Yalçın Topçu: Egemenlik sınırlarımızı hiç bir güç pazarlık konusu yapamaz

Yalçın Topçu, ”İstiklalin adı, Türk milletidir. Egemenlik sınırlarımızı hiç bir güç pazarlık konusu yapamaz, asla yaptırmayız” dedi.

Yalçın Topçu

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi tarafından düzenlenen “Doğu Akdeniz’deki Gelişmeler ve Türkiye” adlı konferansa katıldı. Programa Topçu’nun yanı sıra AK Parti Bingöl Milletvekili ve TBMM Savunma Komisyonu Üyesi Feyzi Berdibek, AK Parti Bolu Milletvekili Arzu Aydın, Bolu Valisi Ahmet Ümit, BAİBÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, akademisyenler, öğrenciler ve basın mensupları katıldı. BAİBÜ Kültür Merkezinde gerçekleştirilen program saygı duruşu ve istiklal marşının okunmasıyla başladı.

Programda konuşan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu, Türklerin efsanevi atası Oğuz Kağan’ın ‘daha deniz, daha ırmak. Güneş tuğ olsun, gök yüzü çadır’ sözlerini hatırlatarak ve KKTC kurucu Cumhurbaşkanı merhum Cumhurbaşkanının ölüm yıldönümü olduğunu belirterek rahmet ve şükranla andığını söyleyerek sözlerine başladı. Topçu, Kanuni Sultan Süleyman’ın Akdeniz'i Türk gölü haline getirip, toprağının hem mavisini hem de karasını ezan sesi ile buluşturup, hilallerin gölgesine aldığını, ancak 1. Dünya Savaşı sonrasında Türk'ün denizle olan irtibatını kesmek amacıyla önüne konulan haritayı ‘Selanikli Mustafa Kemal Atatürk’ün’ yırtıp attığını ifade ederek, bugün ise ‘Rizeli Recep Tayyip Erdoğan’ın’ Türkiye'yi denizlerden uzaklaştırmak isteyenlere "dur" dediğini ifade etti.

Doğu Akdeniz’deki çok zengin hidrokarbon yatakları ile doğalgaz rezervinin bazı ülkelerin iştahını kabarttığının altını çizen Yalçın Topçu, “Doğu Akdeniz’de ve buraya kıyısı olan bazı ülkelerde küresel güç paydaşlarının başrolde olduğu gelişmeleri yaşıyoruz. Doğu Akdeniz meselesi, neredeyse tüm dünya devletleri tarafından özelikle de küresel emperyalistler tarafından iştahla ve dikkatle takip ediliyor. Doğu Akdeniz’deki çok zengin hidrokarbon yatakları ile doğalgaz rezervi ile kıyısı olan bazı ülkelerin yeraltı kaynakları, sömürge ve derebeyi medeniyetinin günümüzdeki temsilcilerinin iştahını kabartmaktadır” dedi.

“Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını 15 Temmuz’dan sonra bir kez daha görmüş oldular”

Doğu Akdeniz’de ve kıyısı olan ülkelerin topraklarında emperyalist emelleri olanlar için tek engelin Türkiye olduğunu belirten Topçu, “Ülkemizi, kapımızın önünde olup bitenlerin dışında tutmak gibi zorbalığın, haksızlığın, hukuksuzluğun peşinde olan emperyalist güçler, Türkiye’nin ve siyasi liderliğinin sürdürdüğü aktif ve çok katmanlı dış politikasının yanı sıra, meşruiyetini uluslararası hukuktan alan diplomasisi ile birlikte sahadaki askeri gücü ile Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını 15 Temmuz’dan sonra bir kez daha görmüş oldular. Şimdi gelinen bu noktada görülmektedir ki, Doğu Akdeniz’de ve kıyısı olan ülkelerin topraklarında emperyal hesapları olanların bir tamamı için tek engel güç Türkiye. Türkiye’nin, Irak ve Suriye’de devam eden iç savaş, diğer yandan otuz beş yıldır yedi düvelin beslediği bölücü PKK-PYD-YPG-KCK ve DEAŞ, FETÖ gibi terör örgütleri ile yaptığı mücadelesi nedeniyle, enerjisinin tükendiğini, bu sebeple Doğu Akdeniz’deki menfaatlerini savunamaz durumda olacağı vehmine kapıldılar. 2018'in yaz aylarında Türkiye’ye yönelik döviz üzerinden başlatılan ekonomik operasyonlarda bu kuruntularını daha da güçlendirdi. Doğu Akdeniz’e 1.577 km kıyısı olan Türkiye’nin aleyhine haritalar çizip, Türkiye’nin hakkı olan ekonomik bölge sınırlarını kafalarına göre daraltıp kendi sınırlarını ise rüyalarında bile görmeleri mümkün olmayacak şekilde çizdiler” dedi.

“Kendi oyun planımızı geliştirmeye ve hayata geçirmeye mecburuz”

Yalçın Topçu, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın, ‘Doğu Akdeniz'de ülkemiz aleyhine oluşturulan bölgesel ittifakların ve güç mücadelesinin sonucu yakın geleceğimiz için hayati öneme sahiptir. Bu tablo karşısında elimiz bağlı duramayız. Kendi oyun planımızı geliştirmeye ve hayata geçirmeye mecburuz’ şeklindeki sözlerini hatırlatarak, “Sn. Erdoğan’ın sözleri, kararlı, haklı ve uluslararası hukuktan meşruiyetini alan duruşu ile yanlış hesap içinde olanlara başlarını ellerinin arasına alarak hesaplarını tekrar gözden geçirmeleri gerektiğini hatırlatmış oldu” şeklinde konuştu.

“Türkiye her daim ‘hak haklınındır’ inancıyla güçsüzde olsa haklının yanında yer almıştır”

Yalçın Topçu şöyle devam etti: “Tarihe bakıldığında görülecektir ki, Türkiye her daim ‘hak haklınındır’ inancıyla güçsüzde olsa haklının, mağdurun ve mazlumun yanında yer almıştır. Dünyanın merkezi olan Türkiye’nin dostu olanlar kazanırken, düşmanı olanlar her zaman kaybetmişlerdir. Türkiye’nin olduğu sahalarda katliam, vahşet ve jenosit olmamış, savaşlara bile bir ahlak ve hukuk hakim olmuş, Türkiye’nin yer aldığı masalarda ise herkes için hak, herkes için hukuk, herkes için barış ve adalet ile uluslararası hukukun meşruiyeti ve üstünlüğü geçerli olmuştur.

“Türkiye, ‘ne işimiz var Libya’da’ diyen cılız muhalefet anlayışına rağmen ordusu ile sahada diplomasisi ile de masada olmaya kararlıdır.”

“Türkiye yaptığı sınır ötesi operasyonlar için öncelikle bütün muhatapları ile uluslararası hukukun ve diplomasinin bütün gereklerini yerine getirdi. Şimdi ise BM tarafından meşruiyeti tanınan Libya Hükümeti’nin davetini kabul ederek asker göndermeyi meclisinden geçirdi. Türkiye devleti ve milleti ile birlikte ‘ne işimiz var Libya’da’ diyen cılız muhalefet anlayışına rağmen, istiklal ve istikbali için ordusu ile sahada diplomasisi ile de masada olmaya kararlıdır.”

“Egemenlik sınırlarımızı hiç bir güç pazarlık konusu yapamaz”

“Bizim gönül coğrafyamızda mezhebe, etnisiteye, kabile ve piyon terör örgütlerine devletçikler kurdurtma hevesinde olanların hevesleri kursaklarında kalacaktır. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yüz yıl önce dediği ‘geldikleri gibi giderler’ sözü, bu günler için de geçerlidir. O gün ‘ ya istiklal, ya ölüm’ diyen liderin yanında yedi düvele karşı duranların torunları bu günde, ’ya olacağız, ya öleceğiz’ diyen liderin yanında, onların her türden piyonlarına ve maşalarına karşı ölümüne durmaya kararlıdır. Türk milleti tarihin her devrinde egemen ve bağımsız olmuştur. İstiklalin adı, Türk milletidir. Egemenlik sınırlarımızı hiç bir güç pazarlık konusu yapamaz, asla yaptırmayız. Allah devletimizi, milletimizi korusun ve yüceltsin.”

BAİBÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Prof. Dr. Mehmet Dalar’ın moderatörlüğünde panel şeklinde devam eden program, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Prof. Dr. Muhittin Ataman ve Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Prof. Dr. Kemal İnat’ın konuşmalarıyla devam etti.

Panelde konuşan Prof. Dr. Muhittin Ataman, “Son dönemde uluslararası siyasetin en gerilimli bölgelerinden biri Doğu Akdeniz havzasıdır. Bu gerilimin son zamanlarda yaşanan iki temel nedeni var. Bunlardan biri bölgedeki doğalgaz arama, keşif ve pazarlama faaliyetleridir. İkincisi ise Libya krizidir. Bu iki konuda da devre dışı bırakılmaya çalışılan Türkiye attığı adımlarla bir kere dağa dengeleri değiştirmiştir. İlk ve uzun soluklu adımı, bir deniz gücü olma yönünde yaptığı yatırımlar gelmektedir. İkinci adım ise Libya ile imzaladığı antlaşmalardır. Deniz yetki alanları antlaşması ile Libya ile deniz komşusu olduğunu ilan etmiş ve Kıbrıs Rum tarafının ve Yunanistan’ın oldubittilerine ciddi bir darbe vurmuştur. Savunma ve güvenlik antlaşması ile de gayrimeşru aktör ve darbeci general Hafter ve destekçilerinin Trablus’u ele geçirme planlarını akamete uğratmıştır. Türkiye Doğu Akdeniz’de hem ikili ilişkiler düzeyinde hem de bölgesel ve küresel İlişkiler düzeyinde önemli hamleler gerçekleştirmektedir. Bölgedeki en caydırıcı güçlerden biri olduğunu göstermiştir” dedi.

Panelde konuşan Prof. Dr. Kemal İnat ise; “Libya ile imzalanan mutabakat ile birlikte Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının sınırlarını ilan eden Türkiye’nin bir yandan bu bölgelere sondaj gemileri ve onlara eşlik eden askeri gemiler göndermek suretiyle bir yandan da Libya’daki, anlaşma imzaladığı meşru hükümetin çağrısıyla bu ülkeye asker göndererek Doğu Akdeniz’deki haklarını gerektiğinde güç göstererek koruması gerekiyor. Bu yüzden Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Libya’da attığı adımlar hem uluslararası hukuka uygun hem de uluslararası politikanın gereklerine uygun adımlardır. Libya ile imzalanan protokoller ve bu ülkeye asker gönderilmesi söz konusu olmasaydı, Türkiye’nin Libya sorununun görüşüleceği masada yeri ve sözü olamazdı ve Doğu Akdeniz’deki haklarını koruması zorlaşırdı” dedi.