Kültür ve Turizm Bakanlığı, dünyaya mal olmuş ünlü halk ozanımız Aşık Veysel’i, vefatının 50. yıl dönümü ve UNESCO Aşık Veysel Yılı çerçevesinde “Veysel Gider, Adı Kalır” adlı sergisi ile Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM)gelecek nesillerle buluşturuyor. “Veysel Gider, Adı Kalır” sergisi, Erkan Doğanay’ın küratörlüğünde, dünyaca ünlü halk ozanımızın yaşamına ve sanat hayatına derinlemesine bakış sunuyor. Sergi, Aşık Veysel ile ilgili pek çok ilki sanatseverlerin ilgisine sunuyor.
Küratörlüğünü Erkan Doğanay’ın yaptığı sergide, fotoğrafçı ve Aşık Veysel’in torunu Nazender Süzer Gökçe ile gazeteci Gürsel Gökçe’nin yayına hazırladığı “Basında ve Ustaların Objektifinden Aşık Veysel” kitabının hem görme engelliler için Braille alfabesiyle basılan versiyonu hem de tiyatro sanatçıları tarafından seslendirilen sesli kitap versiyonu tanıtılıyor. Sergi kapsamında Aşık Veysel’in az bilinen fotoğraf kareleri de sanatseverlerle buluşuyor. “Basında ve Ustaların Objektifinden Aşık Veysel” kitabında da yer alan bu kareler, dönemin usta isimleri Ara Güler, Fikret Otyam, İsa Çelik, Ergun Çağatay ve Mustafa Türkyılmaz’ın objektifine yansıyan Aşık Veysel fotoğraflarından oluşuyor. Fotoğrafların yanı sıra Eren ve Bedri Rahmi Eyüboğlu çifti ile Orhan Peker’in resimleri, Alper Çınar’ın yaptığı Aşık Veysel heykeli de sergide yer alıyor. Usta yönetmen Metin Erksan’ın Aşık Veysel’in hayatını anlattığı ‘Karanlık Dünya’ filmi de sergi kapsamında gösteriliyor. Senaryosunu Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yazdığı filmde Aşık Veysel de oynamıştı. Aşık Veysel hakkında yayımlanmış kitap, dergi ve gazetelerin orijinal nüshalarının da yer aldığı sergi, 23 Nisan tarihine kadar sanatsever ziyaretçilerini ağırlayacak. Biz de Aşık Veysel’in torunu Gülizar Bulguer ve Süleyman Saim Tekcan ile konuştuk.
BİR FELSEFESİ VE HAYATA BAKIŞ AÇISI VARDI
Aşık Veysel Şatıroğlu’nun kızı Menekşe Süzer’den olan torunu Gülizar Bulguer, serginin her anlamıyla dedesini ifade eden bir sergi olduğunu belirterek, usta yönetmen Metin Erksan’ın Aşık Veysel’in hayatını anlattığı “Karanlık Dünya” filmini de ilk defa sergide izlediğini söylüyor. Filmden çok etkilendiğini ifade eden Bulguer, “Uzun uzun izledim ve çok etkilendim. Dedemi gerçekten görüyormuşum gibi hissettim. İzlerken çok farklı duygular içerisinde oldum. O zamanki koşullara göre çok güzel bir film çekilmiş” diyor. UNESCO’nun 2023’ü Aşık Veysel yılı ilan etmesiyle de Aşık Veysel’in torunu olarak gurur duyduğunu ifade eden Bulguer, “Değerinin bilinmesi, anlaşılması, güzel bir şey. Şu an sergide arya çalan Amerikalı sanatçı o kadar güzel bir şekilde özümsemiş ki, yüreğinde hissetmesi çok dikkatimi çekti. Onu çalarken o duyguları yaşaması, çok güzel bir şey. Sadece Türkiye sınırlarında değil, evrensel bir duruma gelmiş” ifadelerini kullanıyor. Dedesi Aşık Veysel’e felsefe olarak baktığını söyleyen Bulguer, “Çocukluğumda ‘Aşık Veysel’in torunusunuz, siz de saz çalar mısınız?’ diye sorarlardı. Bu bana çok abes gelirdi çünkü Aşık Veysel saz çalmak demek değil. Onun bir felsefesi, hayata bakış açısı, insanlara verdiği değer var. Onu özümsediğiniz zaman güzel insan olursunuz. Ben onu öğrendim. Bunu herkesin özümsemesini isterim. Birliği, kardeşliği, beraberliği aşılıyor. Keşke herkes bunu özümseyebilse” şeklinde dedesi Aşık Veysel Şatıroğlu’nu anlatıyor.
DEDEM MERSİN’DEN GELEN PORTAKALLARI BİZE VERİRDİ
5-6 yaşlarına kadar dedesini tanıma fırsatı bulan Bulguer, dedesi Aşık Veysel’in daha çok hastalık zamanlarını hatırladığını dile getiriyor. Bulguer, dedesi Aşık Veysel ile ilgili bir anısını ise şu sözlerle aktarıyor: “Yaz dönemlerinde dedemizin yanına gittiğimizde Mersin’den ona gelen portakalları bize verirdi. Değişik gelirdi o portakal, şaşırırdık hatta. O portakalın kokusu hâlâ aklımda ve o portakalın kokusunu hiçbir zaman bulamıyorum, o tadı arıyorum hâlâ.” Bulguer, annesinin dedesine karşı aşırı bir sevgisi olduğunu belirterek, annesinin kendisine anlattıklarını da şu sözlerle aktarıyor: “Annem evlenmeden önce dedemle bahçede vaktini geçirirmiş. Bahçedeki salatalıkları tek tek kontrol edişini, bir salatalık koparıldığı zaman onun eksikliğini hissettiğini anlatıyordu. Annem dedemi her anlatırken ben de o anı yaşardım. Eriklerin altında, ayışığında onunla bahçede kalırdık derdi. Dedemin çok şefkatli bir insan olduğunu, çok özel bir insan olduğunu anlatırdı.”
AŞIK VEYSEL’İN SESİNDEN TÜRKÜ DİNLEDİM
Süleyman Saim Tekcan’ın koleksiyonundan çıkan usta yönetmen Metin Erksan’ın Aşık Veysel’in hayatını anlattığı “Karanlık Dünya” filmi de sergi kapsamında gösteriliyor. “Aşık Veysel, bizim aşıklar çizgisi içerisinde zirvede olan çok önemli bir aşığımız. Hem söz yazarı hem de çok iyi bir bestekar. Bizim için çok önemli bir Anadolu efsanesi” diyen Tekcan, sadece Türkiye sınırları içerisinde değil, dünya sınırları içerisinde de önemli bir aşık olduğunu vurguluyor. Tekcan çok şanslı biri olduğunu belirterek, Aşık Veysel hayattayken Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun evinde bir araya geldiğini söylüyor. Tekcan, “Onun sesinden, sazından ‘Uzun İnce Bir Yoldayım’ türküsünü canlı olarak dinledim. O kadar büyük bir şans ki bunu hayatım boyunca unutamıyorum. Bu sergi de Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun senaryosunu yazdığı ve Metin Erksan’ın da çektiği filmin benim arşivimden buraya gelmiş olmasından da mutluluk duyuyorum. Metin Erksan dünya çapında büyük bir yönetmen ve ilk filmini, belli ki çok güzel bir eğitimden geçmiş kadraj, fotoğraf nedir biliyor. Bir de ilk filminde bugün bütün aşıklar içerisinde ilk sırada ismi konuşulan birinin filmini çekerek sinema hayatına atıldı. Yine çok şanslı bir kişiyim ki onun son ve çok önemli bir filmi olan ‘Sevmek Zamanı’ filminin baş oyuncularından biriyim ve bir ömür boyu arkadaşlığını yaptığım kişi, Aşık Veysel’den de çok güzel şeyler bana iletti. Film, Metin Erksan’ın çok yakın dostum olmasından ötürü ben de olan bazı belgelerinden biri. İyi ki onu ben saklamışım” diyor. Köy enstitülerinde bir zamanlar görev yaptığını ve Aşık Veysel’in de köy enstitülerine gidip özellikle saz çalıp söylediğini dile getiren Tekcan, sözlerini şu şekilde sürdürüyor: “Bu arada İstanbul’da Aşık Veysel Güzel Sanatlar Lisesi var. O lisenin girişinde bir heykel var. Oraya o heykeli ben koydum.”