Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY), terör örgütü PKK ile gizli kapılar arkasında iş birliği yaptı.
FETÖ/PDY'nin emniyette örgütlenmeye başladığı dönemde kritik görevlerde bulunan polislerle yaptığı görüşmelerden ve yazışmalardan derlenen bilgilere göre, meslek hayatlarının büyük bölümünde görev dahilinde sokağa inmeyen isimler, günü geldiğinde bir anda kritik şubelerde etkin görevlere getirildi.
Emniyet amiri ve müdürü gibi rütbelere ulaşan örgüt mensupları, ilk birkaç yıl, mevcut işleyişi çok iyi bilen ancak kendilerinden olmayan personelle uyumlu çalıştı. İşi öğrenip alanlarında uzmanlaştıklarında ise ilk olarak şubelerin yaşayan hafızaları sayılan yıllarını vermiş sorgu memurları ve mukayyitleri tasfiye etti. Böylelikle tabanla irtibatı kesilen üst rütbedeki personel, yanıltılıp itibar kaybına uğratıldıktan sonra saf dışı bırakıldı.
Mevcut yöntemi kenara iten FETÖ'cüler, arkalarına aldıkları gücün rahatlığıyla terörle mücadelede yeni yöntemler geliştirdi. Bu sayede terör örgütleri içerisinde kendilerine bağlı muhbirler kazanıp, gerektiğinde örgütün amaçları doğrultusunda kullandı.
Onlarca muhbiri olan ve düzenli bilgi akışı sağlayan İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, 17-25 Aralık kumpasından sonra muhbir bulmakta zorlandı. Muhbir, personele özel olduğu için şubeden sürülen FETÖ'cüler ya bu muhbir kayıtlarını alıp gitti ya da örgüt içerisindeki muhbiri deşifre ederek, devletin örgüt içerisindeki gözlerini kör, kulaklarını sağır etti.
Terör örgütleriyle iş birliği
FETÖ/PDY, terör örgütü PKK ile gizli kapılar arkasında görüşerek birçok proje geliştirdi.
Yakın dönemde yapılan operasyonlarda güney sınırında görevli bazı komutanlar ve belirli dönemlerde o bölgedeki illerde çalışan emniyet müdürlerinin FETÖ soruşturmaları kapsamında açığa alınması ve tutuklanması ile bu süreçte yaşanan birçok gelişmeye ilişkin açılan soruşturmalar, iki örgütün iş birliği içinde olduğunu ortaya koydu.
Özellikle KCK operasyonları sırasında MİT ve askeri istihbarata çalışan ajanlar ve muhbirler deşifre edilerek, bölgede emniyet istihbaratın etkin güç olması amaçlanmış gibi görünse de bu işten kazançlı çıkan tek yapı; terör örgütü PKK oldu. Konuya ilişkin birçok ilde soruşturma başlatıldı.
Van'da FETÖ'nün "emniyet imamı" olduğu belirlenen iş adamı Muzaffer Aydın'ın, darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz sonrası Kandil üzerinden Gürcistan'a kaçması, eşi ve kızının ise Kuzey Irak'ta kalması, iki örgütün bağı bulunduğuna örnek teşkil etti.
Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdür Vekili Emniyet Amiri Mustafa Balcılar, 20 Eylül 2014'ten itibaren Suriye'de YPG ile DEAŞ arasında yaşanan çatışmalara bağlı olarak ülke güvenliğini ilgilendiren ve il genelinde yaşanan istihbarat hareketliliğini üst makamlara aktarmadığı, tedbir alınmasına engel olduğu iddiasıyla açığa alınırken "FETÖ/PDY adına kasten bilgi vermediği" gerekçesiyle tutuklandı.
PKK'nın sözde bölge yöneticisi Mehmet Erbey'in örgüt üyesi Hasan Şahin'le Mardin Kızıltepe'deki örgüt sorumlusuna bir pusula göndereceği bilgisi üzerine, Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğüne bağlı ekipler 6 Mart'ta çalışma başlattı.
Bunun üzerine düzenlenen operasyonda Şahin'in gözaltına alındığı evin FETÖ/PDY'ye ait olduğu tespit edildi. Evde yapılan aramada, PKK'ya ait dokümanların yanı sıra Fetullah Gülen'e ait 77 kitap ele geçirildi. Gözaltına alınan ve aralarında Hasan Şahin ile Mehmet Erbey'in de bulunduğu 4 kişi tutuklandı.
Şanlıurfa'daki FETÖ mensuplarının, 27 Şubat'a kadar ülke güvenliğinde zafiyet yaşatıp hükümeti zor duruma düşürmek için kent genelindeki Plaka Tanıma Sistemi'ni (PTS) kapatarak, terör örgütlerinin bomba yüklü araçları geçirdikleri sırada yakalanmalarını engelledikleri tespit edildi. Konuyla ilgili başlatılan çalışmada, 3 jandarma istihbarat görevlisi tutuklanarak cezaevine gönderildi.
İstanbul Bağcılar'da, FETÖ/PDY'ye yönelik 4 Ağustos'ta düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 12 kişiden tutuklanan 2'sinin, terör örgütü PKK'nın gençlik yapılanması YDG-H üyesi olduğu tespit edildi.
Mali polislikle iş dünyasına hakim oldular
FETÖ, mali suçlarla mücadele şube müdürlüklerini ise iş dünyasına baskı kurmak için kullandı. "Himmet" vermek istemeyen çok sayıda şirkete operasyon düzenleyip el koyan ya da "himmet" adı altında yüklü miktarda haraç alan örgüt, böylece finansal destek sağladı.
İstihbarat şubesinden de bu alanda faydalanan örgüt, dinlemeler sayesinde rakip firmaların bilgilerine önceden vakıf oldu. Böylelikle rakiplerinin yapacakları teklifleri bilen FETÖ, iş anlaşmaları ve ihalelerde tedbir alarak, önemli kazanımlar sağladı.
Hukuka aykırı şekilde dinledikleri ve takip ettikleri iş adamlarının açıklarını ve hayatlarındaki uygunsuzlukları kayıt altına alan örgüt üyeleri, sözde hukuk büroları üzerinden bu kişileri tehdit edip örgüte bağımlı hale getirdi. Karşı koyanlar ise ya operasyonlarla gözaltına alınıp haklarında yapılan haberlerle borsadaki hisselerine ve itibarlarına düşüş yaşatıldı ya da söz konusu kayıtlar internete sızdırılarak itibarsızlaştırıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ/PDY hakkında yürütülen "VIP dinleme" soruşturmasında örgüt üyesi istihbaratçıların, iş, sanat ve basın dünyasının önemli isimlerinden Ferit Şahenk, Ali Koç, Caroline Koç, Mehmet Emin Karamehmet, Mustafa Süzer, Fevzi Bülent Özaydınlı, Atalay Şahinoğlu, Erol Altaca, Mehmet Yörük, Melih Türker, Ahmet Topsoy, Ali İhsan Karacan, Yener Şenok, Süleyman Kocakaya, Memduh Karakullukçu, Sezai Çanakçı, İbrahim Çağlar, İbrahim Özay Şendir, Ömer Lütfi Karagöz, Tufan Türenç, Yılmaz Özdil, Can Dündar, Aslı Aydıntaşbaş, Mehmet Faraç, İsmail Küçükkaya, Mirgün Cabas, Uğur Dündar, Şirin Payzın, Nihat Genç, Ergün Diler, Cengiz Semercioğlu, Engin Ardıç, Bedri Baykam, Ruhat Mengi, Rıdvan Bıyık, Mustafa Şekeroğlu'nun da aralarında bulunduğu 59 kişiyi yasa dışı dinledikleri ve izledikleri ortaya çıktı.
İmar rantını da bu yönde çok iyi kullanan örgüt, emniyet istihbarat ve mali polislik sayesinde, imara açılacak yerleri öncesinde bilip buralardan önemli büyüklükte arazileri, vakıf ve dernekleri adına kapatıp ciddi rant sağladı.
Ayrıca mali polislik üzerinden uluslararası ilişkiler de kuran FETÖ, kanunlardaki boşluklardan faydalanarak, uluslararası kara para aklama işine el attı. Orta Asya, Balkanlar ve Afrika'daki birçok ülkeye para aktararak, hem sözde himmetlerini akladı hem de bu ülkelerde örgüt adına yatırım yapıp ciddi faaliyetler yürüttü.
FETÖ/PDY'ye finansal destek sağladığı iddiasıyla haklarında soruşturma açılan birçok isimin yönetimindeki holding, şirket ve kuruma el konuldu.
"Himmet" adı altında örgüte finansal destek sağlamak için topladıkları paraları bavullarla yurt dışına kaçırdıkları iddia edilen, aralarında iş adamları ve havalimanı çalışanlarının da bulunduğu 35 kişi, 10 Aralık'ta İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince gözaltına alındı.
Kurdukları paravan şirketlerin hesaplarında biriken yüklü miktarda parayı havalimanı çalışanlarının yardımıyla, 10 Temmuz 2014'te Atatürk Havalimanından Tanzanya'ya çıkardıkları belirlenen iş adamları Hakan G, Abdullah Yıldırım D, Ferhat E, Gürkan Z. ve Saffet Ö. ile Atatürk ve Sabiha Gökçen havalimanlarında çalışan 2 hava trafik kontrolörünün de aralarında bulunduğu 26 şüpheli tutuklandı. Şüphelilerin paravan şirketlerine ise el konuldu.
Emniyet, MİT, TİB ve GES'te tek bir FETÖ'cü
FETÖ/PDY operasyonlarında gözaltına alınan ve tutuklanan eski emniyet müdürü Basri Aktepe'nin oldukça kabarık karnesi dikkati çekiyor. Eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'la bir dönem birlikte görev yapan Aktepe, emniyetin teknik istihbarat konularında öne çıkan isim oldu.
Suçların önlenmesi ve suçluların yakalanması amacıyla tespit edilen hedef isimlerin telefonlarının mahkeme kararıyla dinlenilmesini sağlamak amacıyla kurulan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) üzerinden devletin tüm istihbarat kurumlarının dinlenildiği ortaya çıktı.
TİB'in kurucuları arasında yer alan Aktepe, daha sonra Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde faaliyet yürüten ve çok geniş elektronik istihbarat olanakları bulunan Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığının Milli İstihbarat Teşkilatına devredilmesi üzerine, MİT'te bu birimin başına getirildi ve MİT Müsteşar Yardımcısı konumunda bu görevi yürüttü.
Aktepe, 17-25 Aralık sürecinin ardından MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın talimatıyla pasif göreve alındı. FETÖ soruşturması kapsamında gözaltına alınan Aktepe, 8 Eylül 2016'da çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
Ayrıca 7 Şubat 2012'de yaşanan MİT krizinden sonra emniyet ile MİT arasında iletişim kopukluğu yaşanmaması için eski İstanbul Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hayati Başdağ'ın da aralarında bulunduğu 10 emniyet personeli MİT'te koordinatör olarak görevlendirildi ancak Başdağ'ın kısa süre içerisinde görevine son verildi.
Hayati Başdağ, İstanbul'da devam eden FETÖ/PDY'nin "casusluk ve yasa dışı dinleme" davasında tutuklu yargılanıyor.
Örgüt, teknoloji anlamında hep ileride oldu
FETÖ/PDY, 1990'lı yılların başında emniyette henüz bilgisayar yokken, üyelerini sistematik şekilde bilgisayar kurslarına gönderdi. Özellikle siber teknoloji üzerinde ülkenin sürekli önünde olan örgüt, yaptığı özel yazılımlarla kendi yapılanmasını gizlediği gibi rakip gördüğü kişilerin bilgisayarlarına girdi.
Balyoz davasında 3,5 yıl tutuklu yargılandıktan sonra beraat eden emekli Albay Ali Türkşen, 5 Kasım 2008'de TRT'nin "Savaşta Barışta Türk Ordusu" adlı programı için tüm gün çekimde olduğu sırada mail adresine girilerek darbe teşebbüsü dokümanı farklı adreslere atılmış ve bu sebeple tutuklanmıştı. Söz konusu tarihte su altında olduğunu ve başka bir sistem üzerinden mail adresine girildiğini ispatlayan Türkşen, beraat etti.
Yazılımı örgüt tarafından yapılan internet tabanlı şifreli mesajlaşma programı ByLock ve Eagle, 2014 HSYK seçimleri öncesi FETÖ mensuplarınca kullanılmaya başlandı ve 17-25 Aralık sonrası tüm örgüt üyelerinin yazışmalarını buradan yapması talimatı verildi. Yazılımın Litvanya'daki sunucusuna 2014'te sızan MİT, şifreleri kırıp kayıtlardaki isimlere ulaşmayı ise Mayıs 2016'da başardı.
Sahte tehdit ve ihbarlarla, özellikle örgüte olumsuz bakan siyasetçi, bürokrat ve iş adamı gibi önemli isimlere koruma verilip, bu korumalar üzerinden hem düzenli bilgi akışı sağlandı hem de bu kişilerin zamanla sempatisi kazanıldı. Korumalar aracılığıyla bu kişilerin evlerine "böcek" bile yerleştirildi.
Örgütün, Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğü, haber merkezleri ve "155 Polis İmdat Hattı"na kendi adamlarını yerleştirip vatandaştan gelen ihbarları ve bu ihbarların görevlilere aktarılmasını kontrol altında tuttuğu, kapattığı ya da maksatlı şekilde yanlış yönlendirdiği ileri sürüldü.
Kriminal polisliği ve olay yeri inceleme şube müdürlüklerini de etkin şekilde kullanan örgüt, delilleri karartma ve olayları örtbas etme bakımından bunlardan faydalandı. Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde emniyetten, ordudan ve TÜBİTAK'tan aynı konuya ilişkin gelen raporlar çoğu zaman birbiriyle çelişti.
Toplumu sınıflara ayırdılar
Kendilerinden olan personele düzenli olarak üç ayda bir 24 maaş taltif vererek, yılda ortalama 30 bin lira ekstra gelir sağlayan ve bu gelirlerin büyük oranını örgüte bağış olarak alan FETÖ/PDY'nin analizlerde bulunarak, toplumu 5 sınıfa ayırdığı ortaya çıktı.
Örgüt, ilk sıraya kendi mensuplarını, ikinci sıraya düzenli himmet verenleri, üçüncü sıraya kazanılabilir durumda olup idare edilmesi gerekenleri, dördüncü sıraya kullanılabilecek kişileri, son sıraya ise örgütün düşmanı sayılıp bertaraf edilmesi gerekenleri koydu ve bu plan dahilinde kimlerle nasıl ilişkiler kurulması gerektiğini kararlaştırdı.
Örgütsel yapı aile bağlarıyla güçlendirildi. FETÖ mensubu polis, asker, adli personel ve mülkiyeli birçok kişi, örgüt içerisinden evlendirilerek aile ilişkileri kuruldu. Örgütün değer verdiği ve geleceğe yönelik yatırımlar yaptığı kişiler, örgüt kadınları arasından seçilerek oluşturulan kataloglardaki beğendiği isimlerle evlendirilerek hem ödüllendirildi hem de örgüte olan aidiyeti artırıldı.
Kendilerinden olanlara da baskı uyguladılar
Örgüt, kendilerinden olup militanlık yapmayanlara da ciddi baskılar uyguladı. Örgüt mensuplarının, FETÖ'nün insanlara ve ailelerine neler yaptığını gördüğü için çok korkması, örgütte çözülmenin gecikmesine neden oldu. FETÖ'nün söz konusu kişilere hak etmedikleri mevki ve mal varlıklarını sınırsız şekilde sunması, örgüte bağlılığı artırdı.
Kendilerinden olan ancak militanlık yapmayan emniyet müdürlerini bile tasfiye eden FETÖ/PDY, 17-25 Aralık kumpasları sonrası örgütten kopma olmasın diye kendilerinden olan personele, devlete karşı dava açtırıp bu kişileri fişledi.
Çok sayıda FETÖ'cü polis, 2000'li yıllarda çilingir kursları alarak, kapı-pencere açmakta uzman haline geldi. Mevcut yöntemlerle 30 saniyede kapıyı açabilen bu kişiler, istedikleri adrese "böcek" ve kamera dahil her şeyi birkaç dakikada yerleştirebilecek kadar uzmanlaştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde, Ankara'daki ev ve çalışma ofisine dinleme cihazı (böcek) yerleştirilmesiyle ilgili yürütülen soruşturmada söz konusu cihazları eski Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığı Güvenlik Sistemleri ve Teknik Büro Amiri Serhat Demir, eski İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdürü Ali Özdoğan, eski İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube Müdür Yardımcısı Sedat Zavar, eski İstihbarat Daire Başkanlığı Teknik Şube personeli İlker Usta ile Enes Çığcı'nın arama tarama faaliyeti ve jammer testi adı altında gerçekleştirilen çalışmayı fırsata çevirerek yerleştirdikleri iddia edildi.
Kumpas kurmaktan ve şantaj yapmaktan hiç çekinmeyen FETÖ üyeleri, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve eski MHP genel başkan yardımcılarının gizlice kayda aldıkları görüntülerini internet sitelerine servis ederek, Türk siyasetine şekil vermeye çalışmaktan yargılanıyorlar.
Emniyet-adliye ilişkisi
Emniyet ve adliyedeki FETÖ/PDY mensupları, sivil imamlar vasıtasıyla irtibatlandırıldı. İlk olarak abiler üzerinden görüşüldü ve karakter analizi yapılarak polis-savcı-hakim ekipleri oluşturulup, ortak kumpaslar ve projeler hazırlandı. Önemli dava dosyaları Yargıtay imamı tarafından Pensilvanya'ya götürülerek Gülen'e sunuldu ve verdiği talimatlar doğrultusunda davaların seyri değiştirildi. Operasyonlarda, sahte delillerle gözaltına alınan şüphelilere, bilindik hakimlerce tutuklama kararı çıkartıldı.
Geçmişte özel yetkili mahkemeleri çok iyi kullanan örgütün, emniyet-adliye ilişkisi hep sivil imamların denetiminde kuruldu. Ayrıca ülke gündemini etkileyen birçok davanın iddianamesi, hazırlık döneminde FETÖ mensubu hukukçu akademisyenlerden oluşan kurulun kontrolünden geçti.
Emniyet-adliye ilişkisinde örgüt aleyhine açılan birçok davanın dosyaları da kaybedildi.
FETÖnün cinayetleri
FETÖ'ye ilişkin araştırmalar yapan, kitap çıkartan ve yeni bir kitap hazırlığında olan Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002'de Ankara'da evinin önünde uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti. İlki gözüne olmak üzere vücuduna iki kurşun isabet eden Hablemitoğlu'nun hala aydınlatılamayan cinayetinde kullanılan mermilerden birinin ABD yapımı Ruger marka, diğerinin ise Alman yapımı Geco marka olması, suikastte polisin izi olduğuna işaret etmişti. Çünkü Ruger mermi darbe kuvveti çok fazla olduğu için Türkiye'de satışı yasak olan ve ABD'ye göreve giden polislerin özel izinle getirebileceği türde bir mermiydi. Alman üretimi mermi de Türkiye'de satılmamaktaydı. Ancak Ruger marka mermi çekirdek farklılığıyla hemen ayırt edilebiliyordu. Bu durumu iyi bilen malum yapının, adli emanetteki iki merminin kovanını ve Ruger merminin çekirdeğini dosyadan çıkardığı tespit edilmişti.
Gazeteci Haydar Meriç, Fetullah Gülen aleyhinde kitap yazacağının duyulmasının ardından 31 Mayıs 2011'de Kırklareli'nde kaçırılmış, cesedi 18 Haziran 2011'de Düzce Akçakoca açıklarında bulunmuştu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından, Meriç'in düzmece bir raporla sol terör örgütü mensubu olarak dinlenilmesi, kaçırılıp öldürülmesi ve sonrasında delillerin karartılması iddiasına ilişkin soruşturma başlatılmıştı. Soruşturma çerçevesinde İstihbarat Daire Başkanlığından ve İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünden söz konusu tarihler arasında Kırklareli'ne giden 2 ekibin 15 gün süreyle Meriç'i takip ettiği belirlenmişti. Bu kapsamda FETÖ/PDY'ye operasyon düzenleyen İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin gözaltına aldığı 9 kişi tutuklanmıştı.
Hrant Dink cinayeti
Agos gazetesinin genel yayın yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de öldürüldü. Faili yakalanıp tutuklansa da cinayeti planlayanlar ve yaşı küçük birisine cinayeti işletenler ortaya çıkartılamadı. Dink cinayetiyle Türkiye bir sürece girdi ve devamında ülke kaderini etkileyecek olaylar, operasyonlar yaşandı. Ancak dava dönüp dolaşıp hep bir yerlerde tıkandı. Nitekim Dink cinayetiyle ilgili son dönemde gerçekleştirilen yeni soruşturmalar çerçevesinde, olay anında bölgede olan istihbaratçılar ve ilişkili oldukları şüpheliler tutuklandı. Konuyla ilgili çalışmalar da hala devam ediyor.
Dink cinayetine ilişkin eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, eski İstihbarat Daire Başkanlığı Personel Şube Müdürü Coşgun Çakar ve eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer ile yine İstihbarat Daire Başkanlığında görevli müdürler Yılmaz Angın, Tamer Bülent Demirel, Yunus Yazar, Osman Gülbel ve dönemin mülkiye müfettişlerinin de aralarında bulunduğu 27 kişi hakkında "tasarlayarak kasten öldürmek", "silahlı örgüt kurmak", "resmi belgede sahtecilik", "resmi belgeyi yok etme" ve "görevi kötüye kullanma" suçlarından dava açıldı. Bu davada sanık olan istihbaratçı polisler ve mülkiye müfettişleri 15 Temmuz darbe girişimi sonrası FETÖ ile iltisakları nedeniyle meslekten ihraç edildi, kimisi de tutuklandı.
Kamu görevlilerinin bir kısmı hakkında dava açıldıktan sonra jandarma ile ilgili olarak o dönem itibarıyla yapılan tespit ve delillere ulaşılamadığı için cinayetin jandarma ayağı soruşturmadan ayrıldı. İlerleyen süreçte cinayete ilişkin jandarmaya yönelik yapılan operasyonda aralarında subayların da bulunduğu 14 kişi tutuklanırken, söz konusu subaylardan bazıları 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde meslekten ihraç edildi veya açığa alındı.
Jandarma şüphelilerin mahkemeye sevk yazısında savcılığın tespiti şu şekilde yer aldı:
''15 Temmuz başarısız darbe kalkışması ile gelinen son noktada şüphelilerin eylemlerini sadece silahlı terör örgütüne yönetici ya da üye olmak, kasten öldürmeye iştirak olarak nitelendirmek hukuki tevsikten uzak olacaktır. Başarısız darbe kalkışmasına giden süreçte Hrant Dink cinayeti bu yolda, bu amaç için attırılan ilk kurşundur.''
C5 bürosu
FETÖ'ye ilişkin ve Dink cinayetine yönelik hazırlanan iddianamelerde, FETÖ'cü istihbaratçı polislerin yasa dışı kurdukları C5 bürosu da yer alıyor. Büroya ilişkin Ankara ve İstanbul savcılıklarınca halen soruşturmalar sürüyor. Bu büroda birçok kumpas dava ve soruşturmasının temellerinin atıldığı iddia ediliyor. Söz konusu büro 2012'de yasal olarak kuruluyor ancak büronun faaliyetleri 2006'ya kadar dayanıyor. Büronun Ramazan Akyürek'in İstihbarat Daire Başkanlığına atanmasından sonra kurulduğu, başında da Ali Fuat Yılmazer'in bulunduğu biliniyor.
Hrant Dink cinayetine ilişkin iddianamede bürodan şu şekilde bahsediliyor:
''Onay alınmadan kurulan bu büro (C5), mevzuat dışı çalışmıştır. FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünce başlatılması planlanan Ergenekon soruşturmalarının hazırlıklarının yapıldığı, gizli bir yapılanma olan C5 Bürosu'nun varlığı açığa çıkarılmıştır. Yapılması planlanan Ergenekon operasyonlarının hazırlıklarını, oluşturduğu gizli, mevzuat dışı kurduğu C5 Bürosu'nda özel ekibi ile sürdürmüştür. C5 Bürosu olarak adlandırılan, gizli birimde hazırlığı yapılan ve başlatılması planlanan Ergenekon operasyonlarına İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in Ergenekon şüphelilerine isnat edilen suçlamalarla delillerin uyuşmamasından ve delillerin yetersizliğinden dolayı karşı çıkması nedeniyle; yapılması planlanan Ergenekon operasyonlarının önünde bir engel olarak görülmüş, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın o dönemdeki gücü ve etkisinden dolayı, Celalettin Cerrah'a rağmen Ahmet İlhan Güler'in İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü'nden uzaklaştırılmaması nedeniyle Hrant Dink cinayetinden 6 gün önce İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, İstihbarat Daire Başkanlığı Personel Şube Müdürü Coşkun Çakar tarafından Ankara'ya İstihbarat Daire Başkanlığı'na çağrılmıştır.''
İddianamede, bu çağrıdan sonra FETÖ'cü istihbaratçı polislerin bir kısmının cinayetin hemen ardından Recep Güven'in Ankara'daki evinde bir toplantı yaptıkları, Coşkun Çakar'ın o dönem İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'e İstanbul'daki görevini bıraktıran kişi olduğu yer alıyor.
C5 Bürosu'na Hrant Dink cinayeti ile ilgili 62 adet, Ergenekon örgütü soruşturma ve davasıyla ilgili 131 adet, Malatya Zirve Yayıncılık cinayeti ile ilgili 79 adet, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümü ile ilgili 69 adet, aşırı sağ faaliyetler, etnik gerginlikler, milli hassasiyetleri istismar faaliyetleri ve benzerleri ile ilgili 21 bin 886 adet, toplamda 22 bin 219 adet evrakın düşümü yapılarak üzerinde çalışıldığı tespit edildi.
Malatya Zirve Yayınevi cinayeti ve Rahip Santoro cinayetine ilişkin dosyalar ilgili savcılıklarca yeniden ele alınarak, soruşturma yapılıyor. Soruşturma konusunda FETÖ'nün bir dahlinin olup olmadığı varsa hangi saiklerle bunu yaptıkları araştırılıyor.
Kumpas dava ve soruşturmaları
Söz konusu büroda FETÖ'cü polislerin, Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk gibi yürütülen soruşturmalara deliller ürettikleri, bu sayede davaların açıldığının tespiti üzerine İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok davada yeniden yargılama kararları alındığı gibi, karara çıkmış onay bekleyen bazı davalar ise Yargıtayca esastan bozuldu. Mağdur ve müştekilerin başvuruları üzerine Türkiye'de birçok kumpas soruşturması başlatıldı.
''Futbolda şike'' davasında yeniden yapılan yargılamada aralarında Aziz Yıldırım'ın da bulunduğu tüm sanıklar beraat ederken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca ''Futbolda şikede kumpas'' soruşturması başlatıldı. Soruşturma sonucunda hazırlanan ve mahkemece kabul edilen iddianamede FETÖ elebaşısı Fetullah Gülen, örgüt yöneticileri ile eski emniyet müdürlerinin de aralarında bulunduğu 108 sanık yer alıyor. Sanıklar 20 Şubat'ta hakim karşısına çıkacak.
Balyoz Planı davasında yeniden yapılan yargılamada tüm sanıklar beraat ederken, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca ''Balyoz davasında kumpas'' soruşturması başlatıldı. Soruşturma kapsamında aralarında Mehmet Baransu, Yasemin Çongar, Ahmet Altan ve Tuncay Opçin'in de bulunduğu 5 sanık hakkında dava açılarak, yargılaması yapılıyor. Ayrıca kumpas soruşturması halen devam ediyor.
Kamuoyunda ''Islak imza'' olarak bilinen dava ile birleştirilen Ergenekon davasında eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, emekli orgeneraller ile gazetecilerin de aralarında bulunduğu 274 sanık hakkında verilen kararın Yargıtayca esastan bozulmasının ardından İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen dosyada yargılama süreci devam ediyor.
"Kafes Eylem Planı", "Amirallere Suikast", "Gölcük Belgeleri" ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Çağdaş Eğitim Vakfı yöneticileri hakkındaki iddialara ilişkin dosyaların birleştiği 84 sanıklı Poyrazköy davasında ise tüm sanıklar beraat etti. Ayrıca, eski Adalet Bakanı Mehmet Seyfi Oktay'ın da aralarında yer aldığı 11 sanığın, "Ergenekon davası ve soruşturmasını etkilemeye teşebbüs ettikleri" iddiasıyla yargılandıkları davada beraatlerine karar verildi. Yine Odatv davasında geçen günlerde verilen savcılık mütalaasında tüm sanıkların beraati talep edildi.
Tüm bu karara çıkan davalarda, kumpas kuranlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verilirken, mağdur olan sanıklar da savcılığa suç duyurusunda bulundu. Bu talep ve şikayetler üzerine Ergenekon, Poyrazköy, Odatv, Islak İmza gibi dosyalar yeniden açılarak kumpas soruşturmaları başlatıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu bünyesinde yürütülen Ergenekon, Balyoz Planı ve Askeri Casusluk kumpas soruşturmalarına ilişkin dosyalar, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi ana soruşturma dosyasına da dahil edildi. Bu kumpas soruşturmalarında henüz dava aşamasına gelinmedi.
Kayseri'deki hipnoz ve işkence davası
Emekli askeri hakim Ahmet Zeki Üçok, 2009'da Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı olduğu dönemde Kayseri'de "Fetullah Gülen Grubu" diye bilinen oluşumla ilgili soruşturma yürüterek, Hava Kuvvetleri Komutanlığının elektronik yazışma sistemine girdikleri ve bazı TSK personelini "Ergenekon" örgütü üyesi göstermek amacıyla sahte emirler ürettikleri iddiasıyla 3 astsubay hakkında soruşturma açtı. Astsubayların tutuklanmasından yaklaşık 9 ay sonra Üçok, soruşturma sırasında astsubaylara hipnozla işkence yapmakla suçlanarak tutuklandı.
Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17 Nisan 2012'de Üçok hakkında işkence suçundan verdiği 7,5 yıl hapis cezası kararı, Yargıtay 8. Ceza Dairesince onandı, Üçok'un başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi, adil yargılanmanın ihlal edildiğini belirterek, yargılamanın yeniden yapılmasına karar verildi. Şimdi dava, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yeniden görülüyor.
MİT, 17/25 Aralık, Selam Tevhid, Tahşiye
Örgüt mensuplarınca, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın 7 Şubat 2012'de ifadeye çağrılması, 17/25 Aralık darbeye teşebbüs, MİT tırlarının Ocak 2014'te durdurulması, Tahşiyeciler grubuna kumpas ve Selam Tevhid soruşturmalarında sahte/hukuka aykırı delillere dayanan kurgu soruşturmalar başlatıldığı savcılıkça tespit edildi. Savcılık, FETÖ mensuplarınca açılan tüm bu soruşturmalarda takipsizlik kararı vererek, bu kumpası kuran kişilere yönelik soruşturmalar açtı.
Takipsizlik kararlarında, tüm bu soruşturmaların amacı FETÖ'nün devleti ele geçirme çabası olarak nitelendirildi. Bu soruşturmaları yürüten savcı ve kararları veren hakimler ile tahkikatı yapan polisler hakkında soruşturmalar ve davalar açıldı. FETÖ şüphelisi polisler aracılığıyla, devletin kurullarına sızan ve hiçbir hukuki, insani ve ahlaki kaygısı bulunmayan örgüt mensuplarınca gerçekleştirilen bu eylemlere 7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı Fidan'ın ifadeye çağrılması ile hız verildi.
Savcılıkça yürütülen soruşturmalar sonucunda Tahşiye, Selam Tevhid, 17/25 Aralık ve MİT tırlarının durdurulmasına ilişkin kumpas davaları açıldı. Sanıkların yargılanmasına devam ediliyor.
Selam Tevhid'de kumpas soruşturması sonucunda, emniyet ve yargı teşkilatlarında yuvalanan FETÖ üyesi ve yöneticilerinin, bu soruşturmayı MİT'in, İHH Vakfının, TRT, EPDK, Halk Bankası gibi kurum ve kuruluşların faaliyetlerini, bazı milletvekillerinin, önemli bakanlıkların müşavir ve müsteşarlarının, TBMM'de görevli müşavirlerin, Başbakan'ın danışmanlarının telefon görüşmelerini kayıt altına alarak arşivlemek amacıyla kurguladıkları, usulsüz dinleme ve teknik takip kararları aldıkları, soruşturmanın ihbar, tanık, gizli tanık ve sahte beyanlara dayandırıldığı, Başbakanlık danışmanlarının dosyaya, teslim tarihi olan 18 Aralık 2013'ten yaklaşık bir ay önce dahil edildikleri, Başbakanlık Ofisinin ve dolayısıyla ofise gelen yabancı devlet başkanları ve MİT Müsteşarının giriş çıkışlarının kayıt altına alındığı ve MİT tırlarının da bu dosya kapsamında durdurulduğu tespit edildi.
Yapılan soruşturma sonucunda, örgüt elebaşısı Fetullah Gülen, eski emniyet müdürleri Yurt Atayün, Ali Fuat Yılmazer, Ömer Köse ile tırları durduran muvazzaf askerler ile 54 hakim ve savcı hakkında iddianame hazırlanırken, yargılamalar sürüyor.
Yine örgüt mensuplarınca gerçekleştirildiği savcılıkça tespit edilen 17/25 Aralık operasyonlarında FETÖ şüphelilerince, birtakım yolsuzluklar yapıldığı iddiasıyla soruşturmalar başlatıldığı, iletişimin tespitine ilişkin birçok karar alındığı, bu kararlara dayanılarak aralarında siyasetçilerin, üst düzey bürokratların, başbakan ve bakanların özel kalem müdürleri ile danışmanlarının da bulunduğu birçok kişinin telefon görüşmelerinin kayıt altına alındığı, fiziki takipler yapıldığı, 17 Aralık 2013'te İstanbul'da, bakan çocukları, Halkbank genel müdürü ve iş adamlarının da aralarında yer aldığı 89 kişinin gözaltına alındığı, aynı gün çeşitli medya organlarına soruşturmada delil olarak gösterilen hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş izleme görüntülerinin servis edilmesi, uydurma ihbar ve tutanakların ortaya çıkması üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca kumpas soruşturması başlatıldı.
Savcılık, 17 ve 25 Aralık kumpas soruşturması sonucunda iki ayrı iddianame hazırladı. İddianamelerde örgüt elebaşısı Fetullah Gülen 1 numaralı sanık olarak yer alırken, eski emniyet müdürleri Yakup Saygılı, Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan, Hamza Tosun, Mahir Çakallı dahil 136 polis hakkında dava açıldı.
Yine Tahşiyeciler grubuna yönelik açılan davada tüm sanıklar beraat etti. Sanıkların şikayetiyle açılan Tahşiyecilere kumpas soruşturmasında da şüphelilere yönelik kumpas kurulduğunun tespit edilmesi üzerine aralarında Fetullah Gülen, Hidayet Karaca ve yine dönemin emniyet müdürlerinin de bulunduğu 33 sanığa dava açıldı.
İzmir askeri casusluk
"Askeri gizli bilgi ve belge bulundurma" iddialarına ilişkin İzmir Emniyet Müdürlüğüne 10 Ağustos 2010'da gelen ihbar üzerine başlatılan soruşturmada aralarında muvazzaf askerlerin de bulunduğu 357 şüpheli, devletin gizli bilgi ve belgelerini yabancı istihbarat servislerine vermekle suçlandı ve bir kısım şüpheliler soruşturma sürecinde tutuklandı.
Kumpas olduğuna yönelik şikayetler ve tespitler üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca kumpas soruşturması başlatıldı. Bu sırada devam eden ''Askeri gizli bilgi ve belge bulundurma'' davasına bakan İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen şubat ayında tüm sanıkların beraatine hükmetti.
Sahte deliller üretilerek kumpas kurulduğu iddiaları üzerine yürütülen soruşturmada ise 25 kişi tutuklanmış, 5 zanlı ise daha sonra tahliye edilmişti. Soruşturmaya ilişkin İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve Fetullah Gülen'in bir numaralı sanık olarak yer aldığı 68 sanıklı iddianame İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmişti.
İddianamede, sanıklar hakkında "silahlı terör örgütü kuruculuğu, yöneticiliği, üyeliği, örgüt faaliyetleri kapsamında devlet ve ülkenin bütünlüğünü bozmak, hukuka aykırı kişisel verileri kaydetmek, iftira, kamu görevlisinin resmi evrakta sahteciliği, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek ve yaymak, özel hayatın gizliliğini ihlal, suç delillerini yok etmek, gizlemek, değiştirmek ve suç uydurmak" gibi suçlamalar yer alıyor.
Emniyet içerisindeki evreler
FETÖ mensupları, her dönemde dikkati çekmemek için sosyolojik ve siyasal alanda gerektiğinde renk değiştirdi. Emniyet teşkilatına 1970'lerde giren, 1980'lerde sessizce yapılanan, 1990'lı yıllarda ise teşkilatı zehirli sarmaşık gibi sarıp güçlenen örgüt, 28 Şubat süreci ile uyuyan hücre haline geçti. Koalisyon hükümeti sonrası uyanan hücreler, 2002-2004 yılları arasında yeniden yapılanma ve hazırlık sürecine girdi. Geçmişteki hoşgörü ve sağduyularından eser kalmayan FETÖ'cüler, 2004-2007 yılları arası ise kendilerinden olmayanları teşkilat içerisinde tasfiye ederek, emniyette operasyonel bir örgüt haline geldi. Örgüt, 2007 sonrasında Hrant Dink ve Rahip Santoro cinayetleri ile Zirve Yayınevi davalarını kullanarak etki alanını artırıp operasyonlara başladı.
Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla ordudaki elemanlarının önünü açan, 7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı Fidan'ı tutuklamaya çalışan FETÖ, siyaseti köşeye sıkıştırmak için de başta Gezi olaylarını kullandı, sonrasında ise 17-25 Aralık kumpaslarını gerçekleştirdi. FETÖ, son olarak 15 Temmuz'da devleti ele geçirmek için darbe girişiminde bulundu, devletin silahlarıyla milleti vurdu.
Devlet, FETÖ'yle mücadeleye daha erken dönemde başlamışsa da 17-25 Aralık kumpasıyla bu durumun adı konuldu. Terör örgütü kapsamına giren yapılanmaya karşı aralıksız devam eden mücadele, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası topyekun sürdürülüyor.