Toplantıya Yeditepe Üniversitesi Kurucu ve Onursal Başkanı Bedrettin Dalan, Rektör Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, Tarih Bölümü Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Furkan Kaya, Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Deniz Tansi gibi birçok akademisyen, yönetici ve öğrenci katıldı.
Toplantıda konuşan Bedrettin Dalan, “Savaşın da kuralları var ama hiçbir kural tanımıyorlar. Ölenlerin büyük çoğunluğu bebekler, masum insanlar. Size bebeklerden ne zarar gelecek? Hedef gözetmeden toplu katliam yapıyorlar. Bırakın Müslüman ve Türk olmayı, dünyanın neresinde olursanız olun insanın kalbi dayanmaz. Ne yazık ki hala katliam devam ediyor. Bunu üniversitemiz kabul etmez, kabul etmek de mümkün değildir. Şunu da belirtmeliyim, her toplumun içinde iyisi de kötüsü de var. Dünyanın her yerinde bu katliama karşı çıkan pek çok Yahudi de var” dedi.
“Türk İnsanı Vicdanlıdır”
Bedrettin Dalan, “İnsanlık bizden ders almak zorunda. Türk insanı vicdanlıdır. Tarih boyunca toplu katliam yapmamıştır. Savaşta bile insanlığını göstermiş, hiçbir düşmanını arkadan vurmamıştır. Bunlar gökten ölüm yağdırıyor. Ben milletimle iftihar ediyorum. Allah milletimizin birliğini beraberliğini bozmasın. Kurumumuz içindeki birlik ve beraberlik de bozulmasın. Burası sağlam bir Türk üniversitesidir” diye konuştu.
Gazzeli Mustafa, Sesini Duyurmak için Mektup Yazdı: Savaş Ruhlarımızı Parçalıyor, Hayallerimizi Yok Ediyor
Konuşmasına, Gazze’de hayatta kalmaya çalışan Mustafa’nın kendisine gönderdiği mektubu okuyarak başlayan Doç. Dr. İlkim Büke Okyar, “Mustafa, mektubunu sesini duyurmam için öğrencilerime okumamı istemişti. Gazze’nin kuzeyinde ayakta kalmış 4-5 binadan birinde yaşıyor. Şehri çeşitli sebeplerle terk edememiş, diğer Filistinlilerle hayatta kalma mücadelesi veriyor. Mustafa kendini şanslı görüyor, çünkü çekirdek ailesi hala hayatta. Ama annesi ve babası ile aynı binada yaşamıyor. Mahalleler arasında İsrail ordusunun kontrolleri nedeniyle de birbirlerini göremiyorlar. Nadiren telefonla haberleşiyorlar” ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Okyar’ın okuduğu mektupta Mustafa, şu ifadeler yer vermişti:
“Merhaba dünya, size Gazze’nin kalbinden yazıyorum. 8 aydan fazla süren acının içinden deneyimlerimi paylaşmayı umuyorum. Benim adım Mustafa, 23 yaşındayım. Bugün size kalbimde ağır bir acı ve üzüntüyle yazıyorum. Savaşın Gazze’yi yuttuğu yerde ailemin ve benim karşılaştığım acıları paylaşabilmek için yazıyorum. Savaşın ve bombaların başlangıcından bu yana sürekli bir korku ve endişe içindeydik. Evimiz savaş uçaklarıyla acımasızca bombalandıktan sonra her şey daha da kötüleşti. Alelacele kaçmak ve kendimize sığınacak bir yer bulmak zorunda kaldık. Bombalamayı takip eden anlar panik ve dehşet doluydu. Ne yapacağımızı ve nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Kendimizi, kelimelerin yetersiz kaldığı savaşın, hayatımızda bıraktığı yıkım ve kaybın boyutunu anlatmakta zorlandığımız bir durumda bulduk. Sadece evimizi değil, aynı zamanda güvenlik ve istikrar hissimizi de kaybettik. Hayallerimiz kül oldu. Geride, sahip olduğumuz her şeyi bıraktık. Şimdi boş ve enkaz halindeki sokaklar tek evimiz. Gazze’de hayatın her günü, umutsuzluk ve hayal kırıklığı etrafında acıyla resmedilen bir tuval gibi. Savaş ruhlarımızı parçalıyor ve hayallerimizi yok ediyor. Ancak geriye kalan tek şey dayanıklılık. Yüksek fiyatlar, yetersiz kaynaklar, ailemin yiyecek ve ilaç sıkıntısı içinde ezilmesine sebep oluyor. Bir öğün yemek bile ufukta ulaşılmaz bir rüya gibi görülüyor. Su ve elektrik olmaması yaşadığımız zorlukların seviyesini artırıyor. Uzun geceler karanlık gölgelerle üzerimize çöküyor. Acı dolu bir dünyada yaşıyor, hayatta kalmaya çalışıyoruz. Gazze’de özgürlüğümüzü ve bağımsızlığımızı kaybettik. Refah üzerinden çıkış zaten pahalıyken şimdi daha da yüksek ücret uygulanması durumu daha da zorlaştırdı. Kişi başı 5 bin dolara ulaşan çıkış ücretini ödemek imkânsız. Bu koşullar bizi geleceğimiz hakkında belirsizlik içinde yaşamaya zorluyor. Ancak bölgemize barış ve istikrarın geri geleceği ve böylece özgürlüğümüzü geri kazanabileceğimiz umuduyla yaşıyoruz. Bunlar benim hayattaki son sözlerim olabilir. Öyleyse dualarınızda beni unutmayın, iyi anılarla hatırlayın. Herkes için barış ve adaletin hüküm süreceği Gazze ve başka yerlerde de insanların güven içinde onurla yaşayacağı günü umut ediyorum”
“Kendimi ‘Daha Kötü Olamaz’ Diye Düşünürken Buluyorum”
Sesi titreyerek konuşan Doç. Dr. Okyar, “8 ayı geçen savaştan sonra, beni neyin beklediğini bilmiyorum. Dünyanın en mutsuz yeri haline gelen yerde yaşam ve ölümün bir anlık görüntüsü, vücudu yanıklarla kaplı bebekler, uzuvları olması yerde kanlı bandajları olan çocuklar, annelerin kefenleri üzerinden bebeklerinin yüzlerini öpmesi gibi, bu merhametsiz savaşın görüntülerine bakarken, kendimi ‘daha kötü olamaz’ diye düşünürken buluyorum. Sonra her şey çok daha kötü oluyor. İnsanlık çıtası yeni bir dip seviyeye düşmeye devam ediyor. Gerçek şu, çatışmanın bir tarafı kendini anlatma hakkından mahrum kaldığında, eksik bir anlatımla kalıyoruz. Savaşın 7 Ekim’de başladığı söyleniyor, hem hayır hem de evet. 7 Ekim’deki saldırı, destanın yeni ve yıkıcı bir bölümünü açtı ama, bir grup için… Ancak daha büyük hikâye, çoğunuzun hayatından daha uzun süredir devam ediyor” ifadelerini kullandı.
“Acilen Ateşkes Yapılması ve Bu Yıkımın Durdurulması Lazım”
Doç. Dr. Okyar, “Gazze halkı hiç bu kadar bağlantılı aynı zamanda da izole olmamıştı. Gıda, su, ilaç, yakıt gibi insan yaşamını sürdürmek için gerekli olan her şeyden mahrum bırakılmış durumdalar. Filistinliler uzun zamandır hikâyelerini dünyaya anlatmayı, seslerinin duyulmasını hayal etti. Bugün seslerini yüksek ve net bir şekilde duyuruyorlar ama ne pahasına? Kitle desteği toplamak için kitle ölümleri mi gerekiyor? Eğer adaletsizlik devam ediyorsa milyonlarca insanın haksızlığa uğradığını düşünmesi neye yarar? Acil ateşkes yapılması ve yıkımın durdurulması lazım, yerinden edinmeler sona ermelidir” dedi.
“Birlikte Var Olmak Mümkün”
Umudun olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Okyar, “Bu savaş şu anda sona ermelidir. Mesajımız bu olmalıdır. İnsani yardımlara yapılan engellemeler sona ermelidir. Her iki taraftaki rehineler evlerine dönmelidir. Ama bu sadece başlangıçtır. Filistinliler, çoğumuzun doğal kabul ettiği şeyleri istiyor. Kendi kaderini tayin hakkı, kendi hayatlarını güvenli ve onurlu şekilde yönetme yetkisi, her şeyden önemlisi özgürlük. Bunlar İsrail ile barış içinde yan yana yaşayan egemen bir Filistin devletinin kurulmasıyla mümkündür” diye konuştu.
“Doğru Olanı Savunmadığımızda, Yanlış Olan Her Şeyi Onaylamış Oluruz.”
Okyar, “Filistin dayanışması gelip geçici bir trend haline gelmemelidir. Değişim mümkündür, bunu yapabiliriz. Adaletsizlik tersine çevrilebilir. Köleliğin olmadığı, duvarların yıkıldığı bir gerçeklik mümkün. Bunun olabileceğini uzun zamandır yaptığım saha çalışmalarında görüyorum. Birlikte var olmak mümkün” dedi.