Bir bardak çay hepimizi sevindirdi: Mis kokusu UNESCO’da

Çay kültürümüz artık UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ndeki yerini aldı. Günlük hayatımızda hayli geniş bir yer tutan çay, edebiyat ve sanatta da kendini güçlü şekilde gösteriyor.

Merve Akbaş
Çay.

Geçtiğimiz hafta alınan güzel bir haber hepimizi sevindirdi: Türk çay kültürü artık UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’nde. Pek tabii hepimiz bu kararın oldukça önemli olduğunu biliyoruz. Sürecin başında Türkiye ile Azerbaycan, Türk çay kültürünün Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alınması için Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’ne (UNESCO) başvuru yapmıştı. Bu başvurunun ardından, geçtiğimiz günlerden Fas’ta yapılan UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Hükümetlerarası 17. Komite Toplantısı’nda konu gündeme alındı. Ardından da hepimiz için sevindirici haber geldi.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/12/10/11/49/resized_45209-18870c42necip_fazc4b1l_kc4b1sakc3bcrek_20140504_1006.jpeg

Öyle sanıyorum ki haberi alıp, kendisine bir keyif çayı yapanlarımız olmuştur. Zaten çay kültürümüzün bu listeye eklenmesinin nedeni de bu değil mi? Yaşamımızın her ayrıntısına işlenmiş olması... Buz gibi bir havada veya sıcak ağustos günlerinde, üzgünken veya mutluluğu paylaşmak için, karanfilli veya lavantalı, bir bardak sıcak çay illa hep yanımızdadır.

DURUP DURURKEN BİR BARDAK ÇAY

Çayla ilişkimizin detayları oldukça fazla. Akademik kaynaklara göre Türk ve çay kelimesinin birlikte anıldığı ilk metin 8. yüzyıla aittir. Çinli şair Lu Yu, en iyi çayı anlatırken “Türk süvarisinin deri çizmeleri gibi boğumlu” ifadesini kullanır. Yine bazı kaynaklarda, Kazan Tatar Türklerinden Abdül Kayyum Nâsırî’nin Favakihü’l-Cülesâ adlı eserine atıf yapılarak, çayı ilk içen Türk’ün Hoca Ahmed Yesevî olduğu aktarılır. Böyle bir konu olunca Seyahatname’nin sayfalarını yeniden karıştırmamamız mümkün değil. Evliya Çelebi de ünlü eserinde çaydan ve faydalarından bahsetmiştir. Böylece Anadolu’da o dönemde de çayın demlenip, tüketildiğini anlarız.

Pek tabii ki Türklerin çayı gerçek anlamda benimsemeleri 19. yüzyılda başlar. Osmanlı İmparatorluğu’nda çay zirai olarak üretilmeye çalışılsa da başarılı süreç Cumhuriyet’in ilanından sonra olur. Ziraatçı Zihni Derin, 1923 yılında çayın ülkemizde en iyi Rize, Trabzon ve Artvin’de yetişeceğini çeşitli araştırmalarıyla tespit eder ve ekim çalışmalara başlar. Derin’in çabaları kısa süre içinde sonuç verir. Anadolu ise çayı sahiplenmeye zaten hazırdır. Bu sahiplenme beraberinde kendi içinde bir kültürü de doğurur. İnce belli cam bardak, çay bardağı tabağı, zevke göre şeker, çay kaşıkları, demleme ritüelleri… Zaten bilinen ve sevilen çay, kısa sürede daha da yaygın biçimde tüketilmeye başlar. Bunun edebiyata yansımaları da elbette kaçınılmaz olur.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/12/10/11/45/resized_bd701-55150144bedrirahmieyc3bcboc49fluresim.jpeg

Biz bu yansımaları görebilmek için ilk olarak Bedri Rahmi Eyuboğlu’na bakalım. Kendisi kuşkusuz edebiyatımız ve sanatımız için oldukça önemli isimlerden. Çalışmalarında Anadolu insanının yaşamını baz alan Eyuboğlu’nun tablolarında çayı görmek mümkündür. Ayrıca dikkat çekici bir şiir de kaleme alır. Eyuboğlu bu şiirde çaya olan düşkünlüğümüzü, sevgimizi ama onu yeterince tanımayışımızı, Zihni Derin’e de gönderme yaparak anlatıyor: “Bir ilimiz var adı Rize/Durup dururken bir bardak çay sundu bize/Rize’de çayı kim yetiştirdi Rize’ de/Missisipiye karışan çayları öğretirler bize/Rize’de çayı kim buldu Rize’de/Kimdi o sessiz sedasız kumral kumral demlenen/mübarek adam.”

NE KADAR GÜZEL!

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/12/10/11/49/resized_9fc45-06aa0ff8orhanvel.psd

Şimdi de çok uzaklaşmadan, Garip akımının gövdesi diyebileceğimiz, ünlü şair Orhan Veli’nin “çay”ına bakalım. Orhan Veli’nin kendisine has tarzıyla kaleme aldığı bu eserlerin ikisinde çayın izine rastlıyoruz. İlki “Ne Kadar Güzel” şiiri. İkincisi ise “Bir Şehri Bırakmak.” O halde ilk şiiri de buraya ekleyelim: “Çayın rengi ne kadar güzel/Sabah sabah / Açık havada!/Hava ne kadar güzel!/Erkek çocuk ne kadar güzel!/Çay ne kadar güzel.”

Evlerin şairi olarak da bilinen Behçet Necatigil de tabii ki çayı kendine konu edinmiş. Mahalle hayatını, sokakları, aileyi eserlerinde anlatan ünlü kalemin “Çay” adında bir şiiri var. Necatigil bu şiirde kenar mahallede yaşayan küçük bir çocuğun, her sabah içtiği sıcak çayı anlatır: “Az ekmek, bir tutam çay, sonra küçük bir şişe/Yakacak ispirto şişede parmak kadar/Ve çok yaşlı bakkal, sabah, kenar mahalle.”

ÇAYCI, GETİR İLAÇ KOKULU ÇAYDAN

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/12/10/11/45/resized_4065b-99f45eddsezai.jpeg

Edebiyatımızın çay düşkünlerinden bahsederken Necip Fazıl Kısakürek’i anmamak asla olmaz. Tabii o özel mısralarını da: “Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan/Dakika düşelim senelik paydan.” Sezai Karakoç’a geldiğimizde ise eş anlam üzerinden yaptığı çay oyununu hatırlarız: “O çaylardan su içenlerin gözleri/Benim çay bardağımda senin gözlerin olur /Senin gözlerin sizin çay bardaklarınızda/Onların gözleri/Çay.” Erzurum’a has kıtlama şekerle içilen çayı da Turgut Uyar’ın şiiriyle analım: “Durmuş da yorgunluk çıkarmışım, Bir akşam vakti Dört bardak kıtlama çayla Erzurum’da.”

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/12/10/11/48/resized_b7f6e-8e71db4cturgutuyar.jpeg

ÖYKÜDE, DENEMEDE, ANLATIDA

Sait Faik’in “Semaver”ini, Orhan Kemal’in “Eski Gardiyan”ını es geçersek bize gönül koyan edebiyatseverler olabilir. Bir kez de Ahmet Rasim’e ve dönemin ünlü çayhane sahibi Çaycı Reşit’i anlatışına kulak verelim: “Dükkânın duvarları Farsça, Türkçe beyitlerle süslenmiş, bilhassa çay hakkındaki iki üç beyitli bir methiye mangal hizasına asılmıştı. Bu methiye galiba Farsça idi. Hiç okunmazsa günde beş on defa okunurdu. İçeriye bir girip de, ‘Çay-ı ma hoş güvar-ü şirin est’ (Çayımız güzel kokulu ve lezzetlidir.) demedi mi Çaycı’nın bağdadi çehresi karma karışık olur.” Abartısız biçimde söyleyebiliriz ki çayla ilgili onlarca mısra, hikâye, anlatı daha alıntılayabiliriz. Son olarak geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz şair Mevlâna İdris’ten bir şiir ekleyelim buraya: “Biriniz birkaç yıldız taksın gökyüzüne/Biriniz çay hazırlasın/Biriniz akşam olsun.”

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/12/10/11/48/resized_78e36-6cc4c4f9ahmetrasiminfotoc49frafc4b1.jpeg

Çayı, çayımızı yazmak bir demlik demleyip, muhabbetle içmek kadar uzun olabilir. Yani bu satırları kontrol etmek zor. Bu nedenle yazımızı, Selim İleri’nin de çocukluğunu anarak anlattığı Emirgan Çay Bahçesi’nde, Çengelköy’de, Çemberlitaş’ta veya ülkemizin pek güzel çay bahçelerinden birinde, ağaçlar altında bir bardak taze çay içtiğimizi hayal ederek bitirelim. Varsayalım ki bu güzel kış günü, üşümüş ama kalplerimiz sıcakken, dostlarımızla oturduğumuz o masada çayımız sıcacık tütüyor. Çayımız da muhabbetimiz de bol olsun!

Kaynakça: Çay Kitabı, Mustafa Duman, Kitabevi, 2005./“Türkiye’de ve Çin’de Çay Kültürü”, Dilara Julaiti, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı, Y.L. Tezi, 2022.

ÖZGÜN
Çay nasıl demlenir?