Bir gazetenin çay ocağında sohbet yoksa oradan iş çıkmaz

Türkiye'nin sancılı dönemlerinde yayın hayatına başlayan Yeni Şafak, mücadeleci ruhunu çalışanlarına aktardığı gibi, onların da heyecanından, cesaretinden güç bulmuştur. Gazetemize uzun yıllar emek vermiş Mustafa Kartoğlu ve Recep Yeter gibi... Yeni Şafak'ın okul oluşunda, yuva oluşunda, vefa denince akla onun gelişinde emeği geçenlerden...

Halime Kirazlı
Mustafa Kartoğlu

Gazeteye ilk 1994’te adım attım. Ara ara toplamda bir iki yıl boşluk oldu. Sanırım 1997 ortasından itibaren kesintisiz 10 yılı aşkın o ekibin parçasıydım. Yeni Şafak, milli manevi değerlerin muhafazasına dayalı geleneğin “yeni nesil” ürünüydü. Geleneğinde güçlü bir gazetecilik mirası yoktu ama değerlere bağlılığı, barışıklığı, entelektüel birikimi ve mesleki heyecanı güçlüydü. O yüzden Yeni Şafak’ın gazeteciliği de kendi içinde gelişti. Bugün bakıldığında, bu özelliğiyle Türkiye’de gazeteciliğin eksik olan bu yönünü güçlendirdi. Yeni Şafak, dönemin devlet ideolojisinin uygulayıcılarıyla şekillendiği bir iklimde yayın yaptı.

TARTIŞACAĞIZ TER DÖKECEĞİZ

Bir gazetenin yazı işlerinde haberin toplanması, işlenmesi ve sunulması konusunda tartışma hatta kavga yoksa, başlık ve öncelik seçiminde ter dökülmüyorsa, biri diğerinin önerdiği başlığı işe yaramaz bulmuyorsa, hatta alaycılık, alınganlık olmuyorsa oradan iş çıkmaz. Ama bütün bunlar ertesi güne taşınırsa da oradan bir “ekip” çıkmaz. Bir gazetenin çay ocağında da haberler ve o haberlerin nasıl işlendiği kadar insani ilişkilere dair sohbetler yoksa, entelektüel tartışmalar yapılmıyorsa orası da ‘okul’ olmaz.

Yeni Şafak’ı doğuran dönemin iklimi, siyasette de yeni bir doğumla örtüştü. Aynı milli mânevi değerlerin muhafazasına dayalı geleneğin içinden “yeni nesil” bir siyasi hareket olarak AK Parti doğdu. Bu örtüşme, bugün 22 yıllık AK Parti iktidarını destekleme olarak anlaşılıyorsa da adil değildir. AK Parti iktidarının ilk altı yılını gazetenin yazı işlerinde geçirmiş biri olarak, “Bir partiyi değil değerlerini savunmak” diye adlandırırım. Yeni Şafak ve orada yetişen gazeteciler, kendileri karşılaştıkları gibi “iktidara yaslanıp” meslektaşlarını veya farklı siyasi görüşe, yaşam tarzına sahip olanları dışlamadılar. Aksine, dışlayıcı dönemin siyasi ve kültürel iktidarlarının sofrasında oldukları halde sonradan kovulanlara -birçoğunun daha sonra karşılarına geçebileceği öngörüldüğü halde- sayfalarını açtı Yeni Şafak. Ekibi de yakın ilgi ve saygı gösterdi. Döneminin bütün ekonomik ve sosyal zorlukları yaşanmış da olsa, Yeni Şafak’ın bende, son tahlilde, “yetiştiğimiz yer” olarak güçlü bir anlamı var. Birçok arkadaşımızın daha sonra güçlü yayın kurumlarında üst düzey görevler alması bunun göstergesidir.

GERİYE GÜZEL ANILARI KALDI

“Yeni Şafak’ın 30. yaşı nedeniyle düşüncelerinizi paylaşır mısınız” teklifi alınca, Yeni Şafak’ta birlikte çalıştığım her yüz gözümün önüne geldi, her ses kulağımda çınladı. Hepsinin bende katkısı vardır. Ama aflarına sığınarak, bu yazıyı okuyamayacak olanlardan bazılarını özellikle anmak isterim. 15 Temmuz gecesi hainlere karşı göğsünü siper eden kahraman sınıf arkadaşım, kardeşim Şehit Mustafa Cambaz…

Birlikte Rize yaylalarını gezmeyi planlarken Allah’ın ona daha iyi bir yer nasip ettiğini düşünemiyorduk. Gazetede her ikimize -ama muhtemelen bütün sevdiklerine- “Allah sizi şehit etsin” diye dua eden “Ak saçlı”mız Nusret Abi’nin aksine… Önce iyi bir okuru olduğum, daha sonra Star ve Akşam’da daha yakın çalıştığım Ahmet Kekeç…

Bir çay ocağı sohbetinde Mevlana’dan söz açılmışken, en gergin saatlerde bile yüz hatlarımızı dinginleştiren dervişliğine güvenip, kısaltma isim uydurma gafletinde bulunduğum gün bana şaşırtıcı bir keskinlikle ders veren Hamit Can…

“Selman abi sen bilirsin”den sonra gelen soruları uzun saçları ve sakalları arasından gülümseyerek dinleyen bulmacacı Selman Cahit…

Sadece bir gazeteci değillerdi… Mustafa Cambaz bir kültür fotoğrafçısıydı. Nusret Özcan öykücü… Ahmet Kekeç romancı. Hamit Can ve Selman Cahit şair… Dedim ya, bir gazetenin çay ocağında entelektüel sohbet yoksa oradan iş çıkmaz… Yeni Şafak’ta çok oldu. Rahmet ve özlemle yad ediyorum.

Yeni Şafak mı, yaz kardeşim…

Recep Yeter

Benim gözümde Yeni Şafak her şeyden önce bir vefa kurumudur. Bu vefa, 30 yıldır Yeni Şafak’ı bir evladı gibi sahiplenen Anadolu insanının değerlerini, hakkını, hukukunu, bu ülkenin tam bağımsız ve müreffeh bir ülke olma iktisabını savunmaktan, bu topraklar için canını veren şehitlerin emanetine sahip çıkmaktan bir tek gün bile vazgeçmemiş olmasıdır. Gazetem Yeni Şafak’ın yaklaşık 20 yılına tanıklık etmiş bir çalışanı, bir yöneticisi, bir yazarı ve hepsinden öte Yeni Şafak Ailesi’nin bir ferdi olmaktan her zaman gurur duyan bir gazeteci olarak bana bu fırsatı vermenizi de bir vefa örneği olarak görüyor ve teşekkür ediyorum.

Bu vefa duygusunun ne demek olduğunu en güzel anlatan anekdotlardan biri olan ve inşallah ölene kadar unutmayacağım bir sahneyi paylaşayım:

BİR YENİ ŞAFAK OKURU YAKAMA YAPIŞTI

Memleketim olan Çankırı’da bir Yeni Şafak okuru abimiz var. Yıllar önce bir gün yakama yapıştı, beni sarsarak şunu söyledi: Ben 20 yıldır her sabah gazete bayisine gidiyorum benim adıma söz söyleyen benim sesim olan gazeteleri alıyorum bunların başında da Yeni Şafak geliyor. O gazeteyi elime alınca ilk yaptığım şey, bir evladıma sarılır gibi kokusunu içime çekmek oluyor. Bu gazeteyi çıkarırken sizin yazdıklarınızı her gün hasretle, umutla bekleyen, milletin, ümmetin derdiyle dertlenen olduğunu bilmek, görmek isteyen insanlar olduğunu bilerek çıkarın. İstanbul’a dönünce bu gazeteyi çıkaranların yakasını benim senin yakanı tuttuğum gibi tut ve söylediklerimi aynen ilet. Çok çalışın en iyi haberleri benim gazetem yazsın” demişti. Bu güzel abimiz, gazeteyi her gün evine getiren bir dağıtıcıdan almak yerine her sabah bayiye gidip satın almayı tercih ediyordu. Yeni Şafak’ın bir vefa markası olmasının arkasında işte bu hasbilik ve samimiyet var. Bu tüm çalışanlarına da sirayet eden bir maya oldu her zaman.

GELECEĞE UMUTLA BAKIYORSAM YENİ ŞAFAK SAYESİNDE

Sadece 1 aylığına stajyer olarak girdiğim, o zamanki yöneticilerimizin “Stajını yap, biz git demeden sessizce git” dediği kurumdan yaklaşık 20 yıl sonra haber müdürü olarak ayrıldım. Çok çalışan, azmeden herkesin önü her daim açık oldu. Bu sebeple “Bu gazetede ilk öğrendiğim şey azimdi...” demiştim o yazıda. Vefa dedim ya. Oğlum prematüre doğmuştu. Maaşımın 35-40 katı hastane masrafımı gazetem üstlendi. Küçük bir kısmını maaşımdan kestiler sadece. Hangi kurum bunu yapar? Mesela bir vefa örneği olarak muhabirini harcamak yerine görevi bırakmayı tercih eden, kusuru üstlenen 'istihbarat şef'ine, 'haber müdürü'ne şahitlik ettik.

HUZURU AVANS OLARAK ALIYORUZ

Yetişmemiz için pek çok imkan sundu Yeni Şafak.

Sokağa vatandaşla röportaj yapmaya çıkardık. Küçük teybimizi uzattığımız vatandaş, ‘Yeni Şafak mı, o zaman konuşurum, yaz kardeşim’ derdi. Bu duyguyu hiçbir maaşla satın alamazsınız. Çalıştığım dönemde iki üç kat maaşlı pek çok teklif aldım. Cevap olarak “Biz, maaşımızdan önce huzuru avans olarak alıyoruz” deyip reddetmişimdir hep. Yüzlerce manşetle, haberlerimizle Türkiye’de akla hayale gelmeyecek devrimler yaptık. 15 Temmuz gecesi hakeza… Bunların arkasında Albayrak ailesinin güçlü duruşu vardı hep. Geriye dönüp bakınca, Türkiye’nin geleceğe umutla bakabiliyor olmasında Yeni Şafak sayesinde bir payım olmasından büyük gurur duyuyorum.