Emekli Tümgeneral Özkasnak'ın 28 Şubat'ı darbe olarak nitelemesinin ardından başlayan tartışma, medyanın 28 Şubat'taki rolünü gündeme getirdi
Emekli Tümgeneral Erol Özkasnak'ın 28 Şubat'ı "postmodern darbe" olarak nitelendirmesi ve Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ve Ankara Temsilcisi Sedat Ergin'i "generallere yaranmak için herkesi ihbar etmek"le suçlaması, medyanın 28 Şubat sürecindeki tavrını da gündeme getirdi.
Özkasnak'ın Genelkurmay'a yaranmaya çalışmakla itham ettiklerinin de aralarında bulunduğu bazı gazeteciler ve gazeteleri, 28 Şubat sürecinin en önemli destekçileri arasında yeraldı.
Süreç boyunca, pek çok gazete sivil hükümet karşısında askerlerin "muhtıra" niteliğindeki çıkışlarını manşetlere taşıdı. "Akredite gazeteciler" kavramı da aynı sürecin bir ürünü olarak basın terminolojisinde yerini aldı. İsmi verilmeyen "üst düzey askerler"in yaptığı açıklamalar da 28 Şubat sürecinde gazetelerde geniş yer buldu.
Manşetlerle destek
28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan 18 maddelik "irtica ile mücadele kararları" günlerce gazetelerin manşetlerinde kaldı. Hürriyet gazetesi, konuyla ilgili olarak ard arda, "Tarihi karar", "Sürpriz çıkış", "Ya uy ya çekil", "Yeni kriz kapıda", "Sağduyu galip. Erbakan ve Çiller geri adım attı", "MGK'ya uyulacak" gibi manşetler attı.
Tümgeneral Erol Özkasnak'ın şimdi, "28 Şubat sürecinde Genelkurmay'a yaranmaya çalıştıklarını" öne sürdüğü gazeteciler arasında yeralan Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ve diğer bazı gazeteciler 28 Şubat kararlarının ardından kaleme aldığı yazılarda bu müdahaleyi desteklediler.
Kartele rağmen doğruyu söyleyenler
28 Şubat sürecinde, 'kartel basını' denilen gazetelerde yazmalarına rağmen antidemokratik gelişmelere karşı çıkan gazeteciler de oldu. Bunlar, hükümetlere yapılan dayatmaları ve yasakları eleştirdiler.
Mehmet Barlas: "Erbakan-Çiller ikilisinin karşısındaki ittifak taraftarlarına gelince: Bunların arkasında laik-muhafazakar kesimler var. Ayrıca, korumacı sanayiciler ve devletçi-arpalıkçılar da Çiller-Erbakan koalisyonu karşısındaki cephede yeralmakta. 'Zinde kuvvetler' diye bilinen partiler de, karşı cephede." (Sabah, 20 Mart 1997)
Cengiz Çandar: "Eğer Mesut Yılmaz, 'askeri baskı mekanizmalarının' arkasına sığınıp hükümet yolunu kendisine açmaya kalkmasaydı, kendisinin pek şikayetçi olduğu bugünkü durum meydana gelmezdi." (Sabah, 15 Mart 1998)
Gülay Göktürk: "Bu felaket, muhalefet partilerinin siyasi rakiplerinden kurtulmak uğuruna, demokrasiyi gözden çıkardıkları için geldi başımıza. Basının ve kendine 'sivil toplum kuruluşları' diyen bazı gerici mihrakların darbe şakşakçılığı yapması yüzünden geldi. (17 Mart 1998, Yeni Yüzyıl)
Murat Birsel: "Gelişen dünyanın en iyi üniversitelerine gidin. Bizim memlekette sakallıyı üniversiteye almazlar diye anlatın. Dalga geçmediğinizi anladıkları anda acıyarak bakarlar. (26 Şubat 1998, Yeni Yüzyıl)
Yavuz Gökmen: "Demokrasi kesinlikle sivil bir iradedir ve asker işe karıştığı takdirde demokrasiden söz etmek bile yersizdir"(24 Mart 1998, Hürriyet) "Bu tasarılar yasalaştığı takdirde, Türkiye'de hemen hiç kimsenin devlet ve hükümet karşısında hakkı kalmayacaktır. Dini irticaya karşı çıkmak adına dünyevi irtica, böyle açıkça dayatılamaz." (4 Nisan 1998, Hürriyet)
Ali Bayramoğlu: "Özgürlük ve demokrasinin yolu, farklı yaşam taleplerine nefes alacak alan bırakarak, herkese ait ilkelerin, kuralların, dokunulmazlıklarını savunulmasından geçer."
(31 Mart 1998, Yeni Yüzyıl)
'Düğme'li manşetler
28 Şubat sürecinde, medyanın 'düğme'sine basılır basılmaz 'postmodern darbe'yi destekleyen manşetler yağmaya başladı. İşte, 28 Şubat'ın medya tarihine bıraktığı ilginç manşetlerden bazıları: "Topyekun savaş", "İrticaya frekans vermeyin" "İrticai sermayeye dikkat", "İslamcı finansa engel", "Türban giremez", "Hükümet türbanın ucunda", "BÇG Göreve Devam", "Askerden dört uyarı", "Tek hedef irtica", "163 geri geliyor", "Refahyol'un sonu", "Ordudan son uyarı", "Bir yıl sonra aynı uyarı", "Sivil BÇG'den ilk şok rapor"
28 Şubat'ı böyle alkışladılar
Özkasnak'ın 'postmoder darbe' olduğunu itiraf ettiği 28 Şubat'ın en büyük destekçileri kartel medyasındaki gazetecilerdi...
Fatih Çekirge: (Demirel'in irtica brifingine davet edildiği MGK toplantısı hakkında) "Bu toplantı çok önemli... İrticayla mücadeleyi öngören ana stratejinin tüm birimlerinin yetkili isimlerinin katıldığı toplantı.. Üniversitelerden, imam hatip liselerinden, valiliklerden örnekler dosyalar halinde ortaya konuyor. Siyasal islamın en büyük sermaye birikimlerinden birine sahip olan Gülen cemaatinin okullarından bir çok faaliyetine kadar elde edilen bilgiler. Ve Cumhurbaşkanına verilecek brifingin son şekli oluşturuluyor." (Sabah, 12 Mart 1998)
Yalçın Doğan: "Son otuz yılın en uzun MGK'sı dokuz saatlik maraton sonunda Cumhuriyet'in "büyük bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğunu" tespit ediyor.. MGK "hükümete bir ay süre tanıyor", kararların uygulanması için.. Yani, "toplantı bitti, herkes söyleyeceğini söyledi, biz işimize bakalım" mantığı çok yanlış. Bu kapsamda ve açıklıkta, bir başka MGK kararı yok!" (Milliyet, Mart 1997)
Yavuz Donat: "28 Şubat bildirisi, başlıbaşına bir gerçek. Davul zurnayla, her gece yanan mumlarla, bando mızıkayla gelen bir gerçek." (Milliyet Mart 1997)
Güneri Civaoğlu: "MGK kararlarının hiyerarşideki yeri, "emredici" değil. Ama hükümet tarafından "ister uyulup, ister uyulmaz" bir - tavsiye - de değildir. Hükümet, bu önerileri öncelikle dikkate almak zorundadır." (Milliyet, Mart 1997)
Oktay Ekşi: "Ne olacakti yani, bu gidişe hiç kimse sesini çıkartmayacak mıydı? Görüldüğü gibi, anayasal düzenin meşru bir organı, Türkiye'nin istikbalini karartacak olan bir gidişe nihayet "dur'' demek zorunda kalmış ve dokuz saat süren uzun ve tarihi bir görüşme sonunda, kararlı bir tavır koymuştur. Konan bu tavrın demokratik sistemin normal işleyişi açısından yadırganacak bir tarafı varsa, onun faturasını da, laik cumhuriyete ihanet etmeye kalkanlar üstlensin." (Hürriyet, 2 Mart 1997)
"Yani MGK toplantısında (mecazi anlamda söylüyorum) bir araba dolusu dayak yeyip de, sonra gelip Meclis'in kapısında ağlamanın anlamı yok. MGK'da o kadar kötü bir duruma düşmekten daha doğrusu, Türkiye'nin laik bir devlet olduğunu ve bunun aksinin önerilmesinin dahi mümkün olmadığını dikkate alarak bu ülkeyi yönetmek değil miydi? Bu gerçeği biliyorlarsa, laik cumhuriyetin altını oymak isteyenlere göz yuman yahut yardım edenlere birilerinin "dur'' diyeceğini -hatta böyle demekle yükümlü olduklarını- hiç düşünmediler mi?
(Hürriyet, 7 Mart 1997)
Ertuğrul Özkök: "Dün sabah erken saatlerde, üst düzey bir askeri yetkili bütün gazeteleri arıyor. 'Komutan adına' konuşuyor. Aynı komutan bir gün önce bana, 'Maksat hasıl oldu' demişti. Ama dün aynen şunu söylüyor: 'Daha ilk günden bu bildirinin yozlaştırıldığı endişesi taşıyoruz.' (Hürriyet, 3 Mart 1997)
"Ortada Milli Güvenlik Kurulu'nun kabul ettiği 20 maddelik kararlar var. Devlet yönetiminde kuraldır. Bir karar alındı mı, yerine yenisi alınıncaya kadar o geçerlidir. Bu kararlar uygulanacak mı, uygulanmayacak mı? Veya uyutulmaya mı çalışılacak?" (12 Mart 1997, Hürriyet)
BRİFİNGLİ GAZETECİLER
28 Şubat sürecinde Genelkurmay'ın yargı ve medya mensuplarına ayrı ayrı verdiği brifingler, Refahyol hükümetinin istifası gibi gelişmeler sırasında köşe yazarları şunları yazdılar:
Fikret Bila: "Tümgeneral Fevzi Türkeri'nin yaptığı sunuş 'tarihi bir belge' olmaya aday nitelikteydi. Türkeri'nin 28 sayfalık sunuşunu bir askeri müdahalenin 'ayak sesleri' olarak değerlendirmek bile 'geri' bir yorum sayılabilir. Tümgeneral Türkeri'nin konuşması 'ayak sesi'nden öte, 'oluşmuş koşullar karşısında muhtemel bir askeri müdahalenin yasal dayanaklarını açıklamak' gibiydi... (Milliyet, 12 Haziran 1997)
Oktay Akbal: "İrtica Faaliyetleri Brifingi toplumda büyük ilgi topladı. Yüz elliyi aşkın savcı ve yargıç Genelkurmay'ın bu konudaki belgesel çalışmalarını en sağlam kaynaktan öğrendi. Hukuk adamları, ülkede neler olup bittiğini anlamakla görevlidirler. Üstelik yargıç da, savcı da, özgür insanlardır. İstedikleri toplantıya gidebilirler, kimse onlara engel olamaz." (Milliyet, 15 Haziran 1997)
Emin Çölaşan: "Mesut Yılmaz, ringde groge olan bir boksöre döndü. Ne muhteşem başbakan. Bay Erbakan ve Bayan Tansu'dan hiçbir farkı olmadığını gösterdi. Al birini vur ötekine." (Hürriyet)
Coşkun Kırca: "Ne yapmalı, patlamayı arzu etmiyorsak yapılabilecek tek şey var. Cumhurbaşkanı TSK'yla gaye ve gönül birliği içinde olacak, yani Cumhuriyet'in niteliklerine gerçekten bağlı kalacak bir milli teknisyenler hükümetinin kurulmasını ve güven almasını sağlar." (Yeni Yüzyıl)