Yeni Medya Araştırmacısı Selvanur Yazıcı Sezgin’in Multibem Yayınları arasından çıkan “Bana Bakın Buradayım” isimli ilk kitabı geçtiğimiz günlerde minik okurlarıyla buluştu. Kitap, insanların birbirine dijital ekranların arkasından baktığı yeni medya çağına doğan çocuklarımızın, bu dünyayı anlamlandırma çabalarına destek olmayı hedefliyor. Yeni medya çağına doğru bir şekilde adapte olabilmelerinin ve onlarla ilk iletişim kuracak ebeveynleri ve bakım verenleriyle sağlıklı bir ilişki inşa edebilmelerinin yolunu, keyifli bir hikâye ile çocuklarla paylaşıyor. Selvanur Yazıcı Sezgin ile kitabını konuştuk.
Ailelerin akşamları bir araya gelememesi toplumsal problem
“Bizler 90’larda çocuk olan bireyler olarak, ekranın evin birleştirici unsuru olduğu, akşam herkesin bir araya gelip ortak şekilde bir şeyler izlediği, izlerken sohbet edip çay içtiği bir dönemi yaşadık” diyen Selvanur Yazıcı Sezgin, tam da bugün uzmanların, çocuklar ve aileler için “kişiselleştirilmiş izleyici deneyimi”nin dezavantajlarından bahsettiğini söylüyor. Sezgin, herkesin kendi telefonundan veya tabletinden kendi filmini veya oyununu seçtiği, ailelerin akşamları bir araya gelemediği bir tablonun gelecekte pek çok toplumsal problemler doğuracağını söylüyor.
Sezgin, “Bana Bakın Buradayım!” isimli ilk kitabını da yıllardır hem akademik alanda hem de sektörde sürdürdüğü yeni medya çalışmaları tecrübelerinin anneliğiyle harmanlanması sonucu ortaya çıkmış bir eser olduğunu dile getiriyor. Sezgin, “İçinde yaşadığımız dijital çağa nasıl ayak uydurabileceğimize dair uzun zamandır çalışıyordum. Teknoloji kullanımı, yeni medya çağına sağlıklı adaptasyon, sosyal medya kanallarını bilinçli kullanma yöntemleri, dijital bağımlılıkla mücadele gibi konularda farkındalık oluşturmak adına çeşitli çalışmalara devam ediyordum. Ancak özellikle son beş yıldır yoğun ve titiz şekilde takip ettiğim Türkçe çocuk edebiyatında bu konudaki eksiği ve ihtiyacı hissedince uzun ve özenli bir çalışmanın sonucu olarak doğan bu kitabı yazmaya karar verdim.İlhamını esasında hepimizden alıyor” sözleriyle kitabını nasıl yazmaya karar verdiğini anlatıyor ve şöyle devam ediyor: “Kafamızı kaldırıp etrafımıza baktığımızda gördüğümüz çocuklardan, anne babalardan, hatta anneanne, babaanne dedelerden esinlendiğimi söylemem tuhaf olmaz sanırım. Tabii en çok da kendi ebeveynlik yolculuğumdan.”
Yalnızca çocuklar değil yetişkinler de okumalı
Kitabın hedef kitlesinin okul öncesi yaş grubu olduğunu dile getiren Sezgin, “Bu da çocukların bu kitabı tek başlarına değil, bir bakım verenleri veya ebeveynleri ile birlikte okuyacakları, dinleyecekleri anlamına geliyor. Bu yüzden kitap; salt çocukları değil yetişkinleri de etkileyebilecek, kendine çekebilecek biraz da düşündürecek bir mesaja sahip” ifadelerini kullanıyor. “Yeni medya çağına doğan, hayatta ilk nefesini aldıktan sonra dünyaya dair gördüğü ilk şey belki de bir telefon olan çocuklarımızın, bu dünyayı anlamlandırma çabasının keyifli ve biraz da eğlenceli hikâyesini okuyoruz” diyen Sezgin, “Olay örgüsü kronolojik ilerliyor. Bir bebeğin doğumuyla başlıyor hikâye, sonrasında onun büyümesine ve büyürken tecrübe ettiği bazı olaylara şahit oluyoruz. Başına gelenleri anlamlandırmaya çalışan çocuk kahramanın yaşadığı bir olayla hikâye doruk noktasına ulaşıyor ve sonrasında işlerin nasıl yavaş yavaş yoluna girdiğini ve çocukla ailesinin ekranla kurdukları ilişkiyi nasıl düzenlediklerini okuyoruz. Kitaptaki ana kahramanımız olan minik çocuk yeni medya çağını ve etrafında gördüğü ekranları anlamlandırmaya çalışırken hikâyenin sonunda bir şeyler öğrenen, kendine dersler çıkaran yalnızca çocuk kahramanın olmadığını bütün ailesi olduğunu görüyoruz” şeklinde anlatıyor.
Çocuk yetiştirmek sadece anne-babanın sorumluğu değil
“Dışarıda veya evde randımanlı şekilde çalışması gereken anneler bu çağda çocuk yetiştirme hususunda yer yer yalnız hissedebiliyorlar” diyen Sezgin, “Gencinden yaşlısına her 10 kişiden 9’unun günün birkaç saatini çevrim içi olarak geçirdiği bir çağda, bir annenin çocuğunu dijital hayata doğru adapte edebilmesi tek başına başarabileceği bir şey değil. Bir çocuğa kısa süreli de olsa bakım veren veya çevresindeki çocuklara rol model olma ihtimali olan herkesin şapkasını önüne alıp düşünmesi ve sorumluluğu bölüşmesi gerekiyor” diyor.
Yeni medyayı bilinçli tüketebilen ebeveynler olmalıyız
Sezgin, hem çocukların hem de ebeveynlerin ekranla sağlıklı bir ilişki kurabilmesi için neler yapılması gerektiğini de şöyle açıklıyor: “Anda kalabilen, kendini kontrol edebilen, çocukla oyun vasıtasıyla iletişim kurabilen, hem ekranla kendi ilişkisine hem de çocuğuna sınır koyabilen; ebeveynler olabilmek için bu kasımızı sürekli olarak çalıştırmaya ve geliştirmeye ihtiyacımız var. Kendi yapamadığımız bir şeyi çocuktan beklemek mantıklı olmadığı gibi, kendimiz de yapamıyoruz diye çocuğa kontrolü tümüyle bırakıp ekrana bilinçsizce maruz bırakmak da bir o kadar tehlikeli.”