LEVENT YILMAZ
Bugün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısı günü. Hem içerideki ekonomistlerin hem de yabancı kurumların genel beklentisi Kurul’un en az 100 baz puanlık bir faiz artışı yaparak politika faizini %18’e çıkaracağı yönünde. Hatta pek çok ekonomist sosyal medyadan Merkez Bankası’nın faiz artırması gerektiğini dikte etmeye devam ediyor.
MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞI MESELESİ
Merkez Bankası’nın internet sitesine 2012 tarihinde yüklenmiş “Merkez Bankası Bağımsızlığı” başlıklı bir doküman var. Dokümanda merkez bankası bağımsızlığı, neredeyse kutsallaştırılarak “temel amacı fiyat istikrarını sağlamak olan merkez bankaları açısından ekonomik refahı artırmaya yönelik olarak tarihsel süreç içinde oluşturulmuş en önemli kurumsal unsur” olarak tanımlanıyor.
Yine aynı dokümanda merkez bankası bağımsızlığı; “para otoritelerinin kurumsal, yönetimsel, finansal ve para politikasına ilişkin kararlarını herhangi bir baskı unsurundan bağımsız bir şekilde alabilme kabiliyeti” şeklinde ifade ediliyor. Tabi bu baskı unsurunun faili olarak da hükümetlere veya devletlere atıf var. Peki sabahtan akşama kadar ekranlardan, gazetelerden ve sosyal medyadan merkez bankası üzerinde oluşturulan mahalle baskısını nereye koyacağız? Ona da “piyasa beklentisi” deniliyor.
TAYLOR KURALINA BEL BAĞLAMAK
Her ne kadar açıktan ilan edilmese de görüldüğü kadarıyla bir süredir Merkez Bankası iktisadi literatürde “Taylor Kuralı” olarak ifade edilen bir modeli uyguluyor. Hatta Türkiye’de de faaliyet gösteren yabancı bir bankanın analisti “Merkez Bankası bizim Taylor Kuralımızı uygulayıp şu kadar faiz artırdı” diye sevinç tweetleri atıyor.
Taylor Kuralı’na göre; kabaca “enflasyon yükseliyorsa faizi artır, büyüme düşüyorsa faizi indir” şeklinde hareket edilir ve oran da şu şekilde ifade edilmiştir; enflasyon oranı yüzde 1 arttığında nominal faiz oranı yüzde 1’den daha fazla artırılmalıdır.
Gördüğünüz gibi tamamen mekanik olan bu yaklaşımın içinde ne pandemi ne de işsizlik var. Bu kurala göre uygulanan politika faizi belirleme stratejisi pek de işe yaramadı. Ne enflasyonda ne kurda ne de mevduatlardaki yabancı paranın TL’ye dönmesinde (ters varlık ikamesi) vadedilenler bir türlü gerçekleşmedi. Size kötü bir haber vereyim, bu yaklaşım ile gerçekleşmesi de mümkün değil.
HATADAN DÖNMEK ERDEMDİR!
11 Mart 2021 tarihli yazımda Merkez Bankası’nın hali hazırda uyguladığı DSGE yani “Dinamik Stokastik Genel Denge” modelinin neden kaybetmeye mahkûm olduğunu izah etmiş ve benimsenen “sıcak paracılık” yaklaşımının verdiği zararlara değinmiştim.
Şu anda etkisi olur mu bilmem ama hatırlatmakta fayda var; Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun bugünkü toplantısı hem DSGE hem de Taylor Kuralı gibi reel ekonominin ve pandemi konjonktürünün gerçeklerinden kopuk politika setlerini uygulama hatasından dönmesi için iyi bir başlangıç olabilir. Zira bu faiz seviyeleri pek çok sektör için sürdürülebilir olmaktan çıktı ve ne olursa olsun Merkez Bankası politikalarının arkasındayız diye ortak metne imza atan iş dünyası çatı örgütleri de bir birer dert yanmaya başladı.