Avrupa medeniyeti algısı çöktü

Başbakan Başdanışmanı Dr. Murtaza Yetiş, Suriye’deki iç savaş bitmeden mülteci sorununun çözülemeyeceğini söyledi. Avrupa ülkelerinin mültecilere yönelik katı politikalarını eleştiren Yetiş, sorunun küresel sistemin zafiyeti olduğunu belirtti. Yetiş, “Batı insanları değil sınırları korumaya çalıştı. Bu politika ile ‘Avrupa medeniyeti’ algısı çöktü” dedi.

Yeni Şafak Nil Gülsüm

Suriye'deki savaşın tahmin edilenden uzun sürmesi her gün yaşanan zulme ve ölümlere bir de mülteci sorununu ekledi. Türk devleti ve Türk halkı 2 milyonu aşkın kişiyi yıllardır misafir ediyor. Yapılan fedakarlığın büyüklüğü Suriyelilerin Avrupa'ya gitmek istemesi durumunda Batı'nın bu konuda çok katı bir tavır takınmasıyla bir kez daha anlaşıldı. Haberlerde son günlerde Suriyelilerin Avrupa'ya yürüyerek gitme çabasına tanık olduk. Mülteci krizinin temel sebebi nedir, Avrupa neden mültecileri kabul etmiyor, bu sorun nasıl çözülür sorularının cevabını aradım. Bu kez sorularımı Başbakan Başdanışmanı Dr. Muhammed Murtaza Yetiş'e sordum.

Mülteci sorunu artık Avrupa sınırlarına dayanan bir duruma geldi. Biz şu an ne yaşıyoruz,

tam olarak ne oluyor?

Biz aslında küresel bir kriz yaşıyoruz, mülteci sorunu temelde insan hakları sorunudur. Küresel adaletsizlikler mülteci sorununu ortaya çıkarıyor. Geldiğimiz noktada fakir güney ile zengin kuzey arasında ciddi bir ayrışma var. Bu ekonomik anlamda bir adaletsizliğin ortaya çıkardığı bir sonuç. Ancak diğer taraftan bakıldığında ülkelerin ve küresel bazı güçlerin özellikle Ortadoğu'da ve farklı coğrafyalarda ortaya koyduğu politik tutumlar savaşları, kaotik süreçleri de beraberinde getiriyor.

Bu politikanın tamamı da en temel insani krizine ve mülteci krizine yol açıyor.

ASIL KRİZ KÜRESEL SİSTEM YAŞIYOR

Dünya 5'ten büyüktür sözüyle Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yanıyla bu krize mi dikkat çekmek istedi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylediği “dünya 5'ten büyüktür” söylemi aslında tam da bunu ifade ediyor. Bugünkü mülteci krizinin temelinde de yine dünyanın beşten büyük olduğuna inanmayan, bunun böyle olmaması gerektiğini düşünen ve bu böyle kurgulanmış olan küresel sistemin zafiyeti yatıyor.

BATI KURALLARINA RİAYET ETMİYOR

Batılı ülkelerin Suriye krizinin neticesinde ortaya çıkan mülteci krizinde takındıkları tavrı nasıl değerlendirirsiniz?

II. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşanan mülteci krizi beraberinde Cenevre'de 1951 tarihli belli bir sözleşmeyi oluşturdu. Fakat geldiğimiz noktada II. Dünya Savaşı'ndan sonra en büyük mülteci krizi Suriye krizidir. İlk defa ciddi anlamda geniş çaplı olarak bu sözleşmenin uygulanıp uygulanmayacağını test edeceğimiz bir noktaya geldik. Geldiğimiz noktada gördüğümüz şu; maalesef Batılı ülkeler kendi koydukları, kendi oluşturdukları uluslararası hukuka bile riayet etmiyorlar.

Batılı ülkeleri insan hakları vurgusunu sık yaparken görüyoruz?

Batı'nın özellikle sınır kapılarını kapatması ve birlikte insanları değil sınırları korumayı öncelemesi ile birlikte maalesef Cenevre Sözleşmesi iflas etmiştir. Bununla birlikte de daha çok derinlerde yatan Avrupa'yı Avrupa yapan hangi kültürden hangi etnik yapıdan gelirse gelsin insanlığı bir ayna olarak gören o temel 'Avrupa medeniyeti' algısı da şu an uyguladığı mülteci politikası ile çökmüştür.

Avrupa'ya gitmek için boğulan insanlar, Edirne'ye yürüyerek ulaşmaya çalışan insan görüntülerini biz neden görüyoruz. Bunun sebebi Avrupa'nın kapılarını açmaması mı?

Kesinlikle öyle. Avrupa'nın bu yaklaşımla aslında bize demek istediği şu: Ey Türkiye sen kapılarını aç. Hatta kapı bile yetmez sınırın istediği yerinden girsin bu önemli değil. Ama konu Batı'ya doğru gelince aman bu taraftaki sınır kapılarını sıkı sıkı kapalı tut yaklaşımını görüyoruz. Bütün politikasının temeli bu. Biz 2011 Nisan ayından itibaren açık kapı politikasını zaten uyguladık, devam da ediyoruz. Suriye'den her kim gelirse gelsin kabul ettik. Hiçbir ayrım gözetmeksizin 2,5 milyon Suriyeli ve Iraklı sığınmacıyı misafir ettik ve halen de misafirimizler.

Türkiye Suriyelilerin sınırdan geçişine neden izin vermiyor?

Batı ülkeleri kapılarını açmadığı için bizim de uluslararası hukuk çerçevesinde 'hadi buyurun gidin' dememiz mümkün değil. Bu hem hukuken hem de ahlaken uygun değil. Çünkü kapıyı açtığımız an orada bir tampon bölge var. O bölgede kapıyı kapalı tutan Avrupa ülkesi bütün gücü ile sınıra yığdığı askeri güvenlik güçleri ile birlikte bunların geri püskürtülmesi için her türlü sert uygulamayı maalesef yapıyor. Biz bunu bile bile Suriyeli kardeşlerimizi gönderemeyiz.

Savaş bitmeden sorun çözülmez

Mülteci sorunu nasıl sona erer?

Suriye'deki savaşın durması bu işin kalıcı çözümüdür. Savaş devam ettiği sürece mülteci sorunu önlenemez. Bu sorun bitirilinceye kadar yeni göçlerin önlenmesi için Türkiye'nin baştan beri bahsettiği gibi içeride güvenli bölge oluşturmamız gerekir. Bütün uluslararası kuruluşların bu noktada kararlı bir tutum sergilemesi gerekiyor. İç göçün dış göçe göre daha az travmatik etkisi var. Orada yaşanabilir alanlar oluşturmak suretiyle yeni yaşam alanlarının oluşturulması gerekir. İnsanlar hiç olmasa güvenli bölgede yaşamlarını sürdürsün. Bir diğer husus da mülteci külfetini sadece Türkiye ve bazı çevre ülkelerin değil sözleşmeye imza atmış olan bütün ülkelerin üstlenmesi gerekiyor. Türkiye olarak Suriye ile komşu olduğumuz için bütün bu yükü taşımak zorunda değiliz. Bunu başta Avrupa olmak üzere bütün batı ülkelerinin, Arap ve Körfez ülkelerinin de bilmesi gerekiyor. Ayrıca can kaygısı sebebiyle gelen insanlara hiçbir Batı ülkesinin kapılarını kapatmaması gerekir.

Teşekkürün büyüğünü

halkımız hakediyor

Türkiye'nin yıllardır sürdürdüğü yaklaşımı nasıl değerlendirirsiniz? Başarılı yürütüldü mü bu süreç?

Biz burada Türkiye olarak da çok önemli adımlar atıyoruz. Mülteci krizinde dünya Türkiye'yi model ülke olarak görüyor. Aldığı insanları açık kapı politikası ile ve en az sorunla barındırıyor. Türkiye'nin yıllardır Suriye'den gelen insanları hangi din ve etnik yapıdan olursa olsun bağrına basması çok büyük bir fedakârlıktır. Teşekkürün en büyüğünü bizim halkımız hak ediyor. Türkiye halkı bu denli anlayışlı davranmasaydı belki bugüne dek binlerce Aylan bebek olacaktı.

Mülteci başvurularına Batı nasıl bir kota uyguluyor?

2016 yılının AB ülkelerinin tamamının verdiği rakam çok komik rakam 6 bin 700 kişi oldu. Bu trajikomik bir durum. Can tehlikesi ile ülkesinden kaçan bir insana bu tarihte randevu vermek demek tamamen olaya Fransız kalmak demektir.

Yaşanan bu krizle birlikte siyasal anlamda bir değişiklik olabilir mi?

Batı aslında bugünü değil kendi geleceğini de tehlikeye atmış oluyor. Geldiğimiz noktada küresel dünyada bu tür yaklaşımların kaybettirici olacağını da şu veya bu zamanda kaybettirici olacağını söylemek gerekiyor. Sistem değişmek zorunda. Sadece politik duruşlar değil ayrıca uluslararası sistemin kendi kurumlarını da gözden geçirmesi gerekiyor.