Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, ‘Türkiye’de Eğitimi Yeniden Düşünmek’ isimli bir kitap yayınladı. Bir bakanın görev yaptığı dönem içerisinde kitap yayınlaması alışılmış bir şey olmadığından radarımıza girdi. Kitabı inceleyip Bakan Bey’le röportaj talebinde bulunduk. Bizi kırmayıp sorularımızı cevaplandıran Bakan Özer, kaleme aldığı eğitimde son 20 yılın dönüşüm hikâyesini anlattı. Okullaşma oranlarının artmasından, meslek liselerinin gelişimine kadar birçok alana değinen Özer, son 20 yılın eğitimde başarı hikayesi olduğunu vurguladı. Kitabı yazma süreciyle ilgili de konuşan Özer, “Yazmak, aynı zamanda yapılanlar üzerinde yoğun düşünmeyi gerektiriyor” dedi.
Eğitim sistemimizin sorunları herkesin dilinde. Siz de kitabınızda Türkiye’de eğitimi yanlış yerden tartıştığımızı söylüyorsunuz. Doğru yerden nasıl tartışabiliriz?
Doğruyu bulmak istiyorsak işimiz kolay. Eğitimde öncelikli mesele eğitime erişimdir. Erişimi tüm ülkeye yaygınlaştırmadan eğitimle ilgili diğer konuları tartışmak pek makul değil. Gelişmiş ülkelerde bu oranlar temel ve ortaöğretimde yüzde 90’ların üzerinde. Bizde erişim ise 2000’li yıllara kadar sorun olarak devam ediyor. Dolayısıyla gelişmiş ülkelerin on yıllar önce çözdüğü sorunları biz ancak 2000’li yılların sonunda çözecek kararlılığı gösterdik. İşin doğrusu, 2000’li yıllara kadar erişimin sınırlı olması sorun da edilmiyor. Çünkü sorun edilse, başörtüsü yasağı ve katsayı uygulamaları gibi mühendislik projeleri uygulanmazdı.
EN ÖNEMLİ SERMAYEMİZ İNSAN
Eğitime erişim sorunu aşıldı mı?
İki boyutlu dönüşüm sağlandı. Birinci boyut, eğitimin önündeki tüm antidemokratik uygulamaların kaldırılması. İkinci boyut ise eğitime erişimin artırılması. Son 20 yılın dönüşüm hikâyesi bu. 2000’li yıllarda 5 yaş için okul öncesi eğitimde okullaşma oranı yüzde 11, ortaöğretim kademesinde ise yüzde 44’ler seviyesinde iken, bugün Türkiye’de eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranları ilk kez yüzde 90’ların üzerine çıkmış ve OECD ülkeler seviyesine ulaşmıştır. Bizim en önemli sermayemizin beşeri sermayemiz olduğu göz önüne alındığında bu dönem, bu sermayenin eğitim ile ilişkisinin en fazla kurulduğu dönem olmuştur.
YÜKSEKÖĞRETİMDE KIZLAR ERKEKLERİ GEÇTİ
Kız çocuklarının okullaşma sorununun da bu dönem çözüldüğünü ifade ediyorsunuz kitabınızda.
Elbette. Yıllardır bu ülkede aileler kız çocuklarını okullara göndermiyorlar şeklinde bir algı vardı. Oysa, gerekli imkân verildiğinde ve destek sağlandığında kız çocuklarının eğitime katılımlarının arttığını gördük. 2000’li yıllarda ortaöğretimde kız çocuklarının okullaşma oranı yüzde 39’du, şimdi yüzde 90’lar seviyesinde. Yükseköğretimde ise kız çocuklarının okullaşma oranı erkek çocuklarını geçti. Sadece okul yapılarak bu aşamaya gelinmedi, aynı zamanda eğitime erişimi teşvik eden çok sayıda sosyal politika 20 yıldan beri istikrarlı bir şekilde uygulanıyor. Kısaca, son 20 yıl eğitimde bir başarı hikâyesidir.
TÜRKİYE İLHAM VERMELİ
Eğitime erişim sorunu çözüldüğünde eğitimde tüm sorunlar çözülmüş oluyor mu?
Elbette tüm sorunlar çözülmüş olmuyor, ancak çok önemli kısmı çözülmüş oluyor. Bundan sonrası kaliteyi sürekli iyileştirmeye ve eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmeye odaklanmayı gerektiriyor. Ancak, bir konunun altını özellikle çizmekte yarar var; son 20 yılda eğitimde erişim çözülürken aynı zamanda kalite de sürekli iyileştirildi. PISA ve TIMSS gibi uluslararası öğrenci başarı araştırmaları da Türkiye’nin bu başarısını teyit ediyor. OECD Genel Sekreteri Mathias Cormann da Haziran ayında yaptığımız görüşmede Türkiye’nin eğitimdeki bu başarı hikâyesinin diğer ülkelere ilham vermesi gerektiğini vurguladı.
MESLEKİ EĞİTİM SORUNLARI GERİDE KALDI
Bakanlığınız dönemine mesleki eğitimle damga vuracağınız anlaşılıyor. Meslek liseleri ve mesleki eğitim merkezlerinden de bahsedebilir misiniz biraz?
Mesleki eğitim tüm ülkelerin üzerine titrediği çok önemli bir eğitim alanı. Meslek liselerinde yaptığımız en önemli dönüşüm, işverenleri mesleki eğitimin tüm süreçlerine dâhil etmek oldu. Meslek liseleri AR-GE merkezlerinde patent, faydalı model, marka ve tasarım tescillerine yönelik ürünler geliştiriyor, tescilini alıyor ve ticarileştiriyor. Meslek liselerinde yaptığımız bu iyileştirmeleri çıraklık eğitiminin verildiği mesleki eğitim merkezlerinde de hayata geçirdik. 2021 yılının sonunda yaptığımız düzenlemeden önce Türkiye’de tüm mesleki eğitim merkezlerinde 160 bin çırak, kalfa varken bu sayı 560 bine yükseldi. Yıl sonunda hedefimiz 1 milyon gencimizi mesleki eğitim merkezleriyle buluşturmak. Artık Türkiye’de mesleki eğitimle ilgili sorunlar geride kaldı, yeni başarı hikâyeleri yazılıyor.
Sahada olmak büyük avantaj
Yoğun çalışma programınızın arasında nasıl yazdınız bu kitabı?
Farklı kurumlardaki yöneticilik sürecimde alanımla ilgili yazılar ve makaleler yazmaya çalıştım. Alan yazınını sürekli takip etmenin yanında sahada olmak çok büyük bir avantaj. Yazmak, aynı zamanda yapılanlar üzerinde yoğun düşünmeyi gerektiriyor. Parçalarla bütün arasındaki ilişkileri berraklaştırıyor ve sistemik düşünmeyi güçlendiriyor. Dolayısıyla, yapılanlarla ilgili bir dil inşası açısından çok önemli görüyorum.