Lehman ve Nakamoto’dan 10 yıl sonra Para Reformu Konferansı’nda, Bağımsız ve Milli Para Sistemi (Vollgeld) ile Kripto paralar üzerine yeni tartışmaları masaya yatırıldı.
Finansal krizden ve Bitcoin’in başlangıcından 10 yıl sonra, Bağımsız ve Milli Para’nın tanıtılması için yapılan İsviçre referandumu yılında, Alman NGO Monetative, Frankfurt School Blockchain Center ve International Movement for Monetary Reform (IMMR) işbirliğinde, varolan para sistemi hakkında bir konferans düzenlendi. Hali hazırdaki para sistemindeki olası değişiklikler ve problemlerin yanı sıra iki radikal değişiklik de bu konferansta gündemdeydi. Bağımsız ve Milli Para Sistemi (Vollgeld) ve Kripto paralar ile para birimi rekabetinin konu edildiği konferans Frankfurt School Blockchain Center’da 24 Kasım’da gerçekleşti.
Konferansta para üretme yetkisinin sadece kamuya ait Merkez Bankaları’nın yetkisinde mi olması gerektiği tartışıldı.
Bitcoin’in icadı ve 2008 finansal krizinden beri, ekonomistler sadece düzenleyici müdahale tartışmalarını değil, para ve bankacılık sisteminin kendisi ve işleyişi hakkında olan tartışmaları da tekrar gündeme getirmeye başladı. Bağımsız ve Milli Para Sistemi (Vollgeld) destekleyicileri sistemsel olarak finansal krize yol açan ticari bankaların kaydi para üretmesi ve kullanıma sürmesini eleştirerek, para üretmenin tamamen kamuya ait Merkez Bankaları’nın eline dönmesini savundular.
Bir diğer görüş ise; kamuya ait Merkez Bankaları’nı, varolan para sistemindeki zayıf halka olarak görüyor ve paranın tam ulussuzlaştırılmasını ve özelleştirmeyi desteklediklerinin altını çiziyor. Bu gruba kripto para temsilcileri tam destek veriyor. Aynı zamanda ekonomistler ve Merkez Bankaları, blockchain teknolojisi yolu ile transfer edilebilen ancak ticari bankaların para üretme güçlerine ciddi anlamda zarar verme ihtimali olan digital cash’in (dijital nakdi para) kullanıma sürülmesi konusunu da gündeme taşıdılar.
Bu tartışmalı yaklaşımların destekçileri ilk kez Frankfurt Para Zirvesinde bir araya gelerek bu yöntemlerin uygulanabilirliklerini tartıştılar.
Konferans finansal sektör ve sivil toplum örgütlerinden temsilciler ile ekonomistlerin katıldığı bir açık oturum ile bitti.
Konferansta dünyaca ünlü ekonomistler bir araya geldi.
Konferans üniversitelerden önde gelen uluslararası ekonomistlere, merkez bankalarına ve finans kuruluşlarına ev sahipliği yaptı. Açılış konuşmaları William White (OECD Başekonomisti, BIS eski başekonomisti), Prof.Dr.Thomas Mayer (Flossbach von Storch Research, Deutsche Bank eski başekonomisti), Dr. Michael Kumhof (İngiltere Merkez Bankası Kıdemli Araştırma Danışmanı, IMF Ekonomik Modelleme Bölümü eski Başkan Yardımcısı), Prof.Dr.Laurence J.Kotlikoff (Boston Üniversitesi, yazar) ve Prof. Dr. Peter Bofinger (Würzburg Üniversitesi, Alman Ekonomi Uzmanları Konseyi üyesi) tarafından gerçekleştirildi.
Farklı oturumlardaki konuşmacılar arasında İspanya merkez bankası eski başkanı Miguel Angel Fernandez Ordonez, İsveç Merkez Bankası e-krona Projesi’nin önde gelen araştırma görevlilerinden Dr. Carl Claussen, Bağımsız ve Milli Para Sistemi (Vollgeld) yaklaşımının mimarı, Prof.Dr. Joseph Huber ve Frankfurt School Blockchain Center Başkanı Prof. Dr. Philipp Sandner yer aldı. Almanya’daki Yeşiller Partisi Finans Komitesi Başkan vekili Dr. Gerhard Schick ise diğer katılımcılar ile birlikte açık oturuma katıldı.
Uluslararası Para Zirvesinde, para sistemleri konusunda araştırmalar yapan ve “Bağımsız ve Milli Para Sistemi” Türkiye Temsilcisi Dr. Artuğ Çetin yaptığı açıklamada, “Para sistemi denildiği zaman paranın kullanıma sürülmesi, halka nasıl servis edilmesi gerekliliği ve kullanıcı tarafından nasıl irdelendiğinin tanımlandığı bir sistemden bahsediyoruz. Bugünkü para ve bankacılık sistemi kısmi bir rezerve bağlı olan kaydi para sistemidir.
24 Kasım’da konferansta, kısmi rezerve dayalı kaydi paranın meşru Merkez Bankaları yerine, günümüzdeki sistemde ticari bankalar tarafından üretilmesi ve kredi vermek suretiyle kullanıma sürülmesi, dolayısıyla buna bağlı olarak da ticari bankaların alım gücü üretmesine dayalı problemler masaya yatırıldı. Türkiye gündeminde çok yer tutmamasına rağmen, Dünyada uzun süredir tartışılan paranın geleceği ve demokratikleşmesi zirvedeki en önemli konuydu diyebiliriz. Artık halihazırdaki para sisteminin sonuna geldiğimizi görüyoruz.
Üretilen madeni ve kağıt paraların piyasalarda kullanım oranı bazı ülkelerde %1’lere kadar düşmüştür. Bu da şu anlama gelir; devlet yani Merkez Bankaları, artık para üretmemektedir. Sistem devletler açısından kabul edilemez bir noktadadır. Adı üzerinde kısmi rezerv bankacılık sistemi, kısmi bir parayı referans vererek misli bir parayı kullanıma sürmektir. Bu da yeni üretilen paranın adeta karşılıksız olması anlamına gelmektedir. Diğer taraftan günümüz para ve bankacılık sistemi gereği kredi vermek suretiyle ticari bankalar tarafından yani “borç” karşılığı gerçekleşen bir para üretiminden bahsetmekteyiz. Buradan anlaşılan, kullanıma sürülen her birim paranın karşılığının “borç” olduğu gerçeğidir.
Para hacmi diye bahsettiğimiz kurgu, günümüzde borç hacmi şeklinde yorumlanabilir. Çünkü ticari bankaların kullanıma sürdüğü kaydi para ile meşru Merkez Bankalarının üreterek kullanıma sürdüğü nakdi para arasındaki oran, kaydi para lehine %90’lara ulaşmış durumdadır. Yani para hacminde Merkez Bankaları’nın payı %10’lara düşmüştür. Dolayısıyla parasal hacmin kontrolü meşru Merkez Bankaları’ndan çıkıp, ticari bankalara geçmiştir. Bağımsız ve Milli Para Sisteminin hayata geçmesi durumunda Merkez Bankaları para hacminde tam kontrole ulaşabilecek ve buna bağlı olarak da devletler halihazırdaki kamu borçlarını önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde geri ödeyebilecek finansal kabiliyete erişebilecekler. Böylelikle vergi gelirleri, borç ödemek yerine; toplumun refahı için kullanılabilecek. Bu konudaki araştırmalarım ve dünyanın geldiği noktayı anlatan “Nomisma-Bağımsız ve Milli Para Sistemi” adlı kitabımda tüm detayları ile açıklıyorum.” dedi.