Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi'ne katıldı. Erdoğan, burada bir konuşma yaptı.
İşte Erdoğan'ın açıklamaları...
Sözlerimin hemen başında özellikle de bir hususu ifade etmekte fayda görüyorum. Meselelerin ve problemlerle ilgili çözüm yollarının tespiti elbette çok önemlidir. Fakat alınan kararların kuvveden fiile geçirilmesi çok daha önemlidir. Yoksa verilen bunca emek, harcanan onca mesai eksik ve yarım kalacaktır. Benim kendime siyasi ve idari hayatım boyunca pusula olarak kıldığım dört başlığım var. Özellikle istikbalimizin teminatı olarak gördüğüm gençliğe bu dört prensibi hatırlatıyorum. Oku, düşün, uygula ve neticelendir
BUNLAR MÜSLÜMANLARA YAKIŞAN DAVRANIŞLAR DEĞİL
Bizler birbirini Allah için seven burada Allah rızası için toplanan insanlarız. Aramızdaki farklar, kardeşliğimize mani değildir. Habil ile Kabil'den bu yana kardeş kavgası her ne kadar istenmese de insan hayatının bir parçası olmuştur. İslam barış dinidir. İslam'da kardeşlik hukuku mümin kardeşlerine destek olmakla beraber sıkıntılarına da taraf olmayı gerektirir. Müslüman komşusu açken yatamayacak kadar etrafıyla hemhal olması gereken kişidir. Bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın anlayışı bir Müslüman'a yakışan bir davranış değildir.
ÖLEN DE ÖLDÜREN DE ALLAHU EKBER DİYOR
İslam dünyasının belli bölgelerinde ayrımı acımasızca yaşıyoruz. Öldüren de ölen de Allahu ekber diyor. Ölen de öldüren de Allah için diyor. Bunu anlamak mümkün değil. Bizim bunu yeniden ele alıp bu işi düzeltmemiz lazım. Müslümanlar arasında ayrılıkların, anlaşmazlıkların hatta kavgaların olması ne yazık ki kaçınılmaz hale geliyor. Bunu siyasette de yaşıyoruz. Bundan sıyrılamıyoruz. Dinimiz İslam, barış dini. İslam'da kardeşlik hukuku sıkıntılarına taraf olmayı da gerektirir. Müslüman yaşadığı hayatı bizatihi içinde olarak yaşayan, çalışmasıyla, eğitim öğretimiyle diğer insanlara örnek olan insandır. Müslüman çevresine güven aşılayan insandır. Bizlerin nerede olursak olalım hayatın içinde olmamız, aktif bir tavır sergilememiz gerekiyor.
HANGİ SİLAH OLURSA OLSUN SUÇ
Kardeşlerimizden başlayarak sorun ve sıkıntılara müdahale etmemiz önem arzediyor. Kendi aramızdaki çatışmaları Müslüman olarak kendimiz çözmüyoruz. İslam'ın dışındakiler bunu çözüyor. Onlara kalınca işte varil bombaları yağmaya başlıyor. Bunun adı zaman zaman kimyasal silah, zaman zaman konvonsiyonel silah oluyor. Geçmişte anlaşma yapılmış, kimyasal silahlara karşı uluslararası kuruluşlar tavır koymalıymış. Neticesi ölüm olduktan sonra hangi silah olursa olsun suçtur. Kimyasal silahlarla 1000 kişi ölmüşse konvansiyonel silahlarla yüz binler öldü. Hiç bunu konuşmuyorlar, dile getirdikleri hep bu.
BATI ÜLKELERİNE SERT TEPKİ
Katil sürülerinin terör eylemleri bize zarar vermesinin yanı sıra İslam karşıtı çevrelere dört gözle bekledikleri fırsatı da veriyor. Batı dünyası İslam karşıtlığı üzerinden kendi ideolojisini güçlendirmek istiyor. İslam, proje mahsülü terör örgütleri üzerinden lekelenmeye çalışılıyor. Müslümanların işyerleri, evler, ibadethaneleri her gün ırkçıların hedefi oluyor, bunun en önemli zemini de Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa. İnsanları da ayırıyorlar, Fransa Romanları derdest etti. Batı'da adı Ahmet, Muhammed vs. olan Müslümanların iş imkanları kısıtlanıyor
BU SALDIRILAR KARŞISINDA SİNEMEYİZ
Bizim dinimizde ayrım yok. Sırf Müslüman oldukları için katledilen, evlerinden yurtlarından kovulan kardeşlerimiz var. Arakan'daki kardeşlerimizin durumuna baktım, 600 bin kişi ciddi sıkıntılar içinde yaşıyor. Sizler dünyanın farklı köşelerinde yaşayan Müslüman azınlıklar olarak bu sorunları bizzat tecrübe ediyorsunuz. Sizler İslam karşıtı dalgaya doğrudan muhatap olan insanlarsınız. Müslümanlar olarak bize düşen görev bellidir. Biz asla saldırılar karşısında sinemez, kendi kabuğumuza çekilemeyiz.
AHLAKSIZLIĞIN DANİSKASI ONLARDA
11 Eylül terör saldırlarından bu yana Müslümanlar olarak çok taraflı, çok katmanlı bir saldırı dalgasıyla yüzleşiyoruz. Eli kanlı çeteler üzerinden istikbalimizin karartılmaya çalışıldığını, hak ve hürriyetlerimizin gasbedilmek istendiğini görüyoruz. İşte DEAŞ, Boko Haram, Eş-Şebab, FETÖ gibi katil sürülerinin terör eylemleri bize zarar vermesinin yanında İslam karşıtı çevrelere dört gözle bekledikleri fırsatı da veriyor. Sizin İslam dediğiniz bu mu diyorlar. Hani Müslüman kan dökmezdi, bunu diyorlar. Hani siz barış diniydiniz diyorlar. Biz onlara malzeme veriyoruz. Öyleyse bizim bu işi tersine çevirmemiz lazım. Bu örgütlerin hunharca katlettiği veya hayatını kararttığı Müslümanların masumiyeti görmezden gelindiği gibi işlenen vahşi cinayetlerin faturası da dinimize ve müminlere kesiliyor. Birçok batı ülkesi de kendi iç sorunlarını perdelemek için adeta bu ateşe benzin döküyorlar, çok temizler ya... Ahlaksızlığın daniskası onlarda, katliamın daniskasını onlar yaptı, utanmadan sıkılmadan buradan kalkıp fatura kesiyorlar.
MÜSLÜMAN ÜLKELERİN LİDERLERİ BİLE "DÜNYA 5'TEN BÜYÜKTÜR" TEZİNİ ANLAMIŞ DEĞİL
Müslümanların başka din mensuplarıyla bir arada barış içinde yaşama problemi yoktur. Tarih boyunca da hiçbir zaman olmamıştır. BM'nin ne zamandan beri reforme edilmesi gerektiğini söylüyoruz. Ama gel gör ki, Müslüman ülkelerin liderleri bile "Dünya 5'ten büyüktür" tezini anlamış değil. Çünkü köleleştirme içindeler.
SUSACAK MIYIZ?
Pek çok konuda dost ve müttefik bildiğimiz ülkelerin riyakarlığıyla karşılaşmaya devam ediyoruz. FETO örgütüne yönelik aldığımız tedbirler batı ülkeleri tarafından eleştiri konusu oluyor. 20 tane İsrail polisi 14 yaşında bir yavrumuzu alıyorlar aralarına sürükleye sürükleye getiriyorlar. Dünya bunu görüyor ama bir tavrı var mı yok. Ne yapacağız, susacak mıyız? Ya elimizle ya dilimizle ya da kalbimizle buğzedeceğiz. Filistinlilerin kameraların önünde kurşuna dizilmesine ses çıkarılmıyor. İslam ülkelerini azınlık hakları konusunda sıkıştıranlar Müslümanlara yönelik etnik temizlik faaliyetlerini görmüyorlar.