Tarihini bilmeden casusları göremezsin

Dünyanın en eski mesleklerinden biri olan casusluk, yakın dönemdeki birçok olayda kendini gösteriyor. Yakınçağ Tarihi ve casusluk üzerine çalışmaları bulunan Prof. Dr. Taha Niyazi Karaca, Çiçero gibi eski casusları anlamadan 15 Temmuz ve Cemal Kaşıkçı olaylarının anlaşılamayacağına işaret ediyor. Tarih bilmenin casusları görebilmede etkili olduğuna değinen Karaca, “ASALA’nın Abdülhamid dönemindeki Hınçak ve Taşnak’tan farkı yok” diyor.

İlker Nuri Öztürk
Gertrude Bell

Ajan ve casusluk faaliyetlerinin başlangıcı çok eskilere dayanıyor. İletişimin gelişimi ise casusluk faaliyetlerinin anlaşılma hızını arttırdı. Prof. Dr. Taha Niyazi Karaca, Kronik Kitap etiketiyle okura ulaşan “Sınırları Çizen Kadın Gertrude Bell” kitabında Osmanlı’nın aleyhinde çalışmalar yürütüp Ortadoğu’nun bugünkü haritasına etki eden casus Gertrude Bell’in faaliyetlerini anlatıyor. Yakın tarihli olayların geçmişle bağına dikkat çeken yazar, casusluk faaliyetlerini daha iyi anlamak içinse tarihi iyi bilmek gerektiğini hatırlatıyor. Ajanlık ve casusluğun tanımıyla başladığımız röportajda Karaca ile siber ajanlık, Gertrude Bell, 15 Temmuz, Cemal Kaşıkçı cinayeti ve Çiçero üzerine konuştuk.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2019/02/09/02/10/resized_ea1d1-668d83cetahakaraca1.jpg

Ajan ve casus arasında nasıl bir fark var?

Ajan ve casus ortaya çıkış ve kullanım açısından farklı anlamdaki kelimeler. Ajan, Batı dillerindeki “agent” kelimesinden dilimize geçmiştir. Kökü, hareket etmek anlamındaki Latince “agere” kelimesidir. Operasyonel hareket etme kabiliyetine sahip istihbarat elemanları için kullanılmıştır. Kurumsal istihbarat servislerine bağlı ajanlar saha elemanı olarak çalışır, bilgi toplamanın dışında operasyon düzenleyebilirler. Yine Batı dillerinde daha kapsamlı ve gizli istihbarat faaliyetleri yapan kimselere ‘spy’; bu görevlilerin yaptığı işe de ‘espiyona’ denir. Bütün bu kelimeler, ‘bakmak, gözlemek’ anlamına gelen Latince ‘specere’ fiilinden türemiştir. İki kelime kök kelime anlamları açısından düşünüldüğünde dahi aradaki fark ortaya çıkar.

Peki casus?

Casusluk eylemi, çeşitli araçlar kullanılarak ‘değeri olan bilgileri’ gizlice elde etmektir. Casuslar operasyonel hareket etmez, bilgi aktarır. Gerçek kimliklerini gizlemek için de farklı kimliklere bürünürler. Türkçe’deki casusun kökeni de Arapça ‘incelemek, araştırmak’ anlamına gelen ‘cass’tan gelir. Tecessüs yani ‘merak’ ile ‘casus’ aynı köktendir. Casusluk, devlete, şirkete veya bir kişiye bağlı olarak yapılabilir. Bu açıdan ajanlıktan farklıdır. Bir iş ve meslek olarak kabul edilirse casusluk dünyanın en eski mesleklerinden biridir. Bu iki kelime çıkış kaynakları, kullanım alanları açısından farklı olmasına rağmen günümüzde birbiri yerine de kullanılmaktadır.

AMAÇ GELECEĞİ YÖNLENDİRMEK

Ajanların, casusların bir tarafı olur mu?

İstihbarat servisi içinde çalışan ve örtülü kimliklere sahip kişilerin davranışlarını belirleyen etkenler bir ideolojiye bağlı veya idealist olup olmamalarıyla doğru orantılıdır. Casusluğun temel amacı elde edilen bilgilerle geleceği yönlendirmektir. Bu durumda doğal olarak bir devletin karar alma birimlerinde üretilen bilgiler büyük önem taşımaktadır. Bilginin önemi, onu aynı zamanda alınıp satılan bir meta durumuna getirir. İşte bu noktada istihbarat birimlerinde çalışan casusların dünyaya bakış açıları, kişilikleri, ideolojileri devreye girer. Kimileri ülkelerine hizmet ederken kimileri de vatandaşı oldukları ülke aleyhinde casusluk yaparlar.

Bir de çifte casusluk var sanırım...

Evet, çifte casuslukta en önemli etkenin para veya ideoloji olduğu görülür. Ian Fleming’in ürettiği James Bond karakterinin ilham kaynağı Sidney Reilly, Odessa doğumlu bir Yahudi idi. Uzun süre İngiltere adına casusluk yaptı. İstihbarat dünyasında ülkesine büyük bir bağlılıkla hizmet eden Markus Wolf, gibi isimler olduğu gibi Rus kökenli olup İngiltere adına çalışan Dusko Popov veya Kim Philby, Donald Maclean, Guy Burgess, Anthony Blunt ve John Cairncross gibi İngiltere doğumlu olup Sovyetler Birliği adına çalışan çifte casuslar da bulunmaktadır. Bireysel olarak hareket eden çifte casusların amacı çoğunlukla “sattıkları bilgi” üzerinden para kazanmaktır. Böyle olumsuz bir olay Türkiye’de de yaşandı. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın üç numaralı ismi kabul edilen Sabatttin Savaşman, MİT’in devletine ve milletine bağlı ajanları tarafından takip edilerek gizli bilgileri Amerika’ya para karşılığında satarken yakalanmıştı.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2019/02/09/02/11/resized_0d4d8-68f4dd81bellchurchilllawrence.jpg

ORTADOĞU’YA YENİDEN ŞEKİL VERDİ

Sınırları Çizen Kadın Gertrude Bell kitabınızda geçen Bell, arkeolog olarak sahadaydı. Casusların farklı kimliklerle çalıştığını biliyoruz. Bell’in Osmanlı’ya zararı ne oldu?

Casusların din adamı, gazeteci, hizmetli, diplomat, arkeolog, doktor, tüccar, öğretmen veya hayat kadını olarak görev yaptıkları görülür. İngiliz Bell, David Hogarth, Thomas Lawrence veya Alman Max Oppenheim gibi isimler arkeolog kimliğini kullandılar. Meşhur casus Mata Hari dansözdü. İngiliz Gizli Servisi’nin şifre çözme biriminin başı olan Edward Willis kilise papazıydı. Misyoner din adamlarının hemen hepsi kendi devletleri adına casusluk yapan, bilgi toplayan ve raporlar hazırlayan kişilerdi. On farklı dil konuşabilen Bell de arkeolog kimliği ile Osmanlı askerinin dahi giremediği çok çetrefilli bölgelere sızarak Arap kabileleri hakkında bilgiler topladı. Hangi kabilenin nasıl kullanılabileceğini tek tek belirledi. 1916 İsyanı’nın başarılı olmasının önemli etkenlerinden biri oldu. İngiliz Dışişleri ve İstihbarat Servisi 1914 yılı sonundan itibaren bütün raporlarında Gertrude Bell’i referans olarak gösterdi. Bu açıdan Gertrude Bell’in önemi Orta Doğu’nun yeniden şekillenmesinde İngiltere’ye verdiği teknik bilgilerdirin önemiyle doğru orantılıdır.

ASALA TESADÜF DEĞİL

70’li yıllarda faaliyete başlayan ASALA’nın hedefi neydi?

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İngiltere ve Fransa özellikle Lübnan’da bulunan Ermenileri bir araya getirerek Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmaya çalışmıştı. Lübnan’ın işgalinden sonra da Ermenilerin Batılı devletlerin istekleri için kullanılması çabaları devam ettirildi. Bu nedenle 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan hemen sonra gerçek adı Bedros Havanassian olan ama Agop Agopyan diye bilinen kişinin ASALA terör örgütünü kurması tesadüf değildir. 110 eylem gerçekleştirerek 42 diplomatımızı öldüren terör örgütü, Suriye, Lübnan, Yunanistan, Fransa gibi ülkeler tarafından korunmuştur. ASALA özellikle bazı Batılı devletler tarafından Türkiye’ye karşı bir tehdit unsuru olarak kullanılırken, örgüt içindeki Ermeniler diaspora Ermenilerinin milliyetçi duygularını yükseltmeyi, terörle Türkiye’yi sıkıştırarak tazminat almayı ve bunun karşılığında da Büyük Ermenistan için toprak elde etmeyi amaçlamıştır. Bu açıdan bakınca ASALA’nın temel hedefleri 19. yy’da Sultan II. Abdülhamid’in karşısına çıkan Hınçak ve Taşnak terör örgütlerinin hedeflerinden farklı değildir. 1983 Orly Havaalanı saldırısından sonra Avrupa’nın ASALA üzerindeki desteğini kaldırmasıyla, MİT mensupları tarafından etkili isimler teker teker ortadan kaldırılmıştır. Hiram Abas ve ekibinin terör örgütüne yönelik çalışması ve ASALA tehdidinin bitirilmesi Türk istihbaratının operasyonel ve taktiksel kabiliyetini gösteren büyük bir başarıdır.

60’larda hız kazanan ajan ve casusluk savaşları, yerini sanal savaşlara mı bıraktı?

Çağlar değiştikçe casusluğun araçları değişmektedir. Günümüzde ise casusluk eylemi, siber dünyada gerçekleşiyor. Bu nedenle casusların yeni bilgi ve beceri geliştirmeleri, yeni şartlara uyum sağlamaları gerekir. Casusun artık fiziki olarak bir yerlere girip oraları gözlemesi veya bilgi etmesine gerek yok. Kişi profilleri, beğeniler, zaaflar; devlet kurumlarının yazışmaları veya çok gizli kayıtlı bilgiler siber alanda kullanılan araçlarla uzaktan temin edilebilmektedir. Toplumları yönlendirmek için sahada aktif çalışan ajanlarsa her zaman olacaktır. 15 Temmuz’da bu açıkça görüldü.

Büyükada’da bulunan ajanlar da bir örnek mi?

Dini kimlikle kendilerini gizleyerek ABD çıkarlarına casusluk faaliyeti yürüten bir yapının 15 Temmuz’u organize ettiği bugün bütün detaylarıyla ortadadır. Bu kalkışmasının bir ayağını başlı başına casusluk faaliyetleri oluşturur. Bu nedenle ABD merkezli kimi saha ajanlarının olayın sevk ve idaresini gerçekleştirmek amacıyla Türkiye’de bulunmuş olmaları söz konusudur. Büyükada’da ele geçirilen ikisi yabancı uyruklu on kişinin kendilerini insan hakları savunucusu olarak tanıtmaları kurdun koyun postuna bürünmesinden başka bir şey değildir. Bu kişilerin kısa sürede ele geçirilmeleri de Türk istihbaratının başarısıdır.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2019/02/09/02/12/resized_22ac2-4282be1431610204057_a8d1332622_k.jpg

Çiçero konusu tutarsız

Vizyondaki Çiçero filminin tarihsel doğruluğu hakkında ne söylenebilir?

Çiçero lakaplı İlyas Bazna’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz Büyükelçiliğinden elde ettiği belgeleri Almanlara sattığı 1950’li yıllardan beri tartışmalı olarak dile getirilmektedir. İlyas Bazna’nın önce Alman Büyükelçiliğinde çalıştığı, gizli belgeleri okurken yakalandığı için buradan atıldığı, daha sonra da Fransız kimliğini kullanarak İngiliz Büyükelçiliğinde çalışmaya başladığı anlatılmaktadır. Casusluk olayı ile ilgili ilk bilgiler Alman Büyükelçiliğinde çalışan Ludwig Carl Moyzisch’in yazdığı Çiçero Operasyonu adlı eserde ortaya konmuştur. Daha sonra İlyas Bazna, hatıralarını yayınlayarak casusluk işini kendisinin yaptığını anlattı. Richard Wires’ın yazdığı bilimsel nitelikli bir çalışmada verilen bu bilgilerin hepsinin çok tutarsız olduğu anlatılmaktadır. Genel kabul, önemsiz bazı belgelerin elde edilerek pazarlanmış olabileceği ancak savaşın gidişatını etkileyecek bir casusluk eyleminin gerçekleşmediği yönündedir. Bu denli spekülatif bilgilerle savaşın gidişatının şekillendirildiğini düşünmek doğru olmaz. Çiçero filmi tarihin gerçekliğini yansıtan bir film olmaktan çok sinema tekniği, oyunculuk başarıları açısından değerlendirilmelidir. Senarist Gürkan Tanya ve Yönetmen Serdar Akar, Türk sinemasını melodramdan tragedyaya yükselten güzel bir çalışma gerçekleştirmişler. Olayların gerçeklikle bağlantısı olmasa de ortaya çıkarılan eser Türk sineması açısından kayda değerdir.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2019/02/09/02/12/resized_18854-d9b02361970951.jpg

Kaşıkçı olayı MİT’in gücünü gösterdi

İstihbarat teşkilatının devlet için önemi nedir?

İç veya dış istihbarat doğrudan devletin gücünü yansıtır. Modern dönemlerde veya daha önceki dönemlerde hemen bütün devletlerde istihbarat birimlerinin başında olan kişiler doğrudan devlet başkanlarıyla görüşme yetkisine sahip olurlardı. Ülkemiz için milli istihbaratın ne denli önemli olduğunu yakın zamanda yaşanan birçok olay fazlasıyla göstermiştir. Suudi gazeteci Cemal Kaçıkçı’nın öldürülmesi olayında MİT’in sergilediği performansın Suudi Arabistan ve ABD olmak üzere birçok ülkeyi şaşkınlığa düşürdüğünü gördük. Toplanan bilgi, verilerin analizi ve sunum şekli ülkemizin gücünü yansıtmıştır.