Zeytin Dalı Harekatı ve uluslararası etkileri

ABD’nin ve Trump’ın vaadleri güvenilir olamaz. Hatırlarsak, en son gerçekleşmiş Trump – Erdoğan arasında telefon görüşmesinden sonra Trump’ın terör örgütlerine silah göndermemesi talimatı vermiş; fakat sonrasında kapsamlı bir silah yardımı yapılmıştı.Türkiye, ABD’den terör örgütlerine her türlü desteği sonlandırmaya varana kadar Suriye’de işbirliğinin olamayacağını ifade etmeye ve Washington’dan gerçek müttefik olmayı talep etmeye devam etmelidir.

Yeni Şafak Haber Merkezi
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Dr. Elnur İsmayıl • BİLGESAM - Stratejist Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

Türkiye’yi sınırları ötesinden uzun bir dönemdir tehdit eden PYD/YPG/PKK terör örgütlerine dur demenin zamanı çoktan gelmişti. Uzun yıllardır Irak’ta PKK teröristlerine ve Fırat Kalkanı Harekatı ile Suriye topraklarında teröristlere karşı Türkiye’nin, kendi güvenliğini gerekirse kendi sınırları dışında sağlayabilecek askeri yeterliliğinin olduğu uluslararası camia tarafından bilinmekteydi.

Zeytin Dalı Harekatı olarak bilinen Afrin’e gerçekleşen askeri operasyon ise öncekilerden hem kapsam hem amaç hem de uluslararası tepkilerin boyutunun beklenenden fazla ola bilinirliliğinin öngörülmesiyle farklılık göstermektedir.

Bu yazıda Zeytin Dalı Harekatı’na uluslararası tepkilerin boyutu ve olası etkileri analiz edilmektedir. Uluslararası tepkiler bir taraftan Türkiye’nin Suriye krizinin çözümüne ilişkin işbirliği içinde olduğu İran ve Rusya’nın açısından; diğer taraftan ise uluslararası koalisyon güçleri içinde ön planda olan ABD ve Fransa gibi devletlerin açısından değerlendirilmektedir.

Rusya Zeytin Dalı Harekatından Ne Bekliyor?

Afrin’e olası bir askeri operasyon beklenirken, ilk olarak son dönemlerde Türkiye’nin Suriye sorununun çözümüne ilişkin işbirliği içinde olduğu Rusya’nın nasıl bir yaklaşım sergileyeceği merak edilmekteydi. Özellikle Rusya’nın operasyona izin vermeyeceği; izin verse de Ankara-Moskova arasında bir pazarlık sonucu bunun gerçekleşeceği iddia edilmekteydi.

Fakat yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin yaptığı operasyon için izin değil, Moskova’yı bilgilendirdiğini ortaya koymaktadır. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve diğer askeri resmiler tarafından verilen demeçler de Moskova’nın böyle bir operasyona çok sıcak bakmadığını ortaya koydu. Fakat Türkiye tarafından kararlılık Rusya’yı herhangi bir önlem almanın anlamsız olduğuna ikna etmiş oldu. Rusya’nın Soçi’de Suriye Ulusal Kongresi düzenlemeye hazırlandığı bir dönemde Ankara’ya karşı gelinebilecek her bir hamle böyle bir toplantının varlığını da tehlikeye atmış olurdu. Operasyonun başlaması Kremlin’i bir tercih yapmaya zorlamış oldu: Suriye’de iyi bir arabulucu imajını devam mı ettirmek; yoksa PYD/YPG terör örgütlerini korumak adına bu imajından ve Türkiye gibi bir devletle işbirliğinden vaz geçmek mi?

Özellikle, Rusya’dan Türkiye’nin başarılı bir Afrin operasyonu sonrasında ne beklediğini bilmemiz önemli. Bilindiği kadar, Rusya uzun vadede bu bölgelerin Esed rejiminin kontrolüne geçmesini istemektedir. Afrin operasyonu başladıktan sonra Esed rejiminin İdlib’de askeri operasyonlarını artırması da bir hamle gibi gözükse de; Moskova için iki önemli amaç var:

* Türkiye’nin hamleleriyle ABD’nin Suriye’de askeri varlığının zayıflaması;

* İran-Rusya-Türkiye işbirliğinde Suriye sorununun çözümünün sürdürülmesi.

Diğer amaçlar Kremlin için ikincil plandadır. Ve Türkiye’nin Rusya’nın Suriye’deki varlığına bir tehdit oluşturmayacağına eminliğidir.

İRAN OPERASYONA NEDEN KARŞI?

Afrin’e operasyon başlarken hiç kimsenin beklemediği bir tepki Tahran’dan geldi. Son dönemlerde Ankara-Tahran hattında Astana sürecinden kaynaklanan Suriye özelinde iyi işbirliği olduğu bilinmektedir. Terörle mücadele konusunda İran’ın son dönemlerde karşılaştığı sorunlara Ankara’nın desteğini her zaman almış olmasına rağmen, Afrin operasyonuna ilişkin yaptığı eleştirisel açıklamanın neden kaynaklandığı bir kaç nedenle açıklanabilir. Hatırlamak gerekir ki, Fırat Kalkanı operasyonu sırasında da Tahran’dan Türkiye’nin böyle bir operasyonla Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehlikeye attığı ifade edilmekte ve Türk askerlerinin Suriye’den çekilmesi talep edilmekteydi. Afrin operasyonu sırasında da İran dışişleri bakanlığından Türkiye’nin askeri operasyonlarından endişe duyulduğu ifade edildi. Mantıken ise, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde güçlenebileceği ihtimalinin bile Tahran için endişe edilecek bir durum olduğu bilinmektedir. Buna rağmen Türkiye’nin terörle mücadelesini Suriye krizini etkileyebilecek bir eylem şeklinde değerlendirmeyi tercih etti.

Bunun en önemli nedenlerinden biri İran’ın genel olarak Türkiye’nin bölgesel güç olmasından ve Suriye’de varlık göstermesinden rahatsız olduğu şeklinde yorumlanabilir. Bu durum bile Tahran’ın Türkiye için gerçek anlamda güvenilir bir müttefik olamayacağını ortaya koymaktadır.

ABD’NİN TERCİHİ KENDİ ZARARINA

Afrin operasyonu aslında ABD’nin Türkiye-Suriye sınırında yerleştirmek için Ankara’nın terörist yapı olarak gördüğü çoğunluğu terör örgütü PKK/PYD’den oluşan 30 bin kişiyi eğittiği haberlerine bir tepki olarak başladı. Son dönemlerde YPG’yi silahlandıran devletlerin başında gelmesiyle de Ankara’dan teröristlere desteğinden dolayı tepki gören Beyaz Saray, son günlerde operasyon öncesine kıyasen farklı politika izlemeye çalışmaktadır. Türkiye’nin operasyonu başarılı sürdürmesi ve kararlı diplomatik hamleleri, ABD’yi bu konuya ilişkin yaptığı hataları telafi ederek yeni bir politika izlemeye zorlamaktadır. ABD Başkanı Trump’ın Türkiye Cumhurbaşkanı ile telefonla görüşme talebi de bu politikanın bir parçasıdır. Trump, ABD’nin bölgede daha fazla yalnızlaşmasını önlemek istemektedir ve Türkiye’ye bu konuda ihtiyacı vardır. Türkiye’nin Suriye sınırında 30 km’lik güvenli bölge önerisini de Ankara ile ortak bir görüşünün olduğu şeklinde okumak gerekmektedir. Bunun öncesinde Pentagon’dan terör örgütlerinin Afrin’e ilerlememesi gerektiğini duyurmasından sonra Trump’ın görüşmek istediğini unutmamak gerekmektedir. ABD’nin ve Trump’ın vaadleri güvenilir olamaz. Hatırlarsak, en son gerçekleşmiş Trump – Erdoğan arasında telefon görüşmesinden sonra Trump’ın terör örgütlerine silah göndermemesi talimatı vermiş; fakat sonrasında kapsamlı bir silah yardımı yapılmıştı.

Türkiye, ABD’den terör örgütlerine her türlü desteği sonlandırmaya varana kadar Suriye’de işbirliğinin olamayacağını ifade etmeye ve Washington’dan gerçek müttefik olmayı talep etmeye devam etmelidir.

BMGK NASIL KARAR ALABİLİR?

Türkiye’nin kısa bir süre içinde terör örgütlerine karşı başarılı hamleleri bir çok devletin tepkilerini dile getirmeye neden oldu. Böyle bir hamle ilk olarak Fransa’nın Suriye konusunu BM Güvenlik Konseyi’nde gündeme getireceğine ilişkindi. Böyle bir haber sonrasında Türkiye tepkisini ortaya koyarak, Afrin operasyonunu eleştiren bir devletin terör örgütlerinin yanında olduğunu gösterdiğini ifade etti. BM Güvenlik Konseyi’ne çıkarılacağına ilişkin tartışmalar sürerken, üye devletler Suriye konusunu kapalı bir toplantıda görüşmeyi tercih ederek herhangi bir GK kararı almadılar. Burada en önemli etken olarak, Fransa’nın diğer BMGK üyeleri Rusya’dan, Çin’den ve İngiltere’den bu konuda destek alamamış olması gösterilebilir. Böylelikle, Fransa’nın önergesi ile gündeme gelen Suriye konusunda Türkiye’nin Afrin’e operasyonu çok yer kapsamadı. Daha sonra yapılan açıklamada, ise Fransa’nın Suriye’de yaşananlardan Esed rejimini sorumlu bulduğu ifade edilmişti.

Türkiye’nin Afrin harekatı her geçen gün başarılı olmaya devam ederken; Fransa ve ABD örneğinde olduğu gibi diğer devletlerin bir anda Türkiye’nin terörle mücadelesini ve meşru müdafaasını anladıklarını itiraf etmeleri Türkiye’nin sadece askeri başarısını değil; diplomatik olarak da başarısını ortaya koydu. Zeytin Dalı Harekatı Türkiye’nin bölgede gerçek bir güç olduğunu kanıtlamış oldu.