918_ 1921 yılları arasında Nahçıvan için verilen mücadele şöyle anlatıyor:

7 Ağustos 1918’de Nahçıvan’a ulaşan Kazım Karabekir Paşa’nın ilk amacı Nahçıvan Zengezur Azerbaycan irtibatını tesis etmekti. Elde yeterli kuvvet varken Zengezor Ermenilerden temizlenmeli ve Bakü’ye kadar sağlıklı bir yol açılmalıydı. Ancak paşanın bu fikri Şark Orduları Grup Komutanlığı tarafından kabul edilmedi.

1919’un Nisan'ında Kafkasya’daki İngiliz askeri makamları tarafından Nahçıvan Ermenistan’a verildi. Aras Vadisi'nden gelen imdat telgraflarının ilk değerlendirme merkezi Karabekir Paşa’ydı. Paşa’ya göre Nahçıvan şark kapısıydı ve elde bulundurulması zaruri idi. Paşa bölge insanının kurtuluş mücadelesine destek olmak için daha önce o mıntıkada komutanlık yapmış olan Yüzbaşı Halil Bey'i küçük bir kafile ile Şahtahtı’ya gönderdi ve Ermeni hakimiyetine son verildi.

VE BİR TÜRBE

Ve Nahçıvan’ın güzel caddelerinden birinde ak mermer bir türbenin önündeyiz. Kulevari yapısıyla şehrin en sembolik eseri olan Mümine Hatun’a öykünmüş bir türbe. İçindeki metfun ünlü Azeri şairi Hüseyin Cavid. Dönemin rejimine uygun yazılar kaleme almadığı için 1937’de Sibirya’ya sürülen ve hayata gözlerini cezaevinde yuman Cavid’in mezar yeri Haydar Aliyev’in gayretiyle 1982’de sürgün edilenlerin kabristanlarından birinde bulunmuş. Naaşı ana vatanına getirilerek toprağa verilmiş. Hüseyin Cavid, Karabekir Paşa’nın bu topraklardaki yakın dostu. Öyle ki bu iki dost birbirlerine şiirlerle hitap etmiş. Paşa’nın Cavid için yazdığı şiirin ‘Bu millete, bu vatana kılıç ile kalem olduk’ mısrası halen Nahçıvanlıların dilinde.

Nahçıvan’ı bir mescit, bir cami ve bir türbenin izinde bu kadar gezebildik. Ama bu topraklarda sürülecek daha nice kadim izler hepimizi bekliyor…

HAYAT
Sinemada kutsal nasıl olmalı?