Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) FETÖ’nün kapatılan yayın organı Zaman gazetesinin yazarlarından Şahin Alpay ile gazeteci Mehmet Altan hakkında verdiği ‘ihlal’ kararı, mahkemenin yapısını ve aldığı kararların hukukiliğini bir kez daha tartışmaya açtı. AYM Genel Kurulu, FETÖ üyeliği ve darbeye teşebbüsten yargılanan Alpay ve Altan’ın ‘hürriyet ve güvenlik haklarının ihlal edildiğini’, ‘ifade ve basın hürriyetinin de taciz edildiğini’ ileri süren skandal bir karara imza attı. Oy çokluğuyla aldığı kararla hem yetkisini aşan hem de Anayasayı ihlal eden Yüksek Mahkeme, başvurucuların tutuklu yargılanıp yargılanmayacağı hususuna bakması gerekirken dosyaya açıkça ‘esastan’ girdi. Kendini henüz bir hüküm vermeyen ilk mahkemenin yerine koyan AYM, savcılık iddianamesi üzerinden ‘yargılama’ yapmaya kalkıştı.
TAM DA DOĞUM GÜNÜNDE!
Skandal karar, FETÖ’cülere adeta bayram ettirdi. Kararın tüm örgüt üyeleri için ‘emsal’ niteliğinde olduğunu iddia eden binlerce FETÖ üyesi, yargılandıkları mahkemelere avukatları aracılığıyla ‘tahliye’ başvurusunda bulundu. AYM yorumunu gösterip tahliye isteyenlerden biri de Mehmet Altan’ın kardeşi Ahmet Altan oldu. 15 Temmuz’dan bir gün önce örgütün TV kanalı Can Erzincan’da katıldığı programda açıkça ‘darbeye’ işaret eden Mehmet Altan için ‘doğum günü hediyesi’ niteliğindeki AYM kararı, ilk mahkemelerin dikkate almamasıyla sonuçsuz kaldı. Altan’ın doğum gününe denk getirilen karar, FETÖ üyeleri Hidayet Karaca ile telekulakçı polislerin kamikaze hakimlerce tam da örgüt elebaşı Fetullah Gülen’in doğum gününde kaçırılmaya çalışıldığı süreci hatırlattı.
DÜNDAR’I DA SALMIŞLARDI
Darbe girişimini canı pahasına püskürtmüş millet üzerinde büyük hayal kırıklığına yol açan skandal karara 13. Ağır Ceza ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri direndi. AYM kararının aksine, Alpay ve Altan’ın tutukluluk halinin devamına karar veren mahkemeler, “AYM’nin kısa kararında açıklayıcı herhangi bir husus bulunmamaktır” dedi. AYM’nin söz konusu kararı, Şubat 2016’da verdiği Can Dündar kararını hatırlattı. Yüksek Mahkeme yine yetkisini aşarak Dündar hakkında ‘ihlal’ kararı vermiş ve cezaevinden tahliye edilen Dündar, soluğu yurtdışında almıştı. AYM son kararıyla birlikte yine 15 Temmuz darbe girişimi öncesine dönmüş oldu. AYM’nin Dündar kararına karşı çıkan üyelerin o dönemki şu itirazı, yetki aşımını gözler önüne serer nitelikte: “İşin esası itibariyle bireysel başvurunun konusu olmayan ve derece mahkemelerinde görülecek yargılama neticesinde ortaya çıkacak olan olgular ve maddi gerçeklikler Anayasa Mahkemesi tarafından irdelenecek hususlar değildir” ifadesi yer alıyordu.
Karar FETÖ ile savaşı bitirir
Daha yargılaması başlamayan Altan ve Alpay hakkında ‘ihsas-ı rey’de bulunan AYM, bireysel başvurularda yerel mahkemenin yetki alanına girmemesi gerekirken bunu yapmayıp sınırları ihlal etti ve sanıklar hakkında hüküm verdi. Sanıklara isnat edilen eylemlerin suç oluşturup oluşturmadığı, bunların gazetecilik faaliyeti sayılıp sayılamayacağı gibi konular yargılamayı yapan yerel mahkemece belirlenebilecekken AYM, açıkça delil değerlendirmesi yapmaya girişti; kendini ilk mahkemenin yerine koydu ve davayı sonuçlandırdı. Yüksek Mahkeme’nin bu kararı, yerel mahkemeye ‘beraat’ mesajı olarak yorumlandı. Altan ve Alpay’a ilişkin verilen ‘hak ihlali’ kararının gerekçesi, karardan birkaç saat sonra Yüksek Mahkeme’nin internet sitesinde yayımlandı. AYM’nin kararına yazdığı ‘gerekçe’ ise FETÖ davalarını etkileyecek nitelikte.
AYM’nin gerekçesi, neredeyse tüm FETÖ davalarının düşürebilecek tehlikeli bir kapıyı açacak nitelikte. Alpay hakkında düzenlenen iddianamede, özellikle 17-25 Aralık darbe girişimi sonrasında FETÖ’yü öven ve örgüte yönelik soruşturmaları akamete uğratmayı hedefleyen yazılar yazdığı belirtiliyordu. Gerekçede, Alpay’ın yazılarına ilişkin, “Aylarca ülke gündeminde yer alan güncel bir konuda kamuoyunun bir kısmının ve muhalefet liderlerinin dile getirdiklerine benzer görüşlere yer vermiştir” gibi komik bir değerlendirme yapılması dikkat çekti. Kararda ayrıca, başvurucunun görüşlerini açıkladığı sözkonusu yazıların, “FETÖ’nün amaçları bilinerek ve bu amaçları doğrultusunda kaleme alındığına dair tek başına yeterli bir olgu olmadığı” iddiası da dikkat çekti.