Mustafa Kutlu’dan yeni hikaye müjdesi

Türkiye’nin Birikimi Yeni Şafak gazetesi, bu birikimi gençlere aktarmak adına “30. Yıl Konuşmaları” serisi başlattı. Kurulduğu andan itibaren gazetemize emek veren yazarlarımız, çalışanlarla bir araya gelerek deneyimlerini paylaştı. Bu serinin ilk konuğu, kurulduğu günden itibaren gazetemizde yazmaya devam eden Mustafa Kutlu oldu. Yeni Şafak ekibiyle bir araya gelen diğer bir isim de gazetemizin ilk genel yayın yönetmeni, eski Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Nabi Avcı'ydı.

Mustafa Kutlu

Gazete çalışanlarıyla bir araya gelen Mustafa Kutlu, geçmişten örneklerle bugünü de harmanlayarak ufkumuzu genişletti, hoş bir seda bıraktı. Gazetenin editör, muhabir ve tasarımcılarından bir grup, Kutlu’yu dinlemek ve sorularını sormak üzere bir araya geldi. Çünkü Mustafa abinin 1994 yılında gazetenin ilk gününde yazdığı yazının bile bugüne söyleyeceği çok şey var.

KASABA HİKAYESİ YAZACAĞIM

Kutlu’nun yazmak isteyip de yazamadığı, içinde ukde kalan bir şey olup olmadığı sorusuna, yeniden hikayeye döneceği müjdesini vermesi, büyük bir sevinç gösterisiyle karşılık buldu. 50 senedir hikayeler yazarak söyleyeceklerini söylediğini ifade eden usta edebiyatçı, “Bunların yanında aldığım bir fikriyat meselesi vardı, yararlı olacağını düşündüğüm için üç tane de fikir kitabı yazdım. Biraz ütopik, biraz Türkiye’nin geleceğiyle ilgili. Şimdi Allah sağlık verirse yine hikaye yazacağım. Bu fikir kitaplarını aradan çıkarmak için yazmayı bırakmıştım. Benim gibi yazma alışkanlığı olanların durması kolay değil. Yine bir kasaba hikayesi yazacağım” dedi.

DEVLET SİNEMAYA SANSÜRLE GİRDİ

Mustafa Kutlu’nun sinemacılık tarafı olduğu herkesin malumu. Metin Erksan ve Halit Refiğ gibi ustalarla çalışmış bir yazar. Sinema ve dizilerle ilgilenmeyi hiç bırakmayan Kutlu, laik seküler çatışmalı dizilerle ilgili soruya şöyle cevap verdi: “Film çekmek çok pahalı bir iş, satmazsa batarsınız. Yapımcılar da ‘Ben nereden iş çıkarırım’ diye bakıyor. Bu işler yasaklamayla olmaz. Senin de o iş yapan şirketlerin gücünde birkaç şirketin olacak ve onlara meydan okuyacaksın. Ama bu işin temeli bu işe para yatırmak. Bunu yapmıyorsanız, şikayet de etmeyin. Devletin finanse ettiği bir sürü şey vardır ama ‘devlet sineması’ yoktur. Sinemaya devlet sadece sansürle girmiştir. Metin Erksan, ilk filmi olan Aşık Veysel’in hayatını çekerken, buğday başaklarını bir karış gösterdiği için o sahneler filmden çıkartılmıştı.”

HİKAYELERİM FİLM YAPILSIN İSTERİM

Kutlu’nun hikayelerinin dizi ve film senaryolarına dönüştürülmeye çok müsait olduğu hep konuşulur. Bu hikayelerin film yapılmasını isteyip istemediğini sorduğumuzda, “Keşke öyle bir şey olsa, ben de isterim. Osman Sınav, Uzun Hikaye’yi filme çekti, çok da güzel oldu. Hastalanmasaydı Rüzgarlı Pazar’ı da çekecekti. O da harika bir film olur.” diyerek hikayelerini yapımcıların dikkatine sundu.

HİKAYECİNİN TEKLİFİ

Günümüz teknik aletlerine uzak durmasıyla bilinen Kutlu, cep telefonu bile kullanmıyor. Fakat yine de gençlerle iletişiminde bir kopukluk olmadığı, her yaştan okuyucusu olduğu biliniyor. Bunun sırrı sorulduğunda, “Sizleri benim bulunduğum vadiye davet etmek istemem” diye cevap veriyor. Kendini Aş Haddini Aşma kitabında insanlığa bir kurtuluş tavsiye ettiğini dile getiren Kutlu, şunları söyledi: “Sade hayat tarım toplumuna ait bir şeydir. Sanayi toplumunda sade hayat olması mümkün değil. Bu bir ütopyadır. Mustafa Özel, ‘Mustafa abi ümmidir, iyi ki ümmidir, bizim gibi kirlenmemiştir’ der. Ben orada kendi kendime kalmak istiyorum. Oradan el değmemiş sahneler, duygular, düşünceler, güzellikler sizlere söyleyebilirim. Yazılarımda bunlar var.”

KÜLTÜRE BİR SELÇUK BAYRAKTAR LAZIM

Gençlerin kültür ve sanata bakışını da yorumlayan Kutlu, çok yüzeysel gittiklerini, temel şeylere inip oralardan beslenmeleri gerektiğini dile getirdi: “İlmihal bilgisini edinmeden din hakkında konuşulmaz. Kısa film yarışmaları yapılıyor mesela, bizim kuşağımızda olmayan şeyler bunlar. Tamam yapılsın ama paranız varsa bu arkadaşların içerisinden üç kişiyi yurt dışına gönderin, sinema tahsil edip gelsinler, uzun metraj film çeksinler. İş yapacak yönetmenimiz, oyuncumuz, senaristimiz olur. Bütün bunları da genç nesiller yapacak. Genç nesillerin kültürel alanda bir Selçuk Bayraktar’a ihtiyaçları var.”

Enformatik cehaletten zır cehalete

Nabi Avcı

Yeni Şafak’ın ilk yayın yönetmen-lerinden, eski Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Nabi Avcı, 30. yıl konuşmalarına konuk oldu. Basın hayatından bürokrasiye birçok konuyu ele alan Avcı’ya gazetemiz çalışanları merak ettikleri soruları da sordu. Eskilerin hatırlanıp aranılmasına pek alışık olmadığını söyleyen Bakan Avcı, gazete yönetimine bunun için ayrıca tebrik ve teşekkürlerini iletti. Avcı, 30 yıl boyunca dünyada, Türkiye’de ve gazetemiz Yeni Şafak’ta pek çok değişime şahit olduğunu belirtirken, bu değişimin iyiye ve kötüye giden eğilimlerini etraflıca ele aldı. Artık gazetelerin olan biteni haber diliyle vermek yerine, yorum ve kanaatleriyle ortaya koyduğunu ve olması gerekenin de bu olduğunu ifade eden Avcı’nın, eskinin gazeteciliğine özlem duyduğu, belki de gazeteciliği özlediği bizde bıraktığı izlenimlerden biri oldu.

GAZETELERİN İŞLEVİ DEĞİŞTİ

İnternet gazeteciliğiyle başlayan, sosyal medya gazeteciliğiyle ayyuka çıkan basılı gazetelerin artık şekil değiştirmesi gerektiği konusu, son yılların bitmek bilmeyen gündemlerinden. Nabi Hoca da basılı kültür döneminin uzatmaları oynadığını dile getirerek, “Gazetenin artık haber verme fonksiyonu değil, kanaat belirtme, yorum yapma, arka plan bilgisi verme, değerlendirme fonksiyonu var. Bunlarla bir süre daha idare edebiliriz” dedi.

DALDAN DÜŞERKEN GÖRDÜM

Henüz internetin, sosyal medyanın hayatımıza girmediği dönemde “Enformatik Cehalet” kitabını yazan Avcı’ya, günümüz dezenformasyon savaşında bunun devamını yazıp yazmayacağı da soruldu. 1990 yılında yayınladığı kitapta “Uydu yayıncılık başlayınca neler olacağını göreceksiniz” tarzında bir uyarıda bulunduğunu ifade eden Avcı, “Bundan sonra yazılırsa Enformatik Zır Cehalet yazılır. Mustafa Kutlu abi de bir gün beni arayıp, ‘Sen bu işi söylemişsin yıllar önce, şimdi bunun çözümünü de yaz’ dedi. Tamam ben medyanın geldiği yeri, hangi dalı kesmekte olduğunu, daldan düşeceğini gördüm, ama şimdi sen bana medya nereye gidecek bu işin sonu nereye varacak, sorusunu soruyorsun, onu ben de bilmiyorum demiştim” dedi.

İKİ DÖNEM 'YENİ ŞAFAK'LI

İlk yayın yönetmenlerinden birini bulmuşken, gazetenin kurulduğu dönemleri konuşmamak olmaz. Yeni Şafak’ta iki dönem bulunduğunu, ilk dönemin 4 ay kadar sürdüğünü ifade eden Bakan Avcı, “Kısa dönem askerlik yapanlar gibi biz de bu dönemi anlata anlata bitiremiyoruz. Mahmut ve Ahmet Kış kardeşler gazeteyi devraldıklarında birlikte çalışma teklifinde bulunmuşlardı. O zamanlar Kanal 7 de yeni kuruluyordu, orada da yayın danışmanıydım, bir de üniversite vardı. 6 ay veya bir sene gazeteyi biçimlendirdikten sonra yayın yönetmeni olarak değil de köşe yazarı olarak devam etmek üzerine anlaştık. Gazetenin belli bir tiraj alması lazımdı. Dağıtımı sıkıntılı, nerede ne satıyor bilmiyoruz. Gerçek talep noktalarını çıkartmak için en az 50 bin basıp, her yere dağıtıp nerede satıyor, nerede satmıyor görmemiz gerekiyordu. Ekonomi elvermedi, ben de müsaade istedim. İkinci dönem ise askerlik görevi gibiydi. 28 Şubat döneminde haftada veya iki günde bir arka sayfada köşe yazdım. O dönem çok zor bir dönemdi. Daha fazla hasara yol açmadan atlatılmasında Yeni Şafak’ın çok büyük rolü oldu” diyerek gazetemizle ilişkisini özetledi.

Anıları kayda alacak

Anılarını yazmayı değil de konuşarak kayıt altına almayı düşündüğünü söyleyen Avcı, daha sonra bunlar deşifre edilerek kitap olacağı müjdesini verdi. Hayatındaki dönemleri de üniversite, basın, bürokrasi ve siyaset olarak bölümlere ayırabileceğini ima eden Avcı, 1974 yılından itibaren bürokrasinin çeşitli kademelerinde bulunduğunu aktardı.