Saldırıda şehit olanlar arasında aynı aileden 3 kişi de vardı: Hakan (43), Lütfi (63) ve Mehmet Gülşen (61)... Mehmet ile Hakan kardeş, Lütfi ise Gülşen kardeşlerin hem kuzeni hem de eniştesiydi. Şehit Lütfi Gülşen'in eşi Menzule Gülşen, şehit Hakan Gülşen'in eşi Sevgi Gülşen ve şehit Mehmet Gülşen'in gelini Fatoş Gülşen o gece yaşananları anlattı...
YA GELİRİM YA GELMEM
Şehit Lütfi Gülşen eşi Menzule Gülşen: “O gece televizyonda darbeye ilişkin haberleri gördük. Kızılcahamam'da 'Cumhuriyet Meydanı'na gelin' diye anonslar yapılıyordu. Eşim kapının anahtarını aldı, 'ben ya gelirim ya gelmem' diyerek çıkıp gitti. Meydanda iki kuzeni ile birlikte Külliye'ye gitmişler. En son sabah 05.20 sularında eşimle görüştüğümde 'Bir elimde bayrak var, diğeriyle tankı engellemeye çalışıyorum. Bugün meydanlarda durmayacağım da ne zaman duracağım' diyerek telefonu kapattı. Daha sonraki aramalarımda ona ulaşamadım. Hakan'ın eşi Sevgi'yi aradım ve eşime ulaşamadığımı söyledim, o da ulaşamadığını söyledi. Külliye'ye atılan ikinci bombanın şarapnel parçaları ayağına isabet etmiş ve kan kaybından şehit olmuş. Daha sonra bütün hastaneleri aradık, bulamayınca Külliye'nin önüne gittik. Hakan'ın arkadaşı, eşim morga yerleştirilirken onu simasından tanımış, bizi aradı, biz o zaman şehit olduklarını öğrendik. Üçü de kanlar içinde yanyana şehit olmuşlar. Bayrakları halen boyunlarında bağlıydı.”
Dönmek yok
Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde şehit düşen Mehmet Gülşen'in gelini Fatoş Gülşen: “Babam Külliye'ye giderken yoldaki insanlara 'demokrasi dersi vermeye gidiyoruz, şehit olmaya gidiyoruz, hakkınızı helal edin' demiş. Sabaha doğru eve dönenler olmuş, onlara 'gidin' demişler, babam, 'biz bu işi sağlama almadan geri dönmeyeceğiz, vatanın kurtulduğunu göreceğiz, öyle döneceğiz' demiş. Biz şehit olduğunu sabah öğrendik.
Vatan sağ olsun
Hakan ve Mehmet Gülşen'in annesi, Lütfi Gülşen'i ise büyüten 90 yaşındaki Muzaffer Gülşen'in sözleri bir metanet abidesi gibi: “3 evladım şehit oldu. Acımız pek ağır. Vatan sağ olsun, oğullarımı vatana şehit verdim...”
Ay-yıldız boyunbağı
Şehit Hakan Gülşen'in eşi Sevgi Gülşen: “Eşim, Lütfi ve Mehmet abimlerle birlikte Külliye'ye gitme kararı almış. Eve gelmiş, kızlarımdan bayrak ve arabanın anahtarını istemiş. Arabasına bir bayrak asmış. Sonra Külliye'ye gitmek için yola çıkmışlar, o esnada ben aradım, 'Neredesiniz?' diye sordum, 'Külliye'ye gidiyoruz' deyince ben de 'keşke gitmeseydiniz' dedim. Eşim de bana 'bugün gitmeseydim ne zaman gidecektim, darbe oluyor, herkes gitti, ben nasıl evde otururum' dedi. Eve geldiğimde kızlarım ağlıyordu, onları sakinleştirip uyuttum. 05.05 sularına kadar telefonda sürekli son dakika bilgileri eşime söyledim. Eşimin sesi çok coşkuluydu, sesinde korku yoktu. Hakan ve arkadaşları, kendileriyle gitmek isteyen bazılarını arabaya almamış, 'biz şehit olmaya gidiyoruz' demişler. Eşim bayramlıklarını giyip gitmiş. Birkaç gün önce kızlarına şehit çocuklarının fotoğraflarını göstermişti. Eşimin boynuna bağladığı Türk bayrağını adli tıpta bile çözememişler, çözemedikleri için kesmişler. Annesini çok severdi. Anneme şehit olmadan önce kahvaltılık almış, toprağa verdikten sonra yemek için kahvaltılıkları çıkardık, annem 'onu Hakanım aldı' dedi, yiyemedik, zeytine gözyaşlarımız karıştı. Tek tesellimiz şehit olması. İsmi hatırlanacak, torunlarına anlatılacak. Hiçbir savunması olmadan ellerinde tek bayrakla vatanı savundular.”
Dersini bıraktı meydana koştu
Ömer Can Açıkgöz, okumak için geldiği Ankara'da şehit düştü. 15 Temmuz günü, bir sonraki gün gireceği sınava çalışıyordu. Ankara semalarında jetlerin uçtuğunu görünce ders çalışmayı bırakıp vatanını savunma gitti. Babası Fahrettin Açıkgöz, şehit oğlu ile o gece konuşmasını şöyle anlatıyor.
“22.30 sularında oğlumu aradım, Ankara'da neler olduğunu sordum. Oğlum da jetlerin uçtuğunu, ne olduğunu anlamak için arkadaşları ile sokağa çıkacağını söyledi. 00.50 sularında tekrardan oğlumu aradım, 'isterseniz çıkmayın' dedim ama 'yok baba çıktık' deyince dikkat etmesini söyledim. Daha sonra aradım, ulaşamadım. Külliye'nin önüne gider gitmez hemen taramışlar, kurşunlar oğlumun birkaç yerine isabet etmiş. Orada şehit olmuş. Şehit olması çok gurur verici. Memleketimize dua ediyoruz.”
O bir kahraman
Yusuf Çelik, o gece korkusuzca tankın önüne yattı ve hainlerin kurşunuyla şehit oldu. Eşi Hülya Çelik o geceyi şöyle anlatıyor:
“Eşimine 'geri dön' dedim, 'bugün çıkmayacaksam ne zaman çıkacağım' diye cevap verdi. Son telefon konuşmamızda Sincan AK Parti teşkilatına gittiğini söyledi. Daha sonra bir daha haber alamadım. 01.10 civarında arabasının kontağını kapatmış, ölüm raporunda da 01.30'da şehit olduğu yazıyor. Genelkurmay önüne gittiklerinde henüz çok sayıda vatandaş yokmuş. Kızılay'dan tanklar geliyormuş. Gelen tankın önüne yatmış ve tanktan edilen ateşle şehit olmuş. Meydandaki fotoğrafını gördüm, ben onun o kadar cesur olduğunu o zaman anladım. Beni tek teselli eden şehit olması. O bizimle yaşıyor. Küçük kızım, 'abla televizyonun önünden çekil, babam televizyon seyredemiyor' diyor. Kızım ile çizgi film seyrederdi şimdi kızım eşimin fotoğrafını yanına alıp onunla çizgi film izliyor.”
Şehadet rüyası
Mustafa Solak, uyuyordu, bir telefon çaldı ve darbe olduğunu öğrendi. Solak, bir saniye bile düşünmeden Külliye'ye gitti ve vatanını savunurken şehitlik mertebesine yükseldi. Eşi Melek Solak o gece yaşananları şöyle anlattı: “Gece eşimi arkadaşı aradı, uyandık. Gözlerimi açtığımda eşimin 'yine mi ortalığı karıştırdılar' dediğini duydum. Hemen kalktı, abdest aldı, üstünü giydi. Evden çıkarken 'Mustafa nereye gidiyorsun' diye sordum, 'Külliye'ye gidiyorum. Vatan elden gidiyor. Sen gitmezsen, ben gitmezsem kim gidecek?' diyerek evden çıktı. Komşular, 'Nereye gidiyorsun Mustafa' demişler, o da, 'savaşa gidiyorum' diye cevap vermiş. O gece eşim ile 3 kez konuştum. Son telefonda 'camiye gidiyoruz' demişti. Oturma odasında uyuyakalmışım. Rüyamda eşimin baş üstü düştüğünü gördüm. 'Mustafa' diyerek uyandım. O an TV'de Külliye'ye bomba atıldığı haberini gördüm. Kendi kendime 'acaba Mustafa şehit mi oldu' diye içimden geçirdim. Hemen kalktım aramaya başladım ama ulaşamadım. Helikopterden atılan bombanın şarapnel parçaları boynuna denk gelmiş. Orada şehit olmuş. Her zaman şehit olmak istediğini söylerdi. Askerde şehit olmadığı için çok üzüldüğünü söylerdi. Allah ondan bir değil bin razı olsun. Gururum acımdan daha büyük.”
Bırakmayacağız
Muzaffer Aydoğdu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısını duyar duymaz 'bu güzel ülkemizi şerefsizlere bırakmayacağız' diyerek evden çıktı. Hainlerle mücadele ederken 4 kurşunla şehit düştü. Eşi Fatma Aydoğdu, o geceyi şu ifadelerle kayıtlara geçiriyor:
“Eşim o akşam 21.00 civarında eve geldi, yemek yedi. İş için telefon görüşmeleri yapıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısını gördü. Sonra kızını öptü, bana da 'ben gidiyorum. Bu güzel ülkemizi bu şerefsizlere bırakamayız. Namusumuz elden gitmesin diye gidiyorum. Hakkını helal et' diyerek çıktı. Evden çıktıktan sonra annesi ile vedalaşmaya gitmiş, kayınvalidem 'gitme' demiş, eşim de 'anne sesleri duymuyor musun? Ben, sen, o çıkmazsak kim çıkacak. Karımızın, kızımızın namusuna göz dikecekler' diyerek annesinin elini öpmüş ve Genelkurmay'ın önüne gitmiş. Gider gitmez bir tankın üzerine çıkmış, tankın içinden çıkan askerle kavga etmiş 'Türkiye'yi size bırakmayacağız' demiş o esnada asker 4 kurşun sıkmış ve bilincini kaybetmiş. 01.40 sularında da vefat etmiş. Allah bizden daha çok seviyor ki yanına alarak şehitlik mertebesini nasip etti. Kızım 'babam melek oldu' dediğinde içim parçalanıyor. Bazen de 'anne babam acıkmıştır, yemek götürelim' diyor, ben de 'Allah ona en güzel yemekleri yediriyor' diyorum. Ben, eşimi vatanına, toprağına, bayrağına şehit ettim.”
Bizim köyde şehit yok değil mi?
Suat Akıncı o gece darbe olduğunu duyunca annesine 'kapıya çıkıyorum' diyerek evden çıkıyor ve arkadaşlarına 'biz gitmezsek kim gidecek' diyerek toplayarak Kızılay'a gidiyor. İşte, kardeşi Sema Akıncı'nın anlatımları:
“O akşam 21.30 sularında eve gelmiş, yemeğini yemiş. 2 bardak çay içmiş. Darbe haberini duyunca içtiği 3'üncü çay bardağını yarım bırakarak 'anne ben kapıdayım' diyerek çıkmış. Evden çıkarken de 'anne bizim köyde şehit yok değil mi' diye sormuş. Arkadaşları ile toplanmışlar, 'bizim askerimiz bize mi sıkacak? Biz gitmezsek kim gidecek, gidelim' demiş ve ardından Kızılay'a gitmişler. Atılan bombanın şarapnel parçası ciğerine isabet etmiş. Arkadaşlarına 'vuruldum' demiş ama 20 dakika daha darbecilere karşı mücadele etmeye devam etmiş. Sonuna kadar mücadele etmiş, en son yere yıkılmış. Hastaneye götürülmüş ama yere yıkıldığında şehit olmuş. Nişanlanacaktı ama şehitliği tercih etti. Kardeşimin şehit olması gurur veriyor.”
Rütbesi çok yüksek
Beytullah Yeşilay, FETÖ darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığı'nın önünde helikopterden açılan ateş sonucu şehit oldu. İşte, eşi Asiye Yeşilay'ın söyledikleri:
“Ben o gece memleketteydim. Eşime 4 aylık kızım Miray'ın fotoğraflarını attım, beni aradı, 'Hanım, bu ne? Ortalıkta savaş var' dedi. 'Ne savaşı, benim haberim yok' dedim. Çocuk ateşlenmişti o gece. Ağrı kesici içirdim, kızımızı eşim de görsün istemiştim ama o bana 'savaş var, televizyonu aç' dedi. Sonra ben uyuyakalmışım. Gece saat 01.30 sularında tekrar telefonla aradı. 'Hatun, savaşın ortasındayım, hakkını helal et' dedi. Ben de 'ne olur eve dön' dedim. 'Tankların ortasındayız, bir iki tankı imha ettik, ortalık sakinleşti' dedi. 'Sana bir şey olursa biz sensiz ne yaparız' dedim. 'Vatan olmazsa biz de olmayız' dedi. Sonra telefonu kapattı. Sabah oldu, Ankara'ya gelirken yolda öğrendim şehit olduğunu. İş dönüşü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'sokağa çıkın' çağrısıyla üniversite öğrencisi kardeşi Şakir Yeşilay ile birlikte Genelkurmay'ın önüne gitmişler. Evden çıkarken de bağırarak 'vatanını seven çıksın, bugün savaş oluyor' diye bağırmış. Çevremde bazı hainlerin eşleri var, onlar evden çıkamıyor. Ben en azından onurlu ve gururluyum. Rütbesi çok yüksek... Rabbim vatanımıza, milletimize zeval vermesin. Vatan sağ olsun, millet sağ olsun.”