Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Facebook, Twitter ve Instagram'dan yapılan canlı yayında Ersin Çelik'in sorularını yanıtladı.
İbrahim Karagül'ün Ersin Çelik'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:DÜN ABD'YE MEYDAN OKUNDUErsin Çelik:Dün tarihi bir toplantı yapıldı İstanbul'da ve İslam Konferansı Örgütü Türkiye'nin çağrısı ile bir araya geldi. ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan etmesine karşı, çok önemli ve bundan sonra tarihte bir yeri olacak karara imza atıldı. İslam ülkeleri de Kudüs'ü Filistin'in başkenti ilan etti. Artık biz bundan sonrasını konuşacağız. Siz ne düşünüyorsunuz İbrahim Bey?İbrahim Karagül: Ciddi bir zirveydi bence. Daha önceki İslam İşbirliği Teşkilatı zirveleri genelde çok vaatler, kınama ve büyük sözlerle doludur ama caydırıcı özelliği yoktu. Hatta alay ederlerdi, 'İKÖ sadece kınar' diye.
Burada Türkiye’nin çağrısıyla bir karar alındı. Doğu Kudüs Filistin’in başkenti ilan edildi. Burada sadece tartışmamız gereken mesele Kudüs değil. Amerika 'Kudüs İsrail’in başkenti' dedi, biz de 'hayır öyle değil, Kudüs aslında Filistin’in başkentidir, sen tek bir ülke olarak İsrail’le böyle bir karar alabilirsin ama biz de 57 ülke böyle bir karar alıyoruz. Dolayısıyla 57 ülke Filistin’in başkenti olarak Kudüs’ü kabul ediyor' diye bir meydan okumaya giriştik.
TARİHİNDEKİ EN CİDDİ KARARLARDAN BİRİBazı ülkeler alt seviyede temsilci gönderdi, onu ayrıca tartışacağız. Bence İslam Konferansı Teşkilatı’nın tarihindeki en ciddi kararlardan bir tanesiydi bu. En cesur kararlardan bir tanesiydi. Bu kararla ben bütün katılımcı ülkeleri kutluyorum. Daha önceki kararların aksine, çok sert bir konjonktürde yaşıyoruz. Coğrafyada birçok ülke, birçok lider tehdit altında aslında. Çok ciddi anlamda baskı altında. Ülkeler parçalanıyor, iç savaşlara sürükleniyor. Ve bu haldeyken Müslüman ülkelerin, özellikle zayıf Müslüman ülkelerin böyle bir zirvede bir araya gelip dünyanın en büyük gücü Amerika’ya meydan okuması bence takdire şayan ve alkışlanacak bir şeydir. Bu eylem, kararlılık ve bu pozisyon alış aslında takdir edilecek bir şeydir. Burada tabii Türkiye inisiyatifi belirleyici. Türkiye böyle bir girişimde bulunmasaydı böyle bir zirve olmayacak, böyle bir karar da alınmayacaktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ta başından beri Kudüs konusundaki hassasiyeti, özellikle Trump’ın bu kararı açıklamasından sonra doğrudan ABD Başkanı’nı hedef alan çok sert ifadeleri, İsrail’e yönelik çok sert ifadeleri, 'işgal devletidir, terör devletidir' diye ve ‘diplomatik ilişkileri keseriz gibi’ tehditkar ve cesur cümleleri sadece Türkiye değil uluslararası kamuoyunda ciddi anlamda yankılandı. Bu ses, bu meydan okuma nereden kaynaklanıyor sorularının sorulmasına yol açtı. Ama burada başka bir şey daha oldu. Türkiye’de kimse onun üzerinde durmuyor, ben özellikle onun üzerinde durmak istiyorum.
MESELE KUDÜS OLMAKTAN ÇIKTITürkiye, dünyanın en büyük gücü olan Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı yeni bir denklem, yeni bir güç merkezi olarak öne çıktı. 'Ben dünyanın süper gücü bir karar alırsa, bunun karşısında direnirim. Bunun karşısında dururum, yanımda da bir sürü ülkeyi beraberimde taşırım' demektir. Mesele Kudüs meselesi olmaktan böylece çıktı. Mesele Türkiye-İsrail meselesi olmaktan da çıktı. Mesele Türkiye ile Amerika arası hesaplaşmaya döndü. TÜRKİYE SİYASİ TARİHİNİN EN BÜYÜK MÜCADELESİ
Türkiye ile Amerika arasında bu hesaplaşma uzun süredir örtülü bir şekilde yaşanıyor. Suriye’de yaşandı, Irak’ta yaşandı. PKK meselesinde yaşandı. 15 Temmuz açıkça bir savaştı, orada yaşandı. 17-25 Aralık’ta yaşandı. Rıza Zarraf davasında yaşanıyor. Güvenlik ve istihbarat anlamında iki ülke arasında ciddi bir mücadele var zaten. Türkiye siyasi tarihinin en büyük mücadelesidir bu. Amerika ile aynı eksende olan bir ülke, kuruluşundan beri ilk defa özellikle 2. Dünya Savaşından bu yana Amerika’ya karşı açıkça cephe alıyor. Daha doğrusu Amerika bu ülkeyle doğrudan savaşıyor. Ve Türkiye doğrudan açık bir mücadele, direniş yürütüyor. Ve bu direnişi yürütürken coğrafyadaki ülkelerle de yakınlaşıyor ve o ülkeleri de yanına çağırıyor. Şu ana kadar çok etkili oldu bu ve Türk-Amerikan mücadelesi Kudüs üzerinden devam ediyor.
BU SAVAŞI ABD BAŞLATTIKudüs semboldür. Kudüs İslam’ın sembollerinden bir tanesidir. Mahrem merkezlerinden bir tanesidir. Mekke gibi Medine gibi, Kudüs ilk kıble ve İslam’ın ana sistemini belirleyen merkezlerden bir tanesidir. Müslümanların zihinlerini formatlayan merkezlerden bir tanesidir. Kur’an, hadis, peygamber, Mekke, Medine, Kudüs… Bunlar bizim sembollerimiz, olmazsa olmazlarımız. Savaş bunun üzerinden gidiyor. Eğer bunlar olmasaydı doğrudan Türkiye ile Amerika arasında ikili bir şey olmasaydı bu kadar yankılanmayabilirdi. Ama bu savaşı onlar başlattı. Hatırlarsınız Irak işgali sırasında dini ritüeller gibi işkence ediyorlardı. Bunun da dini terminolojisini de oluşturmuşlardı. Batı’nın, özellikle Amerika ve İsrail’in saldırıları aslında bir din ve medeniyet savaşıdır. Doğrudan İslam medeniyeti ve İslam toplumuna karşı açılmış bir savaştır.
MÜSLÜMAN DÜNYAYI TARİH DIŞINA İTMEYE ÇALIŞIYORLAR Biz bunu Haçlı Savaşı olarak pek ala nitelendirebiliriz. Müslüman dünyayı tarih dışına itmeyi hedef alıyor ve savaşın argümanları tamamen dini terminolojilerle besletilerek yürütülüyor. Mezopotamya’ya yerleşiyor mesela. İslam’ın ve coğrafyanın kalbine yerleşiyor. Şimdi de İslam’ın ana merkezlerinden biri olan Kudüs’ü işgali meşrulaştırmaya çalışıyor. Bunu yaparken de Müslüman dünyaya meydan okurcasına bunu yapıyor. Yarın öbür gün İslam’ın diğer kutsallarına da saldıracaklar. Kesinlikle Mekke ve Medine’ye de… Onların kafasında Mekke ve Medine için de bir hesap var.
DOĞRUDAN İSLAM'IN KALBİNİ HEDEF ALIYORLARSiyasi kuşatma önceden yapıldı, şimdi askeri müdahale yapılıyor. Askeri müdahale daha önce Irak, Suriye, Afganistan gibi ülkelerle sınırlıydı. Şimdi coğrafyanın tamamına yönelik örtülü değil açık müdahaleler var. Bu sefer ilk defa doğrudan İslam’ın kalbini, merkezini hedef alıyorlar. Bunun ikinci adımı Mekke ve Medine’dir. Onunla ilgili kafalarında bir ajanda vardır ve o ajandayı çok yakında açığa çıkaracaklardır. Çok büyük bir infiale sebep olacaklar ve bu çok büyük bir reaksiyona dönüşecek. Bunları tespit etmemiz lazım. Türkiye, bu hassasiyetlere sahip çıkan bir ülke. Bu hassasiyetlere sahip çıkmak aslında jeopolitik bir güç mücadelesidir. Coğrafyanın bir siyasi mücadelesidir, bir tarih mücadelesidir ve bir medeniyet mücadelesidir. Şimdi coğrafya çöküyor. Arap ülkeleri çöküyor. Bir varlık oluşturamıyorlar. Bir söylem, yükseliş dalgası oluşturamıyorlar. Bir Arap baharı vardı, onu da tersine çevirdiler. Onu yönettiler zaten. Biz yönetemedik, onlar yönettiler. Ve Arap baharını, İslam’ın aleyhine bir duruma sokabildiler. Bölgeye istikrarsızlık geldi.
MÜSLÜMAN ÜLKELER DİRENÇ ATLASI OLUŞTURUYORBiz buradan bir güç devşirmeye çalışıyoruz. Coğrafyanın Müslüman ülkeleri, güçlü ülkeleri bir direnç atlası oluşturmaya çalışıyor. Biz kesinlikle coğrafya içi çatışmaları dikkate almamamız, onlara yoğunlaşmamamız lazım. Varsa bu çatışmalar, hızlı bir şekilde kapatmamız lazım. Ve bütün ülkeler olabildiğince, kaç ülke bir araya gelebiliyorsa birbirine silah desteğine, savunmaya, ekonomiye, siyasi söylemlere kadar bir yakınlaşma ihdas etmeleri lazım.
ERSİN ÇELİK:Dünkü bu ortak karardan sonra böyle bir ortamın oluşabileceği de konuşulmaya başlandı.
İBRAHİM KARAGÜL: Kuzey Irak’ta bir referandum yapılmaya çalışılıyordu. Üç ülke müdahale etti. Suriye’de bir savaş yaşanıyordu. Üç ülke müdahale etti. Türkiye, Rusya ve İran müdahale etti. Bu iki müdahaleden de sonuç alındı. Bölge ülkeleri kendilerinin ortak bir müdahale ettikleri zaman sonuç alabildiklerini gördüler. Bundan sonra bu trend devam eder. Bu bir cesaret ve özgüven verdi. 'Biz bir araya geldiğimiz zaman coğrafyadaki bir sorunu çözebiliyoruz.' Dışarıdan gelen bir müdahaleyi engelleyebiliyoruz. Bir dayanışma hattı kurabiliyoruz. Dolayısıyla ülkeler arası kavgaların üstünde düşündüğümüz zaman coğrafyanın tamamına yönelen bu yeni harita taslaklarına karşı biz bir tavır ortaya koyabiliyoruz şeklinde bir kanaat oluştu. Dünkü zirvede bu kanaatin etkisi var. Bölge ülkelerinin hiç o kadar da güçsüz olmadığı ortaya çıktı. Suriye ve Irak’tan Amerika’yı barınamaz hale getirdiğiniz zaman, bu ülkelerden çektiğiniz zaman o iki ülkede sorun kalmaz. Kesinlikle sorun kalmaz. Ve Türkiye de tehdit hissetmemeye başlar. İran’a yönelik tehdit azalır. Coğrafyayı yabancı unsurlardan yavaş yavaş temizlemek lazım. Ne kadar temizliyorsak, o kadar istikrarımızı sağlayacağız demektir. Yavaş yavaş devlet aklını şekillendirmeye başladık. ERDOĞAN'IN CESUR ÇIKIŞININ ETKİSİ VARDIDünkü zirvede, bence Cumhurbaşkanının yoğun bir mücadelesi vardı. O cesur çıkışa etkisi oldu. Bundan sonra bütün ülkelerin bir araya gelip benzer kararlar almasını beklememek lazım. O bir hayalcilik olur. Bence Türkiye gibi, İran gibi, Pakistan, Endonezya, Malezya gibi, Kuzey Afrika’dan bazı ülkeler gibi, Müslüman coğrafyadaki daha güçlü ülkelerle dar ölçekli bir ittifak oluşturulabilir. 7-10 arası ülke. En azından 5 ülke bir araya gelip ittifak oluşturabilir. Ve bu bile caydırıcı etkiye yol açacaktır. Dünkü zirveden sonra bunun oluşabileceği yönünde de kanaat oluştu. Muhtemelen bundan sonra artık platform olarak İİT değil de, daha dar ölçekli, daha güçlü ülkelerin arasındaki yakınlaşmayı göreceğiz. Ben Pakistan-Türkiye hattında böyle bir yapının olabileceğini düşünüyorum. Bu tek bir çözüm olarak görünüyor şu anda. İİT, merkezi Cidde’de ve hareket alanı çok kısıtlı vaziyette. SUUD VE BEA ZİRVEYİ SABOTE ETTİ Dün Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve o eksendeki bazı ülkelerin zirveyi sabote ettiğini gördük. Tam zirve esnasında onlar Riyad’da toplandılar ve başka bir hesap yapıyorlardı. Kudüs meselesinde biz sadece Amerika ve İsrail’e kızmayacağız. Bizim kızmamız gereken böyle ülkeler var. Suudi Arabistan’ın yeni veliahtı Muhammed bin Selman, BAE veliahtı Muhammed bin Zahit’in kontrolünde bir adamdır. Tamamen onun tarafından kontrol ediliyor. Muhammed bin Zahit de İsrail istihbaratı ve Amerikan istihbaratının kontrolünde bir kişidir. ABD ve İsrail bu iki kişi üzerinden Ortadoğu’da yeni bir cephe oluşturdular. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan cephesi. Mısır’ı biraz yanlarına çekmeye çalışıyorlar. Ürdün’e ciddi bir baskı uyguluyorlar. Ekonomik şantajlar yapıyorlar. Filistin’e büyük bir baskı yapıyorlar.
ARAP-İSRAİL İTTİFAKI KURULUYOR
Amerika bunlara dedi ki: Sizi İran vuracak, biz sizi savunacağız. Dolasıyla siz böyle bir cephe oluşturun. Bunlar bunu dünyaya ılımlı İslam olarak pazarladılar. Ama bu bir güvenlik projesidir. Tamamen bir Arap-İsrail ittifakı kuruluyor şu anda. Şimdi aralarında gizli bir anlaşma var. Ve bunun ilk mağduru Kudüs. Kudüs’ün bu hale gelmesinde ABD Başkanı Trump’ın İsrail’le birlikte, onun konuşma metnini neredeyse Netanyahu yazdı, Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesinin arkasında Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan da var. Onlarla istişare edilecek yapıldı. Onlar aralarında gizli bir anlaşma yaptılar ve bu gizli anlaşmanın diğer maddelerini bilmiyoruz ama çok yakın bir zamanda patlayacak o vaatler. Kudüs’ü sattılar. İsrail’e dediler ki, Filistin de Kudüs de senindir, bizi İran’a karşı koru. Amerika’ya da öyle dediler. Biz o konuda artık hak iddia etmeyeceğiz, siz bizi İran’a karşı koruyun. Onlara öyle bir İran korkusu aşıdılar ki, İran da buna yanlış hareketleriyle destek verdi aslında, Araplarda bir İran paranoyası oluşturdular. Şimdi bu paranoyayı acımasızca kullanıyorlar. Onların en değerli şeylerini satın alıyorlar.SUUDİ ARABİSTAN'I İMHA EDECEKLER İran’a karşı Arapları savunmayacaklar. Bu Araplara kurulan bir tuzaktır. Bu tuzağı Birleşik Arap Emirlikleri biliyor. Suudi Arabistan’a kuruldu bu tuzak şu anda. Suudi Arabistan’ı imha edecekler. 'Sizi İran’a karşı koruyacağız' diyenlerin niyeti aslında Suudi Arabistan’ı parçalamak. Bu genç prensler bunun farkında değil. Ya ihanet ediyorlar ya farkında değiller. Ama Kudüs konusunda ihanet ettiler. Benim onların Suudi Arabistan’ın bölünmesini dahi kabul etmiş olabileceklerine dair şüphelerim var. Böyle bir anlaşma yapmış olmalarına yönelik endişelerim var. Mekke ve Medine’ye yönelik taviz vermiş olabileceklerine yönelik endişelerim var. Çünkü onlar kutsallara göre hareket etmiyorlar artık. İslami değerlerle hareket etmiyorlar. Her ne kadar terminoloji olarak bunu kullansalar da, onlar İslam dışı bir arayışa girmeye başladılar. Batı’nın onaylayabileceği bir arayışa girdiler. Suudi Arabistan halkına da bölgedeki diğer kamuoyuna da çok büyük kazık atıyorlar şu an. İsrail’in bakanı Suudi Arabistan gazetelerinde yazıyor. Şurayı vuracağız, şurada taş üstünde taş bırakmayacağız diyor. BU EKSEN TÜRKİYE KARŞITI
ERSİN ÇELİK: Dün PKK’nın bir yöneticisi de Suudi Arabistan gazetesiyle röportaj yaptı. Bu tarihte olmamış bir şey.
İBRAHİM KARAGÜL: Ben kurulduğunda söyledim. Bu eksen Türkiye karşıtıdır. Türkiye’nin nüfuz alanını daraltmaya dönüktür. Türkiye ile Arap dünyasının arasını açmaya yönelik bir projedir bu. İran’la savaş değil sadece. Bu eksen niye kuruldu? Irak ve Suriye’de Amerika barınamayacak hale geldi. Cepheyi Arap cephesine çektiler. 1991’den beri Araplar kaybediyor. Bütün savaşlar bölgede Arap topraklarında yaşanmıştır. 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana Araplar her savaşı kaybettiler. Toprak kaybettiler, ülke kaybettiler, kültürel kaynakları yağmalandı. Onlara öyle bir korku pazarlıyorlar ki, o paranoya ile hareket ettikleri için geleceğe dönük bir perspektif geliştiremiyorlar.
İKİ PRENS DE ABD VE İSRAİL İLE ANLAŞTI Arap – İran savaşını tezgahlayanlar Arapların İran’la savaşamayacağını, böyle bir savaşın Arapların aleyhine olacağını, İran’a bir zarar veremeyeceğini biliyorlar. Şu anda talan edilen Arap dünyası. Arapların aklını başına alması lazım. Arap liderler kendi halklarına ve ülkelerine oyun oynuyorlar. Ben Suudi Arabistan’ın parçalanması konusunda da Prens Selman ve Muhammed bin Zahit’in Amerika ve İsrail’le anlaştığına inanıyorum. Ve bunlar muhtemelen Mekke ve Medine’yi içine alacak bir bölgesel yönetim kuracaklar. Tahminim bu. O parçalanmadan sonra özerk alanda bir İngiliz hilafeti ihdas edecekler. Önümüzde, birkaç yıl içinde İngiliz hilafet devleti kuracaklar.
Kesinlikle İngiliz projesi bunlar. İsrail’in lehine planlanmıştır. Kudüs’ü işgalle Mekke ve Medine’yi de vesayet altına alacaklar. Belki de 2018’de Basra Körfezi ile Kızıldeniz arasına ciddi savaşlar çıkacak. Öyle bir travma var ki, bunun nerede ne zaman patlayacağını bilemezsiniz. Burada bir plan uygulanıyor. İlk aşaması Kudüs. O yüzden Müslüman ülkeler ve Türkiye çok sert reaksiyon gösterdi. Sonraki aşama İslam’ın kalbidir. Onların bir deyimi vardır, “İslam’ın kanlı sınırları” diye ve bundan vazgeçtiler, savaşı İslam’ın kalbine taşıma tezini benimsediler. Bunların hesabı bu. Müslüman coğrafya bu tehlikeye karşı hazırlıklı olmak zorunda. MÜSLÜMAN DÜNYAYI ARAP OLANLAR VE OLMAYANLAR DİYE İKİYE AYIRACAKLAR ERSİN ÇELİK: Dünkü bir araya gelme tarihi bir şeydi. O bahsettiğiniz ülkeler "İslam Birliği" oluşturabilir mi?
İBRAHİM KARAGÜL: İslam Birliği olur olmaz. Bence isimlere takılmamak lazım. Çünkü önümüzde Müslüman dünyayı Arap Müslümanları ve Arap olmayan Müslümanlar diye ikiye ayıracaklar. Ama bu süreçte Arap dünyasında çok büyük bir reaksiyon patlayacak. O yüzden bölgedeki duyarlı ülkelerin Mısır’la ilişkileri güçlendirmek lazım. Mısır böyle bir ihanete reaksiyon gösterebilir. Mısır’ı ne yapıp yapıp o eksenden çıkarmamız lazım. Türkiye-Mısır ilişkilerinde yumuşama olması lazım. Bölgedeki bazı ülkelerin özel bir yakınlık kurması lazım. Suriye’de toprak bütünlüğünün oluşması lazım. Suriye meselesinin kriz olmaktan çıkarılması lazım. Irak’taki krizin çözülmesi lazım. Bu iki devletin süreçte muhakkak yer alması gerekiyor.
AMERİKA'DAKİ O DAVA (M.HAKAN ATİLLA) ÇÖKECEK ERSİN ÇELİK: Avrupa Birliği’ne karşıyız. Amerika’ya karşıtlığımız çok yükseldi. İç siyaseti inanılmaz destekleyen bir toplum var. Ciddi bir taarruzla karşı karşıyayız fakat bu esnada Türkiye’nin ekonomisi yüzde 11.1 büyüdü. Aynı zamanda uluslararası ekonomik ablukayla karşı karşıyayız. Bu ne anlama geliyor?
İBRAHİM KARAGÜL: Amerika’daki o dava da çökecek. Adam diyor ki; "FBI bana 50 bin dolar verdi, burada yalancı ifade veriyorum." Türkiye de FBI sorumlusunun ifadesini alıyor. Anında misilleme yapılıyor Türkiye’de. Türkiye ekseni oluşturmalıyız. Türkiye’nin mücadelesi budur. Küresel iklim o kadar sertleşti ki, artık biz kendi eksenimizin dışında kalan içerideki unsurların tehdit olabileceğini gördük. Bu unsurlar dış mücadelenin aracı haline geldi. New York’ta dava başladı, CHP’yi harekete geçirdiler. O eksene herkesin oturması lazım. 'MİLLİ EKSEN'DE BİRLEŞMEMİZ LAZIM AK Parti MHP gibi kategorilere ayırmamamız lazım artık. Milli eksende misiniz değil misiniz? Artık bu kategorilerin bir anlamı kalmadı. İçerideki cephelerin bir anlamı kalmadı ve giderek o cepheler de eriyecektir. Neden? Bölgesel ve küresel konjonktür bunu böyle dayatıyor. O yüzden Türkiye ekseni oluşturuyoruz. Bu mücadeleye destek vermemiz lazım. Tarih hesaplaşmasıdır. Birinci Dünya Savaşından sonraki en büyük hesaplaşmadır. 100 yıldır eziyet çekiyoruz bu coğrafyada. 100 yıldır saldırılarla uğraşıyoruz. İlk defa bu coğrafyada bir direnç gelişiyor ve Türkiye bunun öncülüğünü yapıyor. Neden? Bayrak burada düştü, buradan kalkacak. Kader buysa budur. Her ülke coğrafyasıyla güçlüdür. Biz Irak’la güçlüyüz, Suriye’yle güçlüyüz, İran’la güçlüyüz, hatta Suudi Arabistan’la güçlüyüz. Bunu kaybettiğimiz zaman bizi Anadolu’da boğarlar zaten. 20’nci yüzyılda bizi Anadolu’ya hapsettiler. Şimdi o hapis hayatını kırıyoruz ve coğrafyamızla yeniden bir araya geliyoruz. İçerideki ve dışarıdaki çatışma alanlarını kapatmak için ne gerekiyorsa yapmak gerekiyor. Bunun olmaması için kimse bir bahane öne süremez.