Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Okan Yıldız, yaptığı açıklamada, tiroit bezinin boynun ön alt kısmında yer alan, sağlıklı kişide yaklaşık 20 gram ağırlığında ve kelebek şeklinde bir organ olduğunu söyledi.
Tiroit bezinden kana normal miktarda tiroit hormonu salgılanmasının, vücudun enerji kullanımı, beyin, kalp, kaslar, tüm organ ve dokuların sağlıklı çalışabilmesi için gerekli olduğunu belirten Yıldız, tiroit bezinin bir bölümünün etrafındaki dokudan farklı bir şekilde büyümesiyle nodül oluştuğunu ifade etti. Prof. Dr. Yıldız, "Boyun muayenesi sırasında ya da ultrasonografi ile tespit edilen tiroit nodülleri toplumda yüzde 50'ye varan oranlarda görülmektedir." dedi.
Tiroit nodüllerinin yüzde 95'inin iyi huylu olduğunu belirten Prof. Dr. Yıldız, "Tiroit kanseri tüm kanserlerin yalnızca yüzde 1-2'sini teşkil etmekle birlikte hormon salgılayan bezlerin en sık karşılaşılan tümörüdür. Bir yıl içinde her 100 bin erkeğin 5-6'sında ve her 100 bin kadının 20'sinde yeni tiroit kanseri tanısı konuluyor. 2016'da ABD'de yaklaşık 65 bin ve Türkiye'de 6 bin yeni tiroit kanseri vakası öngörülüyor." diye konuştu.
Kadınlarda daha sık görülüyor
Prof. Dr
.
Yıldız, tiroit kanserinin kadınlarda erkeklere göre 4-5 kat daha fazla olduğunun altını çizerek, "Ülkemizde kadınlarda tüm yaş grupları içinde meme kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanser tipi olan tiroit kanseri 15-24 yaş aralığında birinci sırada yer alıyor." dedi.
Düşük riskli tiroit kanseri hastalarında tiroit bezinin bir kısmının cerrahi olarak çıkartılmasının tedavi için yeterli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Yıldız, şu bilgileri verdi:
"Buna karşılık yüksek riskli hastalarda tiroit bezinin tamamının cerrahi ile çıkartılması, arkasından radyoaktif iyot tedavisi verilmesi ve hastanın tiroit hormonu tedavisi altında endokrinoloji uzmanları tarafından takibi gerekir. Tiroit kanserlerinin hemen hemen tümünde erken tanı ve uygun tedavi ile 10 yıllık hayatta kalma oranları yüzde 100'dür. Bazı nadir durumlarda aralarında hedefe yönelik ilaçların da yer aldığı kemoterapi uygulamaları ya da radyasyon tedavisi gerekli olabilir."
Tedavi maliyetini de düşürecek
Prof. Dr. Yıldız, ABD'de yapılan ve uluslararası bir panelde paylaşılan "tiroit kanserinde yeni sınıflandırma"yı içeren bilimsel çalışmanın, bugüne kadar kanser olarak nitelendirilen bazı tiroit tümörlerinin aslında kanser özelliğini taşımadığını ve kanser olarak isimlendirilmemeleri gerektiğini ortaya koyduğunu kaydetti.
Meme ve prostat kanserinde de erken evrelerin kanser olarak isimlendirilmemesi yönünde öneriler olmakla birlikte bir kanser tipinin aslında kanser olmadığı şeklinde bir sınıflandırmanın ilk kez tiroit kanseri alanında yapıldığını aktaran Prof. Dr.Yıldız, buna göre, tiroit nodülleri içinde mikroskop altında incelemede kanser görüntüsüne sahip ancak etrafı bir kapsül ile sarılı ve bu kapsül dışına yayılım göstermeyen bazı tümörlerin 10 yıllık takipte kanser özelliği taşımadığının tespit edildiğini belirtti.
Bu tip tümörlerin artık kanser olarak isimlendirilmemesinin, potansiyel olarak hastalarda kanser tanısı almanın yarattığı psikolojik bozuklukları olumlu etkileyeceği gibi gereksiz tetkik ve tedavilerin de önüne geçebileceğini vurgulayan Prof. Dr.Yıldız, şunları söyledi:
"Bu yeni sınıflandırma ile yalnızca ABD'de her yıl yeni tanı alan 65 bin hastanın 10 bininde tiroit bezinin çıkarılması şeklindeki cerrahi tedavi ihtiyacının ortadan kalkması ve yıllık 1,6 milyar doları aşan tiroit kanseri takip ve tedavi maliyetlerinin anlamlı oranda azalması öngörülüyor."