Türkiye'nin önemli araştırmacılarından Rıfat N. Bali ilginç bir kitaba daha imza attı: “New Documents on Atatürk / Atatürk as Wiewed Through the Eyes of Amerikan Diplomats”. “Atatürk Üzerine Yeni Belgeler / Amerikan Diplomatlarının gözüyle Atatürk” adıyla çevirebileceğimiz kitap, Türkiye'de görev yapan Amerikan diplomatlarının, Atatürk hakkındaki izlenimlerini ve duyumlarını anlattıkları raporlar ve yazışmaları inceleyerek yakın tarihimizle ilgili hayret verici olayları gözler önüne seriyor. Belgelerin ortaya çıkardığı çarpıcı olaylardan biri kuşkusuz, 1932 yılında emekli bir askerin Atatürk ve yönetimine darbe yapabilmek için kurduğu uçuk planları. 1926 yılında Amerika'da Boston Advertiser gazetesinde, Latife Hanım imzası ile yayınlanmış mektup ise, gerçek olduğu takdirde, ezber bozucu nitelikte.
60 bin kişiyle yapılmak istenen darbe
Kitapta “Gizli ve Esrarengiz Bir Temas” başlığı ile yer alan darbe planı akıllara zarar. 1930 yılına kadar Viyana'da askeri ateşe olan Salih Adil isimli emekli bir asker, ABD Dışişleri Bakanı'yla sadece yaptığı darbe planını konuşabilmek için İzmir'den Washington'a kadar gitmiş. Salih Adil Bey'e göre, 'Türk insanları ülkeyi yavaşça harabeye çeviren merhametsiz bir diktatörün kontrolü altında ve Mustafa Kemal'in milliyetçi hareketleri sonucu, Türkiye Sovyet Rusya'ya yakınlaşıyor'. Bu nedenle Salih Adil darbe yapmak istiyor. Görüşmemizde Rıfat Bali, Salih Adil'in darbe planını şöyle anlatıyor. “Salih Adil darbe için 50 ila 60 bin Türk'ün Amerika'ya göç etmeleri, organize olmaları ve geri dönüp bir şekilde iktidarı alaşağı etmeleri gibi bir plan yapmış. Bu şekilde Türkiye'nin Amerikan mamulleri için bir piyasa yaratacağını öne sürüyor. Bu darbe, bir şekilde gerçekleşirse, eski Halife Abdülmecid'i onursal Cumhurbaşkanı ilan etmeyi düşünüyor Salih Adil.” Görünen o ki bu darbe planları Amerikan Dışişleri'ni bayağı eğlendirmiş. Belgelerde Amerikan yetkilisi, Salih Adil Bey'le uzun ve tuhaf bir görüşme yaptığını anlatıyor. Darbe planlarını fantastik ve çılgın olarak gören yetkili, Salih Adil Bey'e projelerinin uygulanabilmesinin tamamen imkansız olduğu göstermeye çalışmış. 'Sakın bunları başka kimseye anlatma' diyerek de ağzını kapalı tutmasını sıkı sıkı tembihlemiş. Salih Adil Bey'in hakkında başka belge bulunmuyor.
Atatürk ne zaman kitap okuyordu?
İsis Yayınları tarafından yayınlanan kitapta diplomatların Atatürk hakkındaki izlenimleri de yer alıyor. Bali'ye göre en ilginçlerinden biri, 1935'te, Amerikan Büyükelçiliği'nde maslahatgüzar olan G. Howland Shaw'unki. Atatürk'ün kendi biyografisini yazacak olan yazarı beklediğini söyleyen Shaw, muhtemel biyografi yazarına da Yalova ve Çankaya Köşkü'nde zaman geçirmesini tavsiye ediyor ve ekliyor “Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ndeki kütüphaneyi inceleme fırsatım oldu. Yaklaşık bin cilt var. Çoğu tarih ve filoloji konularında ve bir çoğu Atatürk'ün aşina olduğu lisanlar olan Fransızca veya Almanca. Ancak onun büyük bir okur olduğuna işaret edecek bir şey yok. Günün büyük bir kısmında uyuduğu ve gece vaktinin tamamında veya önemli bir kısmında oturup konuştuğu ve içki içtiği akılda tutulursa ciddi ölçüde bir okuma yapması için nasıl vakit bulduğunu düşünmek zor.”
Agnostik değilim, tek tanrıya inanıyorum
Daha önce Toplumsal Tarih dergisinde Türkçe yayınlanmış olan bir belge de İngilizce yer alıyor kitapta. Büyükelçi Charles H. Sherrill'in Atatürk'ün biyografisini hazırlarken konuşulan ancak biyografiye konulmayıp, sadece rapor edilen “Atatürk'ün Dine Bakışı” başlıklı görüşme yayınlandığında çok tartışılmıştı. Raporda Atatürk'ün, agnostik olmadığı, tek tanrı inancına sahip olduğu ancak üç büyük dinin ahlak öğretilerine dinden ziyade ahlak olarak inandığı gibi bilgiler yer alıyordu. Bali, uzunca bir makale halinde, Türk Basını ve Kamuoyu'nun bu yayına olan tepkisini ele almış. Buna neden gerek duyduğunu sorduğumuzda Bali, makalenin nasıl yayınlandığını anlattı. 'Makaleyi Toplumsal Tarih dergisine yayınlanmasından 1.5 yıl önce verdim, ancak yayınlanmadı. Dergideki yönetim değişikliğinden sonra, makaleyi çok beğendiler ve yayınladılar. Bu makale neden 30 yıl sonra ortaya çıktı gibi sorular çok saçma. Bu bir belgeydi, ben de yayınladım ve akla hayale gelmeyecek komplo teorileri üretildi şahsım hakkımda. Amacım ortaya vesikalar koymak ve tarihi bir parça daha zenginleştirmek. Spekülasyon yapmak değil.”
Çelenk sorunu
Atatürk'ün vefatında Amerikan Dışişleri'nin yazışmalarla yaptığı, “Acaba az mı çelenk gönderdik? Fransızlar bizden çok göndermiş. Daha yüksek seviyede temsil edilmeliydik” gibi değerlendirmeler ilginç. Hangi ülkenin ne kadar çelenk gönderdiği, para harcadığı tek tek not edilmiş. Bu biraz da Amerika'nın Atatürk'e ve Türkiye'ye atfettikleri önemi gösteriyor.
Latife Hanım başörtüsü yasağına karşı
21 Şubat 1926 tarihinde Boston Advertiser gazetesinde Latife Hanım imzasıyla bir mektup yayınlandı. Mektup, Atatürk'ün boşanma kararını bildirmesinin hemen ardından, Latife Hanım tarafından, İstanbul'da kapanmış olan bir gazetenin sahibi ve editörüne yazılmıştı.
Bali, Latife Hanım'ın mektubuna 1920'li yıllarda Türkiye'deki ilk Amerikan Yüksek Komiseri (büyükelçilik açılmadan önceki makam) olan Amiral Bristol'un evrakları arasındaki bir raporda rastlamış. İsmi ve tarihi belli olan gazeteyi mikrofilmden bulup bastırınca, karşısında çarpıcı bir belge bulmuş. Öfkeli ifadeler içeren mektup Atatürk ve çevresini oldukça kötü bir şekilde tasvir ediyor. Bali'nin tespitlerine göre o esnada Amerika'da Türkiye Cumhuriyeti'nin enformasyon bürosunda görevli olan Moukbil Kemal adında genç bir Türk mimar, haberi görerek Atatürk'ün özel yaveri Tevfik Bey'e göndermiş. Ancak ne Atatürk, ne hükümet ne de elçilik tarafından herhangi bir tepki gösterilmemiş. 'Sevgili dostum ve yoldaşım' hitabıyla başlayan mektupta, evliliğinin 3. şahısların etkisiyle zedelendiğini anlatan ve hakkındaki “baskıcı ve düşünmeden davranan biri” olduğu söylentilerini reddeden Latife Hanım, yürürlüğe girecek olan medeni kanunda, açık mahkeme var ise boşanmayı iptal için bir dava açmak istediğinden bahsediyor. Atatürk'ün bazı kanunları hazırlarken çevresinden olumsuz şekilde etkilendiğini anlatan Latife Hanım, bu kanunlara örnek olarak tekke ve zaviyelerin ve onlara has kıyafetlerin yasaklanmasını gösteriyor. Bir ülkenin yasalarının o ülke halkının yaşam tecrübelerinin birikimi olduğu, zaruri durumlarda tepeden baskı ile reformların yapılabileceğini, fakat geleneklerin zorla değiştirilemeyeceğine değiniyor. Latife Hanım mektupta, çarşafın yasaklaması ve kadınlara hangi kıyafeti giymesi gerektiğinin söylenmesine “kadınların çarşaf giyip giymeyecekleri, dinsel törenlere, yalnız veya bir erkeğin eşliğinde katılıp katılmayacakları ya da ne giyerlerse toplumsal değerlere karşı gelmeyecekleri yukarıdan zorla kabul ettirilemez, ettirilmemeli.” Kelimeleri ile şiddetle karşı çıkıyor.
Latife Hanım'ın arşivi açılsın
Tarihçi Andrew Mango ise kitabın önsözünde mektupla ilgili şüphelerini dile getirmiş. Rıfat Bali, mektup hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzda “Ben bu mektubun sahih veya uydurma olup olmadığını söyleyebilecek durumda değilim. Mektubun neden Amerika'da yayınlandığı, neden Newyork Times gibi büyük bir gazetede değil de Boston Advertiser gibi küçük sayılabilecek, yerel bir gazetede yayınlandığı gibi detaylar belli değil. Ben sadece bulduğum bir belgeyi yayınladım” diye cevap veriyor. Latife Hanım'ın mektup arşivinin kapalı olduğuna dikkat çeken Bali, “Benim arzum, en azından bu mektubun süreci tetikleyip Latife Hanım'ın kapalı olan arşivinin açılmasına sebep olması” diyor.