Kırk yılı aşkın süredir bölücü terör örgütü PKK ile mücadele eden Türkiye Cumhuriyeti, son yıllarda büyük bir aşama kaydetti. Ancak tüm dünyada terörizmle mücadele konusunda sosyal, siyasi ve hukuk konularını kapsayan bütüncül bir eylem planı gerekiyor. Gazeteci Zeynep Bayramoğlu Öztürk, doktora tezi olan “Radikalleşme ve Örgütten Ayrılmanın Karmaşık Doğasını Anlamak: PKK Terör Örgütü ve Diyarbakır Anneleri” isimli kitabında, bölücü terör örgütü ile mücadelede multidisipliner bakış açısıyla bir model ortaya koydu. Kriter Yayınları’ndan çıkan kitapla ilgili konuşan Bayramoğlu, tam da bu noktada Diyarbakır Anneleri’nin başarısının dikkat çektiğini söyledi.
70’li yıllarda Güneydoğu’da radikalleşen gençlerin süreciyle 2000’li yıllarda İstanbul gibi metropollerde radikalleşen gençlerin süreci nasıl farklılık gösteriyor?
Tüm terör örgütlerinde radikalleşme süreçleri benzerlik içeriyor. Ancak 70’li yıllar ile günümüzün iletişim kanalları nasıl farklılaştıysa terör örgütlerinin iletişim stratejileri ve metodolojisinde de ciddi değişimler yaşandı. Örneğin; genç bir kadına, sözde feodal sistem altında ezilen kadın kimliğine vurgu yapılarak, özgürleşmenin yolunun savaşmaktan geçtiğini söyleyen yapı, kırsalda yaşayan genç erkeğe ekonomik vaatlerde bulunuyor. Hedef kitleleri analiz edip, hedef kitlenin ihtiyaçlarına ve en önemlisi zaaflarına göre bir iletişim stratejisi belirliyorlar.
ÇOCUĞUN DUYGUSAL GELİŞİM KOÇU ANNEDİR
Beş yıl önce Diyarbakır’da başlatılan annelerin eylemi neye sebep oldu? Çocuğun radikalleşmesinde veya bundan kurtulmasında annenin nasıl bir etkisi var?
Anneler, toplumun kurucu unsurları olarak kabul edilir, çünkü aileyi oluşturan ve şekillendiren temel bir rol üstlenirler. Temelde anne; çocukların ilk eğitimcisidir ve toplumsal kültürün, geleneklerin ve değerlerin yeni nesillere aktarılmasında önemli bir köprü görevi görür. Kısaca ifade edersek anne, çocuğun duygusal gelişim koçudur. Bu çalışmada çok net gördüğüm şey şu, anne radikalleşme sürecini erken fark edip direnirse, çocuk istese de örgüte gidemiyor. Fark edemez ve çocuk giderse de geri getirebiliyor. Ailenin dönüştürücü gücü olan annenin, örgüt propagandasına rağmen çocuğunu istemesi, örgüt için, içinden çıkılmaz bir sorun haline geldi.
FETÖ’den de gördüğümüz “Çocukları aileden koparma” yaklaşımı, neye hizmet ediyor? Güçlü bir ailenin olduğu yerde çocuğa etki edemiyorlar mı?
Kesinlikle. Çünkü aile sizi topluma bağlayan bir köprü aynı zamanda. Biliyorsunuz FETÖ’nün de belki de ilk talebi, çocuklardan aileleri ile bağlarını koparmaları, çünkü sözde “hizmet” için bu gerek şart. Aslında amaç, kişileri kontrol mekaniz-malarından biri olan aileden uzaklaştırarak, suç ortağı haline getirmek.
Çocukları dönse de eyleme devam edenler var
Bu çalışmayı yaparken dikkatini çeken noktalardan bahsedebilir misin?
O acıyı çok net görebiliyorsunuz, ilk günkü gibi taze. Bunun yanı sıra bazı çocuklar ailesinden ve çevresinden destek görürken bazıları hiç görmemiş. Her ailenin farklı ve biricik hikâyesi var. Bazı anneler, çocukları geri döndükten sonra da eyleme katılmaya devam ediyor. Çocuğu örgüte giden aileleri bulup, evlerine gidip onlarla konuşuyorlar. Aileleri cesaret-lendiriyorlar.