Eğitim, sağlık gibi alanlara ayrılabilecek kaynakların aktarılması sebebiyle zaman zaman eleştirilere konu olan savunma harcamaları, son dönemde iç, bölgesel ya da küresel tehdit gerekçeleriyle artış eğiliminde bulunuyor. Bu durum ülke ekonomilerinden savunma sanayisinin aldığı payın büyümesini de beraberinde getiriyor.
Savunma harcamalarındaki gerileme trendi 2015'te sona eren NATO Avrupa ülkelerinde bu yılki artış ise yüzde 1,8 olarak tahmin ediliyor.
NATO harcamanın 683 milyar dolarlık kısmını tek başına ABD'nin gerçekleştirmesi öngörülüyor. ABD'yi 55 milyar dolarla İngiltere izliyor.
Türkiye'nin savunma harcamalarının ise geçen yıla göre yüzde 2,5 gerileyerek 12 milyar 629 milyon dolardan 12 milyar 315 milyon dolara düşmesi bekleniyor.
NATO ülkelerinde bu oranın ortalama yüzde 2,43 olması bekleniyor.
"Yeni kaynak önemli bir gelişme"
Savunma Politikaları Araştırmacısı Arda Mevlütoğlu yaptığı açıklamada, Türkiye'de son vergi düzenlemeleriyle savunma ve güvenlik harcamalarına yönelik yeni kaynakların sağlanacağının belirtilmesinin önemli bir gelişme olduğunu söyledi.
Ulusal savunma sanayisinin birinci işlevinin, silahlı kuvvetlerin ve diğer güvenlik birimlerinin ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanması olduğunu vurgulayan Mevlütoğlu, şöyle konuştu:
"Türkiye olarak ulusal savunma sanayisini öncelikle mevcut imkan ve kabiliyetleri idame ettirmek, ardından da ihtiyaç duyulan araç-gereç ve teçhizatı azami seviyede yurt içinden karşılamak için kurduk. Bu, uzun soluklu bir sanayi politikası gerektirir. Nitekim bu sürece, özellikle 2000#39;li yılların başından itibaren artan bir ivmeyle tanık olmaktayız. Lisans altında üretimle yola başlayan sektör bugün pek çok alanda özgün tasarım ve ürünler çıkarabiliyor ancak bu sanayileşme süreci, doğası gereği yüksek maliyetli, zaman alıcı ve pek çok kez kesin başarı garantisi olmayan bir niteliktedir.
Ne var ki bir diğer tarafta da ülkenin savunma ve güvenliğinin sağlanması, korunması ihtiyaçları bulunmakta. Türkiye, dünyanın en zor coğrafyalarından birinde yer alan bir ülke. Terör ve asimetrik tehditlere ilaveten çok sayıda çeşitli bölgesel güvenlik ve çatışma riskleriyle karşı karşıya. Bu da Türkiye#39;nin silahlı kuvvetlerinin ve diğer güvenlik ve istihbarat kurumlarının araç-gereç, teçhizat ve teknoloji açısından devamlı surette güncel ve etkin olmasını zorunlu kılıyor."
Burada etkili ve sağlıklı bir önceliklendirme yapılması zorunluluğunun ortaya çıktığını dile getiren Mevlütoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Yürütülmekte olan milli geliştirme ve üretim projelerinin sayı ve kapsamı göz önünde bulundurulduğunda, bunların bütçe üzerinde kayda değer bir yüklerinin olacağını iddia edebiliriz. Bu nedenle, savunma ve güvenlik harcamalarının artırılması, doğal bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor ancak karşı karşıya bulunulan güvenlik riskleri, Türkiye#39;nin ülkesinin büyüklüğü ve siyasi, ekonomik, ticari ve askeri çıkarlarının kapsamı göz önüne alındığında yeterliliği tartışmaya açık."