Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Ergenekon olayının” ardından yapılan yürütülen çalışmalarla ilgili olarak, “Hala devletin içinde bu süreci yavaşlatmaya çalışan unsurlar var. Biz iktidara gelmeden önce bunlar zaten tespitlerimizdi. Şimdi biz bunları meydana çıkarmanın gayreti içindeyiz” dedi.
“Ergenekonlarla da birlikte yaşamaya alışacağımız mı?” sorusu üzerine Erdoğan, “O görüyorsunuz. Şu ana kadar gelen iktidarların dışında attığımız adımı atan bir başka iktidar yok. Sonuna kadar gideceğiz” dedi.
Ergenekon olayının, son olayla başlamadığına dikkati çeken Erdoğan, “Öncesi var. Ümraniye ile olay başladı ve devam ediyor, bitmiş değil. Daha bunun gerisi var” diye konuştu.
Konuyla ilgili bir başka soruya da Erdoğan, “Bize yardımcı olursanız memnun oluruz. Kamuoyunun da bize yardımı olur. Akademisyenlerin, sivil toplum örgütlerimizin yardımı olur. Bu tür yasal bazı düzenlemeler yaparsak çok daha iyi neticeler alırız diyebilirler. Biz de yasal anlamda yargıdan destek alıyoruz. Bize söyleyin ne istiyorsunuz diyoruz” dedi.
Erdoğan, yapılacak yasal düzenlemelerin asla hukuksuzluğa fırsat vermemesi gerektiğini vurgulayarak, bu konuda yapılacak yasal düzenlemeler konusunda parlamento içinde ciddi bir muhalefet olacağını zannetmediğini belirtti.
“Siz düğmeye bastınız bu konuda ve sonuna kadar gideceğinizi söylüyorsunuz” sözleri üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
“Hala devletin içinde bu süreci yavaşlatmaya çalışan unsurlar var. Bunlar, biz iktidara gelmeden önce zaten tespitlerimizdi. Şimdi biz bunları meydana çıkarmanın gayreti içindeyiz. Yasama, yürütme, yargı bu konuda duyarlı. Bu kurumları bizim yıpratmamamız lazım. İçeride bu dediğimiz unsurları da cımbızlayarak çıkartmamız lazım. Çıkaracağız ki ülke tertemiz, pırıl pırıl bir hale gelmiş olsun.”
"GÜNEYDOĞU SORUNU YOKSULLUK SORUNUDUR"
“Güneydoğu'daki sorun bir yerde yoksulluk, şiddet, terör sorunudur. Bunun dışında bir sorun yoktur diyebiliyor musunuz?” sorusuna Erdoğan, “Diyemeyiz, olayın kültürel boyutu da var. Terör bunları öncelikli kullanıyor” yanıtını verdi.
“Olayın demokrasi boyutuna geldiği zaman benim Güneydoğu'daki vatandaşımı bundan mahrum edebilir misiniz” diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
“Benim Güneydoğu'daki vatandaşım bugün parlamentoda şu andaki nüfusundan seçmen sayısından batıya göre orantılarsak çok daha fazlasıyla temsil ediliyor. İstanbul'da diyelim 100-110 binle bir milletvekili seçilirken Güneydoğu'da öyle illerimiz var ki 7-8 bin kişiyle bir tane milletvekili çıkarıyor.
İdari uygulamalarda yanlışlar var. Bu zaten giderildiği için biz Güneydoğu'da, Doğu'da birinci parti konumuna geldik. Bu eğer birinci derecede giderilmemiş olsa, biz orada halkımızla kucaklaşmamış olsak, onlarla böyle bir iletişimi sağlayamamış olsak halkımızın teveccühü bu derece orada bize yönelik olmaz. Şu anda Türkiye'de biliyorsunuz sadece Tunceli'de milletvekili çıkaramadık. Bunun dışında tüm bölgelerde, illerde bizim milletvekillerimiz var. Zaten iyi bir konuma bu iş gelecek ben buna da inanıyorum.”
“Yani bir paket açmak için yerel seçimleri mi bekleyeceğiz?” sorusu üzerine Erdoğan, “Hayır. Şu anda en önemlisi işte GAP. Başbakan Yardımcım GAP'ı dolaştı. Bütün illeri tek tek dolaştı oralardaki sivil toplum örgütleriyle, oraların milletvekillerine davetler yaptı. Belediye başkanlarıyla, valilerle oturdular analizleri yaptılar, çalışmaları bitirdiler. Şimdi de GAP'ı oturtacağız. Özellikle, tüm bunlardan sonra herkes için demokrasi, herkes için özgürlük... Bunu sadece belli bir bölgeye değil. Tüm ülkeye, herkes için” diye konuştu. Başbakan Erdoğan, “Avrupa kamuoyunda, toplumlar nezdinde Türkiye ile ilgili giderek artan bir olumsuz kanaat var. Bu konuda hükümetiniz içeride ve dışarıda nasıl bir toplumsal diyalog bir diplomasi önlemi almaya çalışıyor. Çünkü iki yapı giderek uzaklaşıyor” ifadesi üzerine, “Öncelikle şunu söyleyeyim, toplumsal diplomaside biz sivil toplum örgütlerimizi yeterince eğitmemişiz. Bizi onların eğitmesi, şekillendirmesi lazım” dedi.
“Ama Avrupa'da bu tam tersine olmuş” diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
“Önüne gelen orada bir cemiyet, dernek oluşturmuş. Ama bunlar maalesef kapalı toplum anlayışıyla hareket etmişler. Avrupa'daki sivil toplum örgütlerinde bir gettolaşma var ve bunlar hiç açılmazlar. Çok çok kapalı... Oraların yönetimleriyle de iletişimleri yok, hemen hemen hiç yok. 5 yıl içerisinde mesela Sayın Schröder ile bizim sivil toplum örgütlerini bir araya getirme gayretine girdik, onlarla toplantılar yaptık. Bu bir defa orada bir karşılıklı öz güven meydana getirmeye başladı. Sayın Merkel ile de bunu Türk-Alman Ticaret Odası olayı ile başlattık. Ben mesela bu son kapalı salon toplantısına Sayın Merkel'i de getirmek istedim, gelmedi. 'Gelin orada beraberci bir mesaj verelim. Çok isabetli olur' dedik. Şöyle yapalım dedi, 'ben öğrencileri toparlayayım. Türk ve Alman öğrencileri bir araya getirelim, sempozyum türü bir şey yapalım' dedi. 'Bu da bir adım olur' dedim, kabul ettim. Bana göre o da önemli bir adımdı. Çünkü orada Türk ve Alman öğrenciler hem panelist olarak katıldılar hem de dinleyici. Bunlar da ağırlık olarak orta öğretimden... Güzel bir başlangıç oldu. Böylece başlayan bir süreç oldu.”
Bu sürecin uzun vadeye yayılması gerektiğini ifade eden Erdoğan, her ay bir bakanı oraya göndermek suretiyle, Almanya, Fransa ya da İskandinav ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarını onlarla bir araya getirebilmek, onlardan bir bakanı alarak orada konuşturarak bir iletişim ağını hızla kurmak zorunda olduklarını söyledi.
Sivil toplum örgütlerinin bulundukları ülkelerdeki ilgili bakanlarla bir araya getirilmesi gerektiğini belirten Erdoğan, bir de vatandaşların oralardaki partilere teşvik edilip sokulması gerektiğini vurguladı. Erdoğan, “Güven yok, giremiyor partilere. Bazı yerlerde girenler olmuş. Olmuşlar ama dağınık oldukları için ve güçlerini kaybediyorlar. Halbuki bir güç oluştursalar, lobi haline gelebilseler diğer azınlık gruplar orada ağırlıklarını koyabiliyorlarsa o zaman inanıyorum ki bizim vatandaşlarımızda ağırlıklarını koyabilecekler” diye konuştu. Konuşmasında, son Almanya seyahatinde yaptığı görüşmelere de değinen Erdoğan, şunları kaydetti:
“Özellikle, bizim Merkel ile olan bu görüşmelerimizde bir şey karşımızda farklı ifade ediliyor, olmadığımızda farklı ifade ediliyor. Bizi üzen budur. Yani karşımızda bunlar ifade edilse problem değil. Aşarız bunu. Bakın geçenlerde Yunanistan Başbakanı buradaydı. Bazı şeyler konuşuldu, bazı şeyler konuşulmadı. Ben kendilerine, 'bakın 19. madde olayı var. 19. madde ile siz 60 bin soydaşımızı vatandaşlıktan çıkardınız. Ama biz 30 bin şu anda Türk vatandaşı olan Rum var, Türkiye dışında yaşıyor. Ben davet yapıyorum, gelsinler Türkiye'ye yerleşsinler. Siz de o çıkardığınız 60 bin vatandaşımızdan hiç olmazsa 30 binini biz size vatandaşlığı veriyoruz deyin. Alabilir misiniz?' dedim. Aynı şekilde seçilmiş müftü, atanmış müftü meselesini konuştum kendileriyle. Yunan mahkemesine, yargısına yönelik olarak bu adımlar atılabilir, bu problem değil. 'Ama siz kalkar da oradaki Müslümanların müftüsünü atamaya yönelirseniz, bu dedim, Lozan'a uymuyor.' Biz sizin patriğinizi atamıyoruz ki... “
KIBRIS SORUNU NASIL ÇÖZÜLÜR?
“AB'de Türkiye'nin şu anda müzakere sürecini tıkayan en önemli anahtar konu Kıbrıs. Burada ne yapılacak?” sorusuna Erdoğan, “Bugünkü seçimi görelim bakalım. Belki bugün beklemiyoruz ama bugün olmazsa bile önümüzdeki hafta netleşecek. Kıbrıs politikasını değiştirecek ne denli tesir meydana getirir o da ayrı mesele. Ben yine ümitli olmak istiyorum” yanıtı verdi. Erdoğan, “KKTC'den Sayın Talat, Sayın Soyer ve dün de muhalefet partisinin Başkanı Sayın Ertuğruloğlu buradaydı. Kendileriyle bu konuyu görüştük. Hepsinin ortak kanaati tabii ki bu sürecin bir milli dava olarak görüp bunun çözümünden yana” diye konuştu. “Ama Papadopulos maalesef hep kaçıyor bu işten” diyen Erdoğan, Papadopulos'un şu anda masaya oturmamaktan yana bir tavrı olduğunu söyledi.
Erdoğan, “Biz de AB üyesi dostlarımızla bu konuları konuşuyoruz. 'Biz olumlu yaklaşım gösteriyoruz, sizler de bize yardımcı olun' diyoruz. Mesela Bayan Merkel'e Almanya'da söyledim, 'Güney Kıbrıs'ın AB'ye alınması zaten hataydı. Bizi kalkıp da oraya bir siyasi engel koymak suretiyle tıkamayın. Bizim müzakere sürecimize bu işin ne alakası var. Sayın Sarkozy bile 'ben 30 fasılda en ufak bir engel şimdilik düşünmüyorum, koymayacağım' dedi. '5 faslı şimdi konuşmayalım, o dursun' dedi. Bu tabii siyasi etikle de bağdaşmıyor. 'Onun için Almanya toplantısına katılmayacağım' dedim. Bunu Bayan Merkel'e söyledim. Siyasi etik neyi gerektiriyorsa onu yapmak lazım. Benimle baş başa konuştuğun zaman başka konuşuyorsun, ondan sonra çıkıp bir ülkede başka açıklamalar yapıyorsun. Aramızda karar alıyoruz, 'medya üzerinden konuşmayacağız özel temsilciler tayin edeceğiz.' Başlıyor görüşmeler, biz özel temsilcileri atıyoruz bir kenara, bu olmaz.
Sayın Talat da zaten açıklamasını yaptı. Biz de yaparız. Yine geniş çapta Avrupa ülkeleri olsun, BM olsun buralarda görüşmelerimizi yoğunlaştırırız. Sürece devam.”
KUZEY IRAK'LA İLİŞKİLER NE DÜZEYDE?
“Türkiye'nin Irak Kürtleri ile daha normal, daha diyaloğa açık sürecine ihtiyacı olduğu sık sık konuşuluyor. Bu çerçevede iki nokta var. Bir tanesi Talabani'nin Irak Cumhurbaşkanı olarak Türkiye'ye davet edilmesi. Daha önce eski cumhurbaşkanı Sezer'in karşı olduğu o yüzden Talabani'nin davet edilmediği duyduk. İkincisi de özellikle de Barzani ekseninde Kürt yönetimiyle üst düzeyde yeniden ilişkinin açılması bu iki konuda gelişme var mı?” sorusuna Erdoğan, “Sayın Talabani'yle ilgili olarak ben bugüne kadar birçok kez farklı yerlerde benim görüşmem oldu. ABD'de, Riyad'da... Sayın Cumhurbaşkanımızın da kendi takdirleri içindedir, bu konuya soğuk bakmadığını biliyorum. Ama tabii ne zaman, nasıl yapar o kendi takdirleridir. Onu ben belirleyemem, böyle bir yetkim yok” yanıtını verdi.
Erdoğan, “Barzani meselesine gelince, orayla da görüşmelerin şu veya bu şekilde olması gerekir. Olmaması lehte bir şey değildir. Ama tabii bu bizim düzeyimizde olur, ona katılmam mümkün değil şu anda. Ama bir görüşmenin olmasında fayda var” diye konuştu.
“GEREKEN NE İSE O YAPILMALI”
Bir başka soru üzerine Erdoğan, “Şimdi illa bazı şeylerin olması gerekmez. Bazı şeylerin olmasını da sizin atacağınız bazı adımlar getirir. Sizin şu anda merkezi yönetimle ilişkileriniz gayet başarılı bir şekilde devam ediyor. Ama kuzey ile ilgili de uygun zeminde bazı adımlar atıyoruz, onlar da yürüyor. Bunlar var. Yani birbirimize karşı tamamen duyarsız değiliz” dedi.
“PKK'nın Kuzey Irak'taki varlığı gerçekten son operasyonlarla zayıflatıldı mı?” sorusu üzerine Erdoğan, “Şu andaki süreç devam ediyor. Bu sürecin çok boyutları var. Fiziki, psikolojik boyutu var, maliyet boyutu var. Onları tabii değerlendirmek gerekiyor. Ne gerekiyorsa bunların hepsi şüphesiz ki ele alınacaktır. Burada kalkıp da 'keşke şu da yapılsaydı' denmemeli. Gereken ne ise o yapılmalı” görüşlerini dile getirdi.
“Baharda terörlü günler geri gelebilir endişesi var. Bunun artık sonlandırılması için bir planınız var mı?” sorusunu yanıtlarken Erdoğan, “Terörün böyle bir zamanlaması olmaz. Şurada başlar, şurada biter diye bir şey yok. Terör farklı olay, zamanı, zemini belli olmaz. Bu adi suç değil. Adi suçta zinciri yakalarsın, işi başlar bitirirsin.
Bunun uluslararası boyutu var. Terörün dağ boyutu, siyasi boyutu var. Bunun yanında Türkiye'nin dışında Orta Doğu bunun yanında Avrupa boyutu var. Tüm bunlarla beraber değerlendirdiğiniz zaman umulmadık bir şekilde ortaya çıkabiliyor. Ama bu öyledir diye biz tedbirleri gevşetemeyiz” dedi.
Dünyada bunun örnekleri olduğunu belirten Erdoğan, İngiltere'de, İrlanda'da terörle ilgili sorunların aynı şekilde devam ettiğine dikkati çekti. “Bu işin hiç mazereti olamaz” diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
“Tüm tedbirleri ortaya koyarak devam edeceğiz. Bazıları soruyorlar, 'ne zaman bitecek'. Bitmez, bununla beraber ben geçenlerde bir ifade kullandım. Bunu da istismar konusu yaptılar. Terörle yaşamaya bir defa kendimizi de alıştıracağız. Buna yönelik siyasi yönetimler, idare tedbirlerini alacak. Buna yönelik merkezlere ilişkin adımlarımızı atacağız. Terörü doğuran sebepleri ortadan kaldıracağız ve halkla terörün bütünleşmesinin önünü keseceğiz.”