AAtölye'de Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Mahinur Özdemir Göktaş, gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Diyarbakır'da 8 yaşındaki Narin Güran'ın öldürülmesine ilişkin ikinci duruşma ve Tekirdağ'da 2 yaşında öldürülen Sıla bebeğin ilk duruşma sürecinin devam ettiğinin ve Bakanlığın dava sürecine nasıl bir katkı sağladığının sorulması üzerine Göktaş, Türkiye'ye tekrar başsağlığı diledi ve büyük üzüntü duyduğunu söyledi.
İlk günden itibaren hem Narin hem Sıla'nın davasına müdahil olduklarını, özellikle her iki dava için de Bakanlığın Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde özel ekipler kurduklarını belirten Göktaş, beş avukatın Diyarbakır'da olduğunu, Sıla bebek için de Tekirdağ'da avukatların davayı müdahil olarak takip ettiklerini ifade etti.
Bakan Göktaş, "Soruşturmanın her aşamasını çok büyük titizlikle takip ettik. Narin kızımızın mahkemesinde onun hukuki yollardan hakkını arayan yine biziz. Bu iki davada da özellikle faillerin en ağır cezayı alması için de Bakanlık avukatlarımız hakikaten çok yoğun mücadele veriyor. Buradan faillerin en ağır cezaları alacaklarından eminim." dedi.
Sıla'nın ilk davası olduğunu ve bir duruşmanın daha yapılabileceğini, Narin'in ise ikinci duruşması olduğunu ve bugün yarın sonuçlanmasını beklediklerini belirten Göktaş, Bakanlık avukatlarının çok iyi hazırlandıklarını, bu iki davanın da bir an önce sonuçlanmasını ümit ettiklerini dile getirdi.
Bakan Göktaş, şunları kaydetti:
"Narin'in davasına yönelik köydeki diğer çocuklara yönelik psikososyal destek ekibi kurduk, çocuklara yönelik bir rapor çalışması gerçekleştirdik. Narin'in hem okul arkadaşları hem yakın akrabaları da süreçten çok etkilendi. O çocuklara öncelik yakın ekip kurduk, Milli Eğitim Bakanlığımızla da çalıştık. Özellikle çocukların bu travmalarını atmaları için bölgede çalışmalarımızı da sürdürdük. Biz tabii ki iki kızımızın da katillerinin ve faillerinin en ağır cezayı almasının da takipçisi olacağız."
"Mücadele etmemiz gereken bir dijital bağımlılık var"
Bazı ülkelerin 16 yaşından önce sosyal medya kullanımına sınırlandırma getirmesine yönelik konuya ilişkin Göktaş, Bakanlığın çalışmalarını da anlattı.
Göktaş, çocukların dijital dünyaya doğduğunu, küçük yaştan itibaren ellerinde çok hızlı bir şekilde tabletleri, telefonları kolaylıkla manipüle edebildiklerinin herkesin malumu olduğunu söyledi.
Dijital dünyanın hem faydaları hem zararları olduğuna işaret eden Bakan Göktaş, şöyle devam etti:
"Hem ülkemiz hem de dünyanın farklı ülkelerinin bu konuda da aslında endişelendiğini ve bu minvalde önlemler alması gerektiğini biliyoruz. Mücadele etmemiz gereken bir dijital bağımlılık var. Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Eylem Planı'mıza, dijital bağımlılığı da bir bağımlılık türü olarak belirledik. Dijital bağımlılık, madde bağımlısı kullanmış gibi beyinde aynı etkiyi yarattığını uzmanlar da söylüyor, araştırmalar da onu söylüyor. Sanal otizme maruz bırakabiliyor çocukları. Çocuklar çok uzun süre sosyal medya, dijital dünyada bağlı kalınca, bir şekilde ellerinden tableti aldığınızda çocuklar da öfke kontrolü çıkabiliyor. Diğer yandan dijital medyanın sunduğu riskler de var. Bu riskler sanal zorbalık, karşılarında kimlerle oynadığını, kimlerle muhatap olduklarını bilmemeleri. Farklı türlü riskler, zararlı akımlar, zararlı içerikler ve çocukların nefret söylemiyle de karşı karşıya kaldıklarını duyuyoruz. Çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite de oluyor. Sonuçta ben de bir anneyim. Literatüre baktığımızda da yeni söylemler ekleniyor. Nomofobi yani telefonsuz duramama, bu herkes için de geçerli bir söylem ama burada çocuklarımızın da ciddi manada etkilendiğini görüyoruz."
Dijital bağımlılığının tahribatı dolayısıyla Oxford'un "beyin çürümesi"ni ön plana çıkardığını anımsatan Bakan Göktaş, dünyanın ve Türkiye'nin dijital bağımlılığa ilişkin kaygıları olduğunu vurguladı.
SOSYAL MEDYAYA YAŞ SINIRI
Bakan Mahinur Özdemir Göktaş, Avustralya'nın 16 yaş altı çocuklara sosyal medyada sınırlama getirdiğine dikkati çekerek, aynı şekilde Bakanlığın neler yapması gerektiğine yönelik çalışmalar yürüttüklerini kaydetti.
Göktaş, şöyle devam etti:
"Çocuklarımızı risklerden koruma zorunluluğumuz ve mecburiyetimiz var. Bize karşı bir sorumluluk aynı zamanda ebeveynlerin ve ailelerin de zaman zaman talepleri geliyor. Bu platformu, şu platformu yasaklayın diye talepleri var. DUY ihbar hattımız var. Ebeveynler, aileler, çocukları için riskli gördükleri içerikleri, orada bizim uzmanlarımıza doğrudan ihbar edebiliyor. Uzmanlarımızdan oluşan bir ekibimiz var. 7 gün, 24 saat bu içerikleri inceliyoruz. Akabinde de ilgili kurumlara yönlendiriyoruz. Çocuk dostu platformların yaygınlaştırılmasını önemsiyoruz. Çocuklarımızı korumak adına önemli bir düzenlemeye ihtiyaç duyduğumuz ortada. Şu anda bir mevzuat eksikliğimiz var bu konuda. Bakanlığımızın öncülüğünde bir mevzuat çalışmamızı başlattık, ilgili kurumlarla. Sosyal medya çocukların hem zihinsel hem sosyal gelişimlerini ciddi manada etkiliyor. 16 yaş bizim de belirlediğimiz bir yaş. Ancak biz de sosyal medya platformlarına sorumluluk yükleyen kapsamlı bir düzenlemeyi hayata geçirmek istiyoruz."
Aile ve Dijital Medya Çalıştayı düzenlediklerini, aileleri, çocukları ve uzmanları farklı farklı masalarda dinleme imkanı bulduklarını belirten Göktaş, ailelerin çocuklarıyla yeterince zaman geçirmediği sonucunun ortaya çıktığını anlattı.
Göktaş, ebeveynlere dijital okuryazarlık eğitimleri vermek, sosyal medya yöneticilerine de belli başlı sorumluluk yüklemek gerektiğinin altını çizerek, "Avrupa dijital pasaport düzenlemesine gidiyor. Bizim de bir kılavuz çalışmamız var. Sosyal medya platformlarına sorumluluk yüklüyoruz. Kişisel verilerin güvenliği çok önemli. Onlara yaş doğrulama sistemi getirmemiz gerekiyor." diye konuştu.
16 yaşındaki bir çocuğun sosyal medyada dolaşabileceğini aktaran Göktaş, sosyal medya yöneticilerinin çeşitli algoritmalarla belli başlı içerikleri kontrol altına alabildiğini çok iyi bildiklerini, çocuklara zarar verecek içeriklerin doğru kontrol edilmesi, filtrelenmesini isteyeceklerini ifade etti.
"Ebeveynlere de tabii sorumluluk düşüyor. Bu yasal düzenlemenin aynı zamanda cezai yaptırım tarafı olacak. Sonuç itibarıyla uymayana farklı ceza yöntemleri geliştirilebilecek. Biz bu konuda uzmanlarla, ailelerle, çocuklarla bir araya geldik" diyen Göktaş, Bakanlığın Bilim Kurulundan, akademik çalışmalardan yararlandıklarını hatırlattı.
Bakan Göktaş, "Mevzuat eksikliğimiz var. Ülkemizin güvenliği ve geleceği için çocuklarımızı korumak adına bir yasal çerçeveye ihtiyaç duyduğumuz ortada. Biz de bunun öncüsü olmak istiyoruz. Tabii diğer bakanlıklarla işbirliği içerisinde bu mevzuatı da en yakın zamanda hayata geçirmeyi arzu ediyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Nüfus düşüşü, milli güvenliğimiz açısından da çok önemli"
Dünyada doğurganlık hızının 2,52; Türkiye'de ise 1,51 olduğunu ifade eden Göktaş, şu bilgileri verdi:
"Nüfusun kendini yenileme oranı olan 2,1'in çok çok altında olduğunu görüyoruz. TÜİK'in 2018 verileri bize şunu söylüyor; '2023'te doğurganlık hızımız 1,9 olacak. 2050'de doğurganlık hızımız 1,50 olacak' diyor. Fakat bugün bakıyoruz, 2018'den bu yana altı sene geçmiş ve 2050'de ulaşılması beklenen kritik sayıya 1,50'ye bugün ulaşmış durumdayız. Nüfus oranlarının bu kadar düşük olması ne demek? 65 yaş üstü vatandaş sayımız bizim yüzde 10'u aşmış durumda bu sene. 2030'da yaşlı nüfus oranımız yüzde 13 olacak. 2040'ta yüzde 18 olacak. Bir yandan genç nüfusumuz azalırken, diğer yandan yaşlı nüfusumuzun da artabileceğini gösteriyor. Bu trend sadece ülkemize özgü değil. Dünyanın bazı ülkelerinde de kaygılar var. Fakat Türkiye ilk defa OECD ortalamasının altına düştü. Bakanlık olarak göreve geldiğimizde, acil bir eylem geliştirmemiz gerektiğini de gösterdi. Bu bir milli güvenlik meselesi."
Yurt dışında bazı ülkelerin Bakanlık isimlerini "Demografi Bakanlığı" olarak da değiştirdiğini aktaran Göktaş, bu konuda "Kore'de ilkokulların, huzurevine dönüştürüldüğünü" bildirdi.
Bakan Göktaş, "Nüfus düşüşü, milli güvenliğimiz açısından da çok önemli. İlk evlilik yaşı da arttı, kadınların ilk anne olma yaşı da yükselişte. Bir yandan nüfus oranlarımız artarken bir yandan doğurganlık hızımız artıyor, yaşlı nüfus oranımız artıyor ve çalışabilecek durumda olan kişi sayımız azalıyor. Bu hepimizi alarm seviyesine getirdi." şeklinde konuştu.
NÜFUS EYLEM PLANI HAYATA GEÇİRİLECEK
Göktaş, "Türkiye'nin OECD ortalamasının altında kalması bizim ülkemiz için özel bir durum teşkil ediyor. Sebepleri ve bu sebepler analiz edildikten sonra nasıl bir yol haritası var?" sorusu üzerine, araştırmalarda çalışan kadınların doğurganlık oranının 1,38, çalışmayan kadınlarda ise 1,72 olduğunu; aradaki farkın, kadınların iş gücüne katılma veya katılmamasını bağdaştırmadığını gösterdiğini söyledi.
Hem Kovid-19 salgını döneminin hem de 6 Şubat 2023'te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin bu konuda etkisinin olduğunu düşündüklerini dile getiren Göktaş, Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Eylem Planı'nın önemli bir ihtiyaç olduğunun altını çizdi.
Özellikle sağlıklı aileleri korumaya yönelik adım atılması gerektiğini vurgulayan Göktaş, "Ben bakanlığa geldiğimde, kadınlara yönelik iki eylem planı olduğunu gördük, bundan gurur duyuyoruz. Çocuklarımıza yönelik eylem planı, engellilere yönelik eylem planı... Ancak Aile Bakanlığı olarak aileleri korumaya yönelik bir eylem planımızın olmadığını fark edince Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Eylem Planı'mızı hayata geçirdik." diye konuştu.
Bakan Göktaş, bu noktada 8. Aile Şurası'nı gerçekleştirdiklerini ve ilk kez aileyi odağa alan bir eylem planını hayata geçirdiklerine dikkati çekti.
"Türkiye'deki doğurganlık oranının yükseltilmesi için Aile Enstitüsü çerçevesinde mi çalışmalar yapılacak yoksa doğurganlık konusu başlı başına mı ele alınacak?" sorusu üzerine Göktaş, şunları kaydetti:
"Aile Eylem Planı'mızı oluştururken öncelikle aileleri riske alan hususları belirledik. 81 ilimizde yaptığımız şura sonucunda, geçtiğimiz yıl 8. Aile Şurası'nı hayata geçirdik. Burada da aslında çok faktörün olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Aile Eylem Planı'mızda 5 stratejik amacımız var. Ailelerin refah seviyesinin yükseltilmesi, sosyal politika ve hizmetlerin geliştirilmesi, dijitalleşmenin etkileri, diğer yandan küresel riskler ve aynı zamanda da demografi, aileleri tehdit eden unsurları bir araya getirdik.
Bakanlığımız bünyesinde Aile ve Nüfus Politikaları Daire Başkanlığı kurduk fakat çalıştıkça şunun farkına vardık, bu konuyu ele almak sadece bir bakanlığın uhdesinde değil, bütüncül bir bakış açısı gerektiriyor. Dolayısıyla Nüfus Politikaları Kurulu oluşturulmasına yönelik bir önerimiz oldu ve iki gün önce Saygıdeğer Cumhurbaşkanı'mızın güçlü destekleriyle Nüfus Politikaları Kurulumuz oluştu. Bakanlığımızın bünyesinde kurulan bu kurulun başkanlığını Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz üstlenecek. Ayrıca ilgili bakanlıkların da olması hasebiyle bu konuyu aslında bütüncül bir şekilde ele almamız hem kısa hem orta hem de uzun vadede bir eylem planına ihtiyacımız var. Bu Nüfus Eylem Planı'mızı bu kurul vesilesiyle de hayata geçireceğiz. İlk toplantımızı ocak ayı itibarıyla gerçekleştireceğiz."
"Türkiye'de yalnız yaşayan ebeveyn sayısı ve tek ebeveynli hane sayısı arttı"
Bakan Göktaş, "Bakanlık olarak nüfus politikalarına ilişkin en temel yaklaşımız nedir?" sorusu üzerine, 12 ilde saha araştırmasına başladıklarını söyledi.
Modern dünyanın getirileri olan bireyselleşme, insanların kendisini yalnız hissetmesi, dijitalleşme gibi faktörlerin aileyi ciddi manada etkilediğini vurgulayan Göktaş "güçlü aile", "biz", "ortak hareket etme" güdüsünün yavaş yavaş kaybedildiğini, bireyselleşmenin, hedonist yaşamın ön plana çıktığını farklı ülkelerin yaşam tarzlarında gördüklerini dile getirdi.
Demografik dönüşümün dünyanın da gündeminde olduğunu aktaran Göktaş, ABD başkan adaylarının bu konuda güçlü önerileri ve önlemleri olduğuna işaret etti.
Bakan Göktaş, bu konuda Türkiye'nin Macaristan, Katar ve farklı ülkelerle beraber çalıştığını, aile kurumunun zayıflamasına ilişkin ortak bir kaygılarının bulunduğunu anlattı.
Türkiye'de yalnız yaşayan ebeveyn sayısının ve tek ebeveynli hane sayısının arttığına dikkati çeken Göktaş, boşanmaların artmasıyla paralel olarak doğurganlık oranının da azaldığını söyledi.
Bu kapsamda Nüfus Politikaları Kurulunda, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanları, farklı kurumlardan temsilcilerin olacağını aktaran Göktaş, altı ayda bir, bir araya geleceklerini ifade etti.
"Aile Enstitümüz, Bakanlığımızın bütün hizmetlerine yönelik çalışmalar yürütebilecek"
Bakan Göktaş, bir an önce nüfus dinamizmi kazanabilmek, çalışabilecek durumda olan genç sayısını, genç ve dinamik nüfus yapısını korumak istediklerini dile getirdi.
Türkiye'de ortalama doğurganlık yaşının 33, doğurganlık oranı en yüksek ilin Şırnak, en düşük ilin Bartın olduğuna dikkati çeken Göktaş, yürütülecek saha araştırmalarıyla beraber, bu sonuçları Nüfus Politikaları Kurulunda çok daha kapsamlı ele almak zorunda olduklarını vurguladı.
Aile Enstitüsünün kurulmasına verdiği destekten dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür eden Göktaş, şunları kaydetti:
"10 yıl önce Cumhurbaşkanımız iki çocuktan bahsederken çok gündem oldu fakat şu gün baktığımızda Putin üç çocuğu önerdi. Norveç Başbakanı, 'Kendiniz için değil, ülkeniz için çocuk doğurun.' diyor. Bu konunun sadece sosyolojik, ekonomik sebeplerle açıklanamayacak durumda olduğu aşikar. Farklı sebepler, şehirleşmenin getirdiği belli başlı alışkanlıklar var. Biz bu konuda önlem almak zorundayız. Hem dünyadaki gelişmeleri takip etmek hem de ülkemizde çalışmalar üretmek için de bir Aile Enstitüsü ihtiyacımız oluştu. Aile Enstitümüz, özellikle Bakanlığımızın bütün hizmetlerine yönelik de çalışmalar yürütebilecek; kadın, çocuk, engelli ve yaşlı konusunda."
Aile rehberi konusu
Bakan Göktaş, "Cinsiyetsizleştirmeye mücadele gündeminizde mi?" sorusu üzerine, "Aile kurumunun tehdit eden risklerden birisi de cinsiyetsizleştirme, dijital ve küresel tehditler." dedi.
Zararlı akımların küresel tehdit olarak çocuklara empoze edilmeye çalışıldığını gördüklerini ifade eden Göktaş, "Her türlü tehditten hem çocuklarımızı hem de ailelerimizi korumak zorundayız." diye konuştu.
"Çocuk istismarı, kadına yönelik şiddet ve bağımlılık gibi konularda sosyal risk haritaları ne zaman devreye girecek?" sorusu üzerine Göktaş, Bakanlık olarak 7'den 70'e herkese hizmet verdiklerini, özellikle belli başlı konularda önleyici tedbirler aldıklarını söyledi.
Bağımlılıkla mücadele konusunda Sağlık Bakanlığıyla birlikte çalışmalar yürüttüklerine işaret eden Göktaş, şunları kaydetti:
"Bakanlığımızda sosyal risk haritası oluşturmanın hizmetlerimizi daha iyi şekilde sahaya yansıtmamızı, aynı zamanda riskleri oluşmadan tespit etmemiz adına da çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. İlk başta İstanbul Fatih'te, Ankara Pursaklar'da sosyal risk çalışmasını kendi verilerimizle başlattık. Herhangi bir kadına yönelik şiddet var mı, çocuğun okul devamsızlığı var mı, bağımlılık riski var mı, herhangi bir istismar ihtimali veya bulgusu var mı, bağımlılıkla ilgili farklı buluntular var mı? Bunları görebiliyoruz. Diğer yandan ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızı da o tabloda görebiliyoruz.
Fakat biz tek başımıza bunu yapmayalım, Sağlık Bakanlığımızdan, Milli Eğitim Bakanlığımızdan, Gençlik ve Spor Bakanlığından ve ilgili bakanlıklarımızdan güçlü bir veriyle beraber bu sosyal risk haritamızı daha net bir tabloya, 81 ilimizde 922 ilçemize yaygınlaştırıyoruz. Bu çalışmamızı da başlattık. Bu mekanizmayı hayata geçirirken sadece bir veri toplamak değil bu verilerle kadına yönelik şiddeti nasıl önleyebiliriz, bir riski var mı, bağlılıkla ilgili bir bulgu oluştuğunda o mahalleye yönelik daha detaylı çalışma gerçekleştirebiliriz."
Aile hekimlerinde olduğu gibi her isteyen ailede "aile rehberi" bulunmasını arzuladıklarını dile getiren Göktaş, ailelerin talep etmesi doğrultusunda Bakanlıktan bir danışanın haneyi ziyaret edeceğini ve ailenin ihtiyaçlarını takip edeceğini söyledi.
Kadına karşı şiddetin küresel bir mesele olduğunu, şiddetin sadece fiziksel olmasının yanı sıra psikolojik, ekonomik ve siber şiddetin de dijitalleşmeyle ortaya çıktığını belirten Göktaş, bunların her biriyle mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti.
Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi ve bu konuda yöneltilen eleştirilere ilişkin soru üzerine, "Biz, kadına karşı şiddeti insan hakları mücadelesi olarak görüyoruz. Bu minvalde bizim çalışmamız aslında bir sözleşmeyle başlamadı dolayısıyla bir sözleşmeyle sonlanması söz konusu değil." diyen Göktaş, bu konuya sıfır tolerans ilkesiyle yaklaştıklarını söyledi.
Göktaş, kadına şiddetle ilgili 1 vakanın bile fazla olduğunu, iddia bile olsa Bakanlık olarak duruma anında müdahil olarak mağdurun yanında yer aldıklarını belirterek, şöyle konuştu:
"Bu sene 60 binden fazla takip ettiğimiz dava var. İstanbul Sözleşmesi ülkelere bir kanun uygulamasını zorunlu hale getiriyor. Dünyada eşi benzeri az görünen çok güçlü 6284 sayılı Ailenin Koruması ve Güçlendirilmesi Kanunumuz var. Biz 81 ilimizde bu sene açtığımız 2 ŞÖNİM'le beraber 84 ŞÖNİM'le hizmet veriyoruz. 149 kadın konuk evimizle kadınlara hizmet veriyoruz. Bu 149 kadın konukevlerin 17'si ihtisaslaşmış kadın konukevi."
Türkiye'deki mevzuatın dünyada eşi benzeri bulunmadığını ifade eden Göktaş, GAMER ve KADES'in de diğer ülkeler tarafından örnek alınan uygulamalar olduğunu anlattı.
Kadına şiddet konusuna siyaset üstü baktıklarını belirten Göktaş, bir tek kadının saçına zarar gelmesine ve bir kadının "gidecek yerim yok" demesine asla tahammül etmediklerini vurguladı.
ALO 183 şiddetle mücadele hattının kadınlara 7 gün 24 saat destek olduğunu, buranın etkisini artırmak amacıyla 112 acil çağrı merkeziyle uyumlu hale getirildiğini bildiren Göktaş, "418 sosyal hizmet merkezimiz ve 309 sosyal hizmet merkezi irtibat noktalarımızla da kadına karşı şiddet irtibat noktaları oluşturduk. Bizler bu vakaları sıfırlayana kadar mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz." diye konuştu.
"Şiddeti reyting skalasından çıkarırsanız yayınlar çok daha farklı olur"
Bakan Göktaş, televizyonlarda kadını metalaştıran, kadına şiddeti normalleştiren yayınlardan oldukça rahatsız olduklarını belirtti.
Bu konuda RTÜK işbirliğiyle birçok kez yapımcılar, dizi yapımcıları, sosyal medya içerik üreticileri ve sosyal medya platformlarıyla bir araya geldiklerini söyleyen Göktaş, şunları ifade etti:
"Sonuç itibarıyla şiddeti televizyonda görmek hem çocuklarımıza zarar veriyor hem de şiddeti bir şekilde normalleştirdiğini çok net bir şekilde söyleyebilirim. Biz şiddeti normalleştiren, kadını metalaştıran içerikleri televizyonda görmek istemiyoruz. Şiddeti reyting skalasından çıkarırsanız yayınlar çok daha farklı olur. Artık aileler bize diyor ki 'biz çocuklarımızla seyredebilecek içerik bulamıyoruz, film bulamıyoruz. İster istemez zararlı bir şeyle karşılaşabiliyoruz, kadına veya çocuğa şiddet içeriyor'. Gerçekleri yansıtmanın farklı yolları olabilir. Ancak burada kadını değersizleştiren yapımların oluşması ve bunun üzerinden bir reyting sağlanmasını doğru bulmuyorum. Sizler vesilesiyle de bu konuda yapımcılarımıza tekrar sesleniyorum."
2024'te Türkiye Aile Destek Programı ile 46,5 milyar lira destek sağlandı
Sosyal yardımları kimseyi geride bırakmama anlayışıyla yürüttüklerini söyleyen Göktaş, devletin "şefkat elini" ayrım gözetmeksizin herkese ulaştırdıklarını bildirdi.
Göktaş, bu yıl Türkiye Aile Destek Programı ile 46,5 milyar lira destek sağladıklarını belirterek, bu programın ilk başta pandemi sonrası bir yıl süre ile hayata geçirildiğini ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın programı Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra bir yıl uzattığını anımsattı.
Ocak ayının sonunda Türkiye Aile Destek Programı'nın tamamlanacağının altını çizen Göktaş, bugüne kadar program kapsamında 106,8 milyar lira destek sağladıklarını kaydetti.
Sosyal yardımların faydalanıcılarının yüzde 82'sinin çalışamayacak durumda olan engelli, yaşlı ve çocuklardan oluştuğuna dikkati çeken Göktaş, "Ancak buna rağmen çalışabilir durumda olan vatandaşlarımıza yönelik de biz sosyal yardım istihdam bağlantısını da güçlendiriyoruz." dedi.
70 bin 878 engelli kamuda istihdam edildi
Bakan Göktaş, engelli vatandaşların tam ve eşit katılımlarına yönelik çalışmalar yürüttüklerini, 2023-2025 yılını kapsayan Engelli Hakları Ulusal Eylem Planı'nı hayata geçirdiklerini hatırlattı.
2002'den bugüne kamuda engelli istihdamını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önderliğinde 12 kat artırdıklarını belirten Göktaş, 70 bin 878 engellinin kamuda istihdamını sağladıklarını ve kamudaki yüzde 3'lük kotanın tamamının dolduğunu ifade etti.
İlerleyen günlerde tekrar engelli ataması gerçekleştireceklerini anlatan Göktaş, şunları söyledi:
"Bakanlık olarak gerçekten engellilere yönelik çok önemli çalışmalarımız var. 423 kamu, özel bakım ve rehabilitasyon merkezimizde 37 bin engelli vatandaşımıza hizmet sağlıyoruz. 137 gündüzlü bakım ve rehabilitasyon merkezimizde de engelli kardeşlerimize destek oluyoruz. Bu ay yine 190 kapasiteli 2 engelsiz yaşam merkezi hayata geçirdik. Önümüzdeki yıl da farklı yerlerde benzer şekilde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Evinde ağır engellisine, tam bağımlı engellisine bakan ailelere 544 bin 142 engelli vatandaşımız için aylık 9 bin 77 lira destek sağlıyoruz. Evde bakım yardım alan engellere yönelik farklı destek projelerimiz de var. Ayrıca bizim ulusal vefa programımız var. İhtiyaç sahibi ailelere gidip evlerinde ihtiyaçlarını yerinde karşılıyoruz. Bu konuda da gerçekten çok önemli, çok güzel adımlar ve çalışmalar yürütüyoruz."
"170 bin 270 ailemize sosyoekonomik destek sağlıyoruz"
Bakan Göktaş, aileye odaklı çocuk koruma politikaları kapsamında evlat edinme, koruyucu aile, dezavantajlı çocukların ailelerinin yanında desteklenebilmesi için verilen set hizmetlerine ilişkin, şunları kaydetti:
"Biz çocuklara yönelik hayata geçirdiğimiz her projede çocuğun üstün yararını gözetiyoruz. En büyük önceliğimiz sağlıklı, güvenli, geleceğe özgüvenle bakan çocuklarımıza bir gelecek sağlamak. Dört çeşit bizim korunma modellerimiz buluyor. Sosyoekonomik destek dediğimiz dezavantajlı çocukların ailelerin yanında bakımını sunmak. Bu konuda 170 bin 270 ailemize sosyoekonomik destek sağlıyoruz ve ailelerine her ay 1 milyar lira kaynak aktarıyoruz."
Bakanlık olarak çok büyük bir dönüşüm gerçekleştirdiklerini, koğuş tipi modelden ev tipi modele geçtiklerini ve bu konuda uluslararası kuruluşların dahi hayranlıkla çalışmalarını takip ettiğini belirten Göktaş, "Aile tipi modelde çocuklarımız aile ortamında büyüyor. 1366 çocuk evi ve çocuk evleri sitesinde 14 bin 565 çocuğumuza 81 ilimizde hizmet veriyoruz. Bu yıl Ordu, Hatay ve Mersin'de bir yeni çocuk evi sitesi açacağız. Kayseri'de de bir ihtisaslaşmış çocuk evi sitesi açacağız." ifadelerini kullandı.
Göktaş, devlet koruması altındaki çocuklardan üniversiteye yerleşen sayısının geçen yıla oranla yüzde 30 arttığına dikkati çekerek, bu sene 421 çocuğun üniversitelere yerleştiğini söyledi.
"Koruyucu aile modelimiz hem ülkemizde hem de dünyada büyük takdir görüyor"
Koruyucu aile modelini çok önemsediklerine vurgu yapan Göktaş, "Saygıdeğer Emine Erdoğan hanımefendinin himayelerinde yürüttüğümüz koruyucu aile modelimiz hem ülkemizde hem de dünyada büyük takdir görüyor. UNICEF'in takdir ettiği ve iyi uygulama örneği olarak gösterdiği koruyucu aile modelimizi geçtiğimiz 79'uncu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda da bir yan etkinlikle dünyaya tanıttık." şeklinde konuştu.
Göktaş, koruyucu aile modelinde, aile yanında bakılan çocuk sayısının şu anda 10 bin 374'e ulaştığını ve bunu yaygınlaştırmayı hedeflediklerini belirterek, "Bizim çalışmamızı hem Azerbaycan hem de Özbekistan'ın birebir uygulamaya aldığını söylemek istiyorum. Diğer ülkelerden de bu bakım hizmet oldukça modelimize ilgi var. En sonuncusunda da evlat edilme hizmetimizden de faydalanan çocuk sayımız 21 bin 116." dedi.
Koruyucu aile sayısının 2002'de 505 olduğunu, 2012'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın himayelerine alındıktan sonra bu konuda farkındalığın arttığına dikkati çeken Göktaş, şunları anlattı:
"Aileleri bizzat ziyaret ediyoruz. İhtiyaçlarının yerinde karşılıyoruz. Ayrıca bu sene yeni gerçekleştirdiğimiz model profesyonel koruyucu aile sistemimiz. Bu da gerçekten çok önemli. Çünkü bazı ailelerimiz var, gerçekten ben onlara teşekkür ediyorum. Onlar gönlünde taşıyor çocuklarını ve bazı milletvekillerimiz aynı şekilde çok severek çok özenerek koruyucu aile oldular. Ben bir kez daha bütün koruyucu ailelerimize bu minvalde teşekkür ediyorum. Hakikaten bu hizmetin de artarak devam etmesini arzuluyorum."
Suriye'deki yeni yönetimle çalışmalar
Göktaş, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olarak Suriye'deki yeni dönemde gerçekleştirilecek çalışmalara ilişkin, "Suriye Görev Gücü'nde zaten bizim 5 tane sosyal hizmet merkezimiz var. Halihazırda toplum destek merkezlerimizi hayata geçirmiştik. Bu çalışmalarımızı Suriye'nin diğer illerine de yaygınlaştırabiliriz." dedi.
Özellikle kadınlar ve çocukların travmalarını yenmeye yönelik psikososyal destek tecrübesini de Suriyelilere aktarabileceklerini işaret eden Göktaş, "Biliyorsunuz işkencelerin yaşandığı hapishanede çok fazla çocuk ve kadın var. Onların bir an önce travmalarını atlatmaları ve hayatlarını normale dönüştürmeleri yönelik çalışmalar yürütmek gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Göktaş, Suriye'deki yeni yönetimde kadın ve çocuklardan sorumlu bir yetkili ataması yapıldığını hatırlatarak, "Onunla beraber de umarım önümüzdeki dönemde bizler de kendi tecrübelerimizi sahaya aktarmak, kadınlar ve çocukların topluma tekrar kazandırılması ve aynı zamanda Suriye'nin yeniden inşa sürecinde kadınların da aktif rol almasına yönelik çalışmalar yürütmek istiyoruz. Çocukları yeniden eğitim hayatına kazandırmaya yönelik bizim de çalışmalarımız var." şeklinde konuştu.
Sıla bebek ve Narin Güran cinayetlerine ilişkin açıklamalarda bulunan Göktaş, şunları anlattı:
"Bu husus hepimizi derinden yaraladı ve bu hususun tekrarlanmaması için tabii hepimizin toplum üzerine çok büyük görevler düşüyor. Burada vaka olduğu andan itibaren Bakanlık olarak davaya anında müdahil olduk, soruşturmalarımızı tüm aşamalarıyla gerçekleştirdik. Zaten sosyal risk haritamızı oluşturma amaçlarımızdan bir tanesi de bu tür vakaları oluşmadan önleyebilmek. Dolayısıyla bizim de kendi Bakanlığımız bünyesinde çalışmalarımızı ve hizmetlerimizi geliştirmeye yönelik adımlar atıyoruz. Ancak bu davaların da bir an önce sonuçlanması ve faillerin bir an önce en ağır cezayı almasına yönelik de her türlü duruşmayı takip edeceğimizi ifade etmek istiyorum. Onlar bizim çocuklarımız, Türkiye'nin evlatları ve onların hakkını korumak da bize düşüyor."